Paylaş
8 Ağustos 2016 tarihinde yayınlanan “Yerinden kalkamamak, üstüne üstlük evde kilitli kalmak” başlıklı yazımı hatırlayacaksınız. O yazıda kızımın evde kilitli kalmasına neden olan kapıyı üreten firmaya ve satın aldığımız bayiye –muhtemelen saat 17.30’u geçmiş olduğu için- ulaşamadığımı ifade etmiştim. Cumartesiye denk gelen ertesi gün hem üretici firmayı, hem de bayiyi tekrar aradım. Yapmış olduğum görüşmeleri sizlerle de paylaşmak isterim.
Öncelikle kapımızın siparişini alan, teslim ve montajını gerçekleştiren bayiyi aradım. Durumu kendilerine ilettim. Kapının ancak beş saatte açılabildiğini ve bu iş için 800 TL ücret ödediğimizi bildirdim. Ayrıca benim kapımın da kızımın dairesindeki kapı ile aynı marka olduğunu ve yine kendilerinden alındığını; aynı şeylerin benim de başıma gelebileceğinden korktuğumu söyledim. Bayi sorumlusunun bana sorduğu tüm soruları cevapladıktan sonra, ödediğim 800 TL’nin tazmin edilmesini istedim. Bayi sorumlusu bu bilgileri üst makamlara ileteceğini, kendisinin herhangi bir yetkisi olmadığını, ancak üretici firmanın da böyle bir ücreti geri ödeme ilkesi bulunmadığını bildiğini, ayrıca çilingirin de bizi kandırarak fahiş bir ücret almış bulunduğunu söyledi. Bir üst makamla kendim görüşmek istedimse de, bayi sorumlusu görüşmeyi kendisiyle sürdürmem konusunda ısrarcı oldu. Ben de, “mademki sizin yetkiniz yok, o zaman görüşmemize de gerek yok” diyerek diyalogu sonlandırdım.
Ardından merkezi Kayseri’de bulunan üretici firmayı aradım. Önce kendimi tanıttım ve Halkla İlişkiler, Müşteri İlişkileri ya da Basın İlişkileri konusundan sorumlu bir kişi ile görüşmek istedim. Santral memuru hangi konuda görüşeceğimi sordu. Firmaları ile ilgili bir yazı kaleme almayı planladığımı, yazmadan önce kendilerinin de görüşlerini almayı istediğimi ifade ettim. Beni biraz bekletti sonra ilgili kişinin yerinde olmadığını bildirdi. Ben de cep telefonumun numarasını verdim ve arzu ederlerse beni arayabileceklerini söyleyip telefonu kapattım.
Hemen ardından firmanın İstanbul sorumlusu aradı beni. Ancak kendisi benim firmalarının merkezini aramış olduğumdan habersizdi. Sanırım ilgili bayi yönlendirmişti kendisini. Konuyu uzun uzun ona da aktardım ancak sonuç çok da farklı değildi; onun yetkileri de son derece sınırlıydı. Çilingirin bizi kandırdırmış ve normalin çok üzerinde bir para almış olduğunu tekrarladı durdu.
Bir süre sonra beni söz konusu firmanın muhasebe müdürü aradı. Sanırım konudan zaten haberdardı, ancak bunu bana belli etmemeye çalıştı. Beni dinledikten sonra o da ısrarla ‘çilingirin bizi aldattığını ve fahiş bir para aldığını’ söyledi. Ona; çilingirin nasıl bir onarım gerçekleştirdiğini anlatmaya hazır olduğunu, bunun için kendisini arayabileceklerini ifade ettim. Hatta, “Mademki çilingir bizi kaldırdı, o zaman lütfen kendisiyle görüşüp aldığı fazla parayı iade etmesi için bize yardımcı olun.” dedim. Muhasebe müdürü bu defa da “Niçin bizi aramadınız?” diye tutturdu. Hem benim, hem de kızımın engelli olduğumuzu, akşam saatleri olduğu için kendilerine ulaşamadığımı, kızım oturduğu yerden kendi kendine kalkamadığı için sabahı beklememizin olanaksızlığını, dairenin cumbalı demirlerle çevrili pencerelerinden de girişin mümkün bulunmadığını –kim bilir kaçıncı kez- tekrar anlattım. Ancak muhasebe müdürü bir türlü beni anlamak istemiyordu. Sonunda çilingirle konuşup arızanın ne olduğunu öğrenmeyi kabul etti ve çilingirin numarasını aldı. Yaptığı görüşmenin ardından beni de arayacak ve bilgi verecekti.
Birkaç gün bekledim ancak kimse beni aramadı. Bunun üzerine firmanın muhasebe müdürünü yeniden aradım; yerinde yoktu. Bir-iki saat sonra tekrar aradığımda, santral memuru ‘o an müsait olmadığını, kendisinin beni arayacağını’ söyledi. Akşama doğru nihayet görüşebildim muhasebe müdürü ile. ‘Konuyu yönetim kuruluna ilettiğini, kapıya üçüncü şahıslar müdahale ettiğinden maalesef hiçbir şey yapamayacaklarını’ söyledi. Engellilik durumumuzu ve o yüzden sabahı bekleyememiş olduğumuzu tekrar hatırlattım. Ancak bunun da onlar açısından bir anlamı olmadığını, üzülerek, anladım. Bana ısrarla ‘neden bizim kilit firmamızı aramadınız?’ diye soruyordu. Ona kendilerinin hangi kilidi kullandıklarını bile bilmediğimi, yedi yıllık garanti konusunda kendilerini muhatap kabul ettiğimi söyledim. Aldığım cevap şuydu:
“Evet, tabii garantiyi biz veriyoruz.”
Sizin de fark edeceğiniz gibi söyledikleri birbiri ile çelişiyordu. Bunun üzerine, çilingirle görüşüp görüşmediğini sordum kendisine. Görüşmemiş olduğunu öğrenince de, hiç olmazsa, çilingirle konuşarak bize yardımcı olmasını tekrar rica ettim. Bana verdiği cevap çok ilginçti:
“Biz kurumsal bir firmayız. Her müşteri ile teker teker uğraşamayız.”
Kendisine ‘kurumsal firma’nın ne anlama geldiğini çok iyi bildiğimi; zira Türkiye’nin en köklü kurumsal şirketlerinden birinde, Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü’nde, yıllarca çalıştığımı ve hatta oradan emekli olduğumu söyledim. Ancak sanırım kurumsal olduğunu iddia eden bu firma ‘kurumsallık’ kurallarından pek de haberdar değildi. Örneğin; kurumsal bir şirkette benimkine benzer bir telefonu ‘müşteri ilişkileri’ ya da ‘halkla ilişkiler’ konusunda bir sorumlunun cevaplaması; firma imajı ile ilgili böyle bir konunun muhasebe müdürlüğünün sorumluluğuna verilmemiş olması gerekirdi. Zira muhasebe müdürlerinin önde gelen uğraşlarının ‘firmalarına para kazandırmak’ olduğunu hemen hepimiz biliriz. Bu yüzden, müşteri ilişkilerinin parayı yönetenlere bırakılmaması daha doğrudur.
Neticede kendilerinden adresimize bir servis yönlendirmelerini rica ettim; muhasebe müdürü de bu isteğimi kabul edip servisi yönlendireceğini söyledi. Telefon görüşmemiz böylece noktalanmış oldu. Aradan bir haftadan fazla süre geçti; ama bizi servis için hiç kimse aramadı.
Üretici firmanın bize hiçbir şekilde yardımcı olmayacağını anladıktan sonra kapımızın onarımını gerçekleştiren çilingir Özkan Bey’i ben aradım. 19 kişilik kadrosu ve 8 servis aracı bulunan bir çilingir hizmetleri firmasında servis elemanı olarak çalışan Özkan Bey’den, kapımızı onardığı gün yapmış olduğu işleri –her ne kadar makbuzuna yazmışsa da- bir kez de bana anlatmasını rica ettim. Beni memnuniyetle cevaplayarak; öncelikle kapının kilitleme sistemini düzenleyen monoblok mekanizmayı, ardından kilit göbeklerini, kilitleri ve rozetleri değiştirdiğini söyledi. Bu işlemler için piyasanın -adını vermek istemediğim- önde gelen firmalarından birinin orta kalitedeki malzemelerini kullandığını; 700 TL tutarındaki malzeme ücretine 100 TL’de işçilik eklediğini ifade etti.
Sonuç olarak kızım da, ben de aynı olayın başımıza tekrar gelmesinden korkuyoruz. Üretici firma hiç olmazsa bir servis yönlendirerek artık korkmamamızı sağlayabilirdi. Ancak kurumsal olduğunu iddia eden bu firma bizi korkularımızla baş başa bırakmayı tercih etti. Bundan sonra, hakkımızı başka mercilerde aramaya çalışacağım. Umarım bu defa başarılı olabilirim…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Not: Çalışanlarına da zarar gelebilir düşüncesi ile söz konusu firmanın adını vermek istemedim.
Paylaş