Paylaş
“Sevgili Ayşegül Hanım,
Öncelikle biz engelliler ile ilgili duyarlılığınıza teşekkür ederim. Ben Kayseri’de yaşayan ve yüzde yüz görme engelli bir vatandaşım, aynı zamanda Emel Tarman Görme Engelliler İlk ve Orta Okulu’nda idareci olarak çalışıyorum. Bu vesileyle toplumun engelliye bakışını ve verdiği değeri farklı şekillerde görüyor ve hissediyorum. Toplumun ve devletimizin duyarlılığını artırmak için sürekli olarak kendimizi hatırlatmak zorunda olduğumuzu biliyorum.
Eğer desteğiniz olursa bu hafta münasebetiyle yayınlanabilecek bir yazımı sizinle paylaşmak istiyorum. Destek olursanız sevinirim..”
diyerek başlamış e-postayı gönderen Mesut Hekimhan mesajına ve sözünü ettiği yazıyı bana iletmiş. Beni oldukça etkileyen bu yazı içeriği ile ilgili olarak söyleyeceklerimi bir cevap yazarak bildirebilirdim Mesut Hekimhan’a. Ama hem onun yazdıklarından, hem de benim söyleyeceklerimden aynı düşünceleri paylaşan tüm okurlarımın haberdar olmalarını istiyorum.
İşte Mesut Hekimhan’ın “Engelsiz Yaşam (!) Külkedisi” başlıklı yazısı:
“Son yıllarda ülkemizde yaşayan engelliler adına birçok umut verici gelişmeler yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Devletimiz her yönüyle engellilerin de toplumsal yaşama katılmalarını sağlamak için düzenlemelere gitmekte; yollar, kaldırımlar, kamu binaları, okullar vs. engelli yaşamına uygun şekilde düzenlenmektedir. Engelli kardeşlerimiz verilen imkânlarla pozitif ayrımcılık uygulanarak işe alınmakta ve en büyük sıkıntılardan biri olan işsiz kalmanın da önüne geçilmektedir.
Bu ve benzeri gelişmeler yaşanırken uygulayıcılardan kaynaklanan bazı problemler ise göz ardı edilmekte olup engellilerin topluma kazandırılması yerine toplumdan ayrıştırılmasına sebep olunmaktadır. Birçok ürün geliştirilirken engelliler değil herhangi bir engeli bulunmayan kişiler geliştiricilere fikir vermektedir. Bizzat engellinin yerine düşünerek karar verenler gerçekçi hareket edememektedir. Hastane gibi bazı kamu kuruluşları engellilere uyumlu hizmet verebilmek için engellilerin kendileriyle değil, yine onların yerine karar vermeyi adet edinmiş kişilerin görüşleriyle hareket etmektedirler. Bu da yine kâğıt üzerinde uyum sağlamış görünse de hizmet açısından bir artı getirmemektedir. Hastaneler gibi onlarca bölümleri bulunan binalarda görme engelli kardeşlerimiz duvarları inceleyerek kabartma yazılmış isimlerden aradığı bölümü bulabilir şeklinde düşünenler yine bu engeli yaşamayanlardır. Henüz baston kullanarak bağımsız hareket edemeyen kardeşlerimize ‘gören göz’ adında navigasyon cihazı verip bu cihazla rahatlıkla bağımsız hareket edebileceğini düşünmek de yine gören kardeşlerimizin iyi niyetleridir.
Devletimiz engellileri işe alarak topluma kazandırma konusunda önemli bir adım atmıştır. Yalnız, engelli kardeşlerimiz için işyerlerinde; "sen otur rahat et", "aman bir işe karışmasınlar da ne yaparlarsa yapsınlar", "gelsin gitsin maaşını alsın, milletin gözüne görünmesin" gibi başlayan tavırlar zamanla küçük krizlere dönüşür. Ya engelli çalışan hiç bir iş yapmamaya alıştırılmaktadır, yahut da iş yapmak isteyenler "maaşını al otur, devlet sana bu halinle iş vermiş daha ne istiyorsun" gibi tavırlarla karşılaşmaktadır.
Engellilere yönelik yapılan organizasyonlar da maalesef yine engelli kardeşlerimizin fikirleri dışında ayarlanmakta olup engelliler figüran olarak kullanılmaktadırlar. Org veya saz çalıp şarkı türkü söylemek ise engelli kardeşimizin zorunlu görevleri arasında sayılmaktadır.
Engellinin yaşamı her platformda sorunsuz gösterilmekte olup basın yayın kuruluşlarına yansıyan programlarda hiçbir sorunu olmayan ya da bahsetmeyecek kişiler katılımcı olarak çıkarılmaktadırlar. Engellilerin yaşadıkları ve yaşattıkları sorunlar toplumla kaynaşma yönünde değil, ayrımlaştıracak şekilde uygulanmaktadır. Aktif bir şekilde üreten bir birey olmak isteyen engelliler, karşılaştıkları sorunların artmaması için pasif konumlarda sessiz kalmayı tercih etmektedirler. Oysa toplumun bizleri kabullenebilmesi için iç içe birlikte yaşamamız gerekmektedir.
Bizler acınarak sınavlarda yardım edilmesi gereken bir nesil yetişmesini istemiyoruz; kendi azim ve gayretine toplumun bilinçli desteği eklenerek, kendi ayakları üzerinde durabilen bir gelecek istiyoruz. Her şeyi en iyi bildiğini zanneden ve değişmez düşüncelere sahip olan konum sahipleri ise engellisiz bir toplumdan yana hareket ediyor. Durum gösteriyor ki; devletimizin yapmak istediğiyle uygulayıcıların anlayışı arasındaki fark şudur:
Devletimiz: ‘Engelsiz bir yaşam’ derken, Sistem: ‘Engellisiz bir yaşam’ diyor.
Yapılacak ilk iş ise engellinin yaşadığı ve yaşattığı sorunların tespiti ile, öncelik kamu kurumlarında olmak üzere eğitim faaliyetleriyle toplumsal kaynaşmanın başlatılmasıdır.
Umarım ki engellisini toplumsallaştırmış bir millet olarak barış içinde yaşamaya devam ederiz.”
Sevgili Mesut’un söylediklerine katılmamak mümkün değil. Ancak bu durum giderek değişiyor; bunu göz ardı etmemeliyiz.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, UNICEF ile birlikte yürüteceği engelli çocuklarla ilgili proje öncesinde bağımsız bir araştırma şirketine “Toplumsal Algı Araştırması” yaptırdı. Türkiye genelini temsil eden bir örneklem uygulanarak 44 ilde toplam 2.865 kişi ile hanede yüz yüze görüşme metoduyla gerçekleştirilen bu araştırma sonucunda hem toplumun engelliliğe bakışı hem de engellilerin toplumla ilgili şikâyetleri belirlendi. Ardından, araştırma sonuçları ışığında yapılacak çalışmaları belirlemek üzere bir çalıştay düzenlendi. Bu çalıştaya ben de davet edildim. Ve sevinerek söylüyorum ki, davet edilen tek engelli değildim. Diğer engel gruplarından da arkadaşlar fikirleri alınmak üzere orada idiler.
Sözü geçen “Toplumsal Algı Araştırması”nı gerçekleştiren A&G Araştırma Şirketi; Dünya Bankası Finansmanı ile 2010 yılında Manisa’da, daha sonra AB fonları desteğiyle İçişleri Bakanlığı Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü ile birlikte Adana – Antalya – Malatya – Kahramanmaraş – Mardin ve Trabzon illerinde kamu hizmetlerinden vatandaşın memnuniyeti ile ilgili “Vatandaş Karnesi” çalışması yapmış bulunuyor. A&G Araştırma, şimdilerde ise bu projeyi daha da geliştirerek İstanbul (Bakırköy- Ataşehir ), İzmir ( Konak), Manisa , Bursa Nilüfer ilçesi, Eskişehir Büyükşehir ve Adana Büyükşehir’de çalışmalar yürütüyor. Bu çalışmalarda özel eğitimli ve kıyafetli personel tarafından belediye sınırları içerisindeki her hane tek tek ziyaret edilerek hem demografik hem de vatandaş sorunlarına yönelik sorular soruluyor. Bu sorulardan biri de, “hanede herhangi bir engellinin yaşayıp yaşamadığı”. Eğer hanede yaşayan bir engelli varsa, engel durumu öğreniliyor ve konu ile ilgili bilgiler belediye yetkililerine iletiliyor. Belediyeler de, toplanan veriler doğrultusunda, engellilere ve sorunlarının çözümlerine yönelik projeler üretmek için gerekli çalışmaları yapıyorlar.
Bu çalışmaya önayak olan, belediyeleri bu konuda yüreklendiren “Engelli Dostu” bir araştırma şirketi. Aynı şirketin benim yazılarımda da katkısı var. Sizlere bilgi verebilmek için katıldığım pek çok toplantıya onların görevlendirdiği engelsiz bir araç ulaştırıyor beni. Bunun için bir kez de buradan teşekkür ediyorum onlara.
Söylemek istediğim şu ki; artık, Devletimiz’in yanı sıra özel kuruluşlarımız da eskisinden farklı bakıyor engelliliğe ve engellilere. Daha geçen gün bir özel sektör yetkilisi beni aradı ve kendisini görme engellilerle ilgili olarak geliştirebileceği ürünler konusunda yönlendirebilecek bir görme engelli ile tanıştırmamı istedi. İnanıyorum ki, şimdilerde tek tük olan bu örnekler giderek çoğalacak.
Benim konu ile ilgili olarak söyleyeceklerim bu kadar değil. Ancak bu yazı biraz fazla uzadı. İzin verirseniz, Cuma günü kaldığım yerden devam etmek istiyorum.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Paylaş