Paylaş
Merhabalar sevgili okurlar.
Lise yıllarımda “İki Esir” adlı bir roman okumuştum. Rus Savaşı sırasında geçen bir öykü anlatıyordu bu roman. Öyküde; Avrupa’da karşılaşan iki genç birbirlerinden hoşlanıp, savaşa aldırmadan evleniyorlardı. Ancak, çok kısa bir süre içinde, erkek savaşa gönderiliyor; kadın ise, yalnız kalıyordu. Aradan uzun bir süre geçtikten sonra kadın işyerinde tanıştığı birine aşık oluyordu. Ama evli olduğu için var gücüyle karşı duruyordu bu aşka. Sonra araştırıp eşinin esir düştüğünü ve Rusya’da bir hapisanede olduğunu öğreniyordu. Ve o zaman şöyle düşünüyordu: “Onun etrafında parmaklıklar var kendisini engelleyen; oysa ben, kendi parmaklıklarımı kendim yaratmalıyım.”
İşte bu cümle, o günlerden beri hep durdu aklımın bir köşesinde. Kendim için bir sınır çizmem gereken zamanlarda hep bu cümleyi hatırladım ve gereken gücü topladım. %93 oranında ağır engelli bir çocuğu olan Serpil Hanım’ın mektubu ise yeniden anımsattı bunu bana. Engel oranı %90 ve üzerinde olan çoğu yatağa bağımlı ya da ağır zihinsel engelli çocukların yaşları kaç olursa olsun hayatları boyunca annelerinin bakımına muhtaç olduğu yadsınamaz bir gerçek. Bu annelerin, bırakın kendi hayatlarını yaşamaya, ölmeye bile hakları yok. Çünkü çocuklarını kendilerinden sonra emanet edecekleri kimseleri yok… Onlar; ömür boyu çocuklarının bakıcısı ve öğretmeni olmaya, gözlerinin arkada kalmaması için çocuklarından uzun yaşamaya mecburlar. Etraflarını görünmez parmaklıklarla çevirip yaşamayı unutmak, çocuklarını ise yaşatmak zorundalar…
Bu annelerin Devletimiz’den bekledikleri var; kendileri için değil, çocukları için… Ben de, bu annelerin seslerinin duyulmasına küçük bir katkıda bulunabilmek için, Devlet Memuru Serpil Arslan’ın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na sunduğu dilekçeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Ben, 7 yaşında engelli bir çocuk annesiyim. Bir kamu kurumunda devlet memuru olarak çalışmaktayım. Kızım Mikrosefali sonucu gelişen zihinsel ve fiziksel engellere sahip. % 93 ağır engelli olan kızım konuşamamakta ve yürüyememektedir. Tamamen bakıma muhtaç durumda olup; engellilik durumunun ağır olması nedeniyle fizyoterapi ve bireysel eğitim alması gerekmektedir.
Bu konu ile ilgili Başbakanlıktan yayınlanan ‘’Sendikal Gelişmeler Doğrultusunda Alınacak Önlemler’’ konulu 2010/2 no.lu Genelgede Madde-3 ‘’Kamu çalışanlarının kanunen bakmakla yükümlü olduğu engelli aile bireyinin bakıma muhtaç olduğunun ilgili mevzuatına göre alınmış geçerli sağlık kurulu raporu ile belgelendirmesi kaydıyla bu durumdaki personele; engelli aile ferdinin günlük bakımı için izin kullanımında gerekli kolaylık sağlanacak’’ maddesi yer almaktadır. Bu maddeye dayanarak alabildiğim 1 saatlik günlük izin çocuğumun alması gereken günlük bakım, anne refakatinde alması gereken bireysel eğitim ve fizik tedavi rehabilitasyon hizmeti için yeterli olamamaktadır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun ‘’Yaşlılık Sigortasından sağlanan haklar ve yaralanma şartları’’ başlıklı 28. Maddesine 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanun 16. Maddesi ile eklenen fıkra ile ‘’Emeklilik veya yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunan kadın sigortalıdan başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede ağır engelli çocuğu bulunanların, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra geçen pirim ödeme gün sayılarının dörtte biri, pirim gün sayıları toplamına eklenir ve eklenen bu süreler emeklilik yaş hadlerinden de indirilir’’ maddesinden dolayı erken emeklilik hakkım bulunmaktadır. Fakat emeklilik aylığını hak edebilmem için var olan 15 yıllık hizmet süremin üzerine bir fiil 17 yıl daha çalışmam gerekecek. Ancak 2031 yılında emekliliğimi hak edebileceğim ve o tarihte kızım 24 yaşında olacaktır. Benim gibi ağır engelli çocuğu olan annelerin bu çocuklara harcayacağı dakikaların bile çok önemi var iken, bu süre oldukça uzun bir süredir.
Benim çocuğum dengesini sağlayamamakta, fakat bana elini uzatmaya devam etmektedir. Ben onun uzanan elini boş çevirmeyerek sekiz saatlik mesaiden sonra çocuğumun uyku saati olan 21:00 ‘e kadar olan süreyi iyi değerlendirmek için onu yürütmeye çalışıyorum. Mesaimden arta kalan bu 1-2 saatlik sürenin kızım için yeterli olmadığını biliyorum. Çalışmak zorundayım, ancak çocuğumun benim ilgi ve alâkama muhtaç olduğu ve benim kadar ümitle yılmadan istekli bir şekilde çocuğumla ilgilenebilecek başka kimsenin bulunmadığı düşüncesi her gün motivasyonumu düşürmekte; geleceğe karşı umutlarımı günden güne tüketmektedir. Hükümetimizin üzerinde çalışmakta olduğu çalışan kadına çocuk teşvik paketinin içeriğinde yer almakta olan yarı zamanlı çalışma şeklinin getirilebileceği haberleri beni ve eminim ki benim gibi ağır engelli çocuğu olan anneleri umutlandırdı. Yarı zamanlı çalışmanın ağır engelli çocuğu olan anneleri kapsaması bizlerin bakıma ve eğitime en çok ihtiyacı olan yıllarda yanlarında olamama sorunumuzun çözümü olacaktır.
Bununla birlikte, engelli kadrosunda çalışan memurlara tanınan erken emekliliğin (15 yıl üzerinden emeklilik hakkının) ağır engelli çocuğu olan annelere de uygulanmasının belki de annelerin ağır engelli çocuğuyla ilgilenmesi açısından kesin çözüm olacağı hususu da değerlendirilmelidir.
Doğum yapan anneye bebeğinin bakımı için verilen izinler, bebeğin sağlıklı büyümesi için bir katkıdır. Örneğin bir 6 (altı) aylık bebek altını kirlettiği zaman annelik duygusu olan herkes, hattâ babalar bile altını temizleyebilir. Ancak düşünün altını kirleten 7 yaşında, 15 yaşında, 25 yaşında ama hâlâ bebek, hattâ ayakta bile duramayan kocaman bir insan. Çoğu engelinden dolayı okula dahi gidemeyen çocuklar. Bırakın yabancı birini en yakınınız bile bu kocaman insanın altını almak istemez, siz de zaten başkasının bunu yapmasını istemezsiniz, çocuk da utanır istemez. Bilinmesini değil anlaşılmasını isteriz ki, bizlerin hiç ama hiç büyümeyecek bebeklerimiz var. Biz anneler hem çalışmak zorundayız hem de bakıma muhtaç yavrularımıza bakmak için zamana ihtiyacımız var.
Benim gibi ağır engelli bakıma muhtaç çocuğu olan annelerin çalışma ve emeklilik şartlarında düzenleme ve iyileştirme yapılması için gereğinin yapılmasını arz ederim.”
Bu annelerin seslerine kulak verelim. Kendimizi onların yerine koyup, üstesinden gelmeye çalıştıkları zorlukları anlamaya çalışalım. Dilekçede ifade edilen sorunu yaşayan, çocuklarına bakıcı bulmakta zorlanan, bir gün için bile çocuklarını bırakacak yer bulamadıkları için istifa etmekten başka çare üretemeyen anneleri düşünelim. Çözüm istifa etmek olmamalı… Ağır engelli, beslenmesi ve öz bakımı güç olan çocukların bakımını üstlenecek tam zamanlı gündüz bakım evleri olmalı. Çocukların özel eğitimi, fizyoterapileri burada gerçekleştirilmeli. Annelerin çocuklarını sabah işe giderken gözleri arkada kalmadan bırakabilecekleri kurumlar olmalı bunlar. Kısacası, anneleri çalışma hayatından uzaklaştırmayacak tüm önlemler alınmalı…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş