Paylaş
Bugün sizlerle 4 Ağustos’ta yayımlanan “Engelli araçları ile ilgili ÖTV istinasına 6518 No.lu Kanun’la getirilen değişiklikler” başlıklı yazımın ardından aldığım bir e-postayı paylaşmak istiyorum. Söz konusu e-postayı gönderen sevgili okurum Onur Cantimur bakın neler söylüyor:
“4 Ağustos tarihli yazınızı üzüntüyle okudum. Çünkü ÖTV muafiyetinde yine işitme engelli yok. %40 ve üzeri işitme engelliler Devlet tarafından engelli olarak görülmelerine ve Başbakanlık Engelli Kartı’na sahip olmalarına rağmen, hayatlarını kolaylaştıracak otomatik vitesli araç alımında hiç bir ÖTV hakları yok. Otomatik vitesli araç kullanmak istiyorlar, çünkü düz vites değiştirmek için gerekli sesi duyamıyorlar. Sürekli hem yola hem kadraja bakmaktalar. Maddi durumu iyi olan çok küçük bir işitme engelli kesimi otomatik vitesli araç alıp kaygı duymadan otomobil kullanabiliyor.
Sol ayağı olmayanlar için otomatik vites özel tertibat sayılıyor. Oysa ki:
--Düz vites kullanamayan işitme engelliler,
--Düz vites kullanmaya çalışarak balata yakan, başı işaret dili bilmeyen tamircilerle derde giren işitme engelliler,
--Düz vitesten daha çok pahalı olduğu ve ÖTV ile fiyatı daha da arttığı için otomatikvitesli otomobil alamayan işitme engelliler…
Liste böyle uzar gider… Hepsi yine hüsranda... Bu ayrımcılık değil midir? Otomatik vites, aslında, işitme engelliler için de özel tertibat.
Bu sorun ve yaşanan ayrımcılık İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği tarafından hiç bir siyasi parti ayrımı yapılmadan TBMM'de bütün milletvekillerine anlatıldı. AKP dışındaki siyasi partiler sorunu duyup anlayıp yasa teklifi verdiler. Ancak, ilk teklifin sunulduğu 30/01/2012 tarihinden bu yana hiç bir gelişme yok.
Soru: Sizce ne yapmalı? Hem Başbakanlık kartına sahip olan hem de düz vitesi duyamayan, ÖTV muafiyetinden faydalanamayan işitme engelliler üvey evlât mıdır? Sıra işitme engellilere ne zaman gelecek?”
H sınıfı sürücü belgesi olup işitme cihazı kullanan işitme engellilerin otomatik vitesli araç iktisaplarının özel tüketim vergisi ve motorlu taşıtlar vergisi istisnası kapsamına alınmasını öngören ilk kanun teklifi 30/01/2012’de, Mehmet Akif Hamzaçebi imzası ile, Cumhuriyet Halk Partisi; ikincisi 14/01/2013’de, Ruhsar Demirel ve Oktay Vural imzaları ile, Milliyetçi Hareket Partisi; üçüncüsü ise 12/05/2014’de, İdris Baluken imzası ile, Halkların Demokratik Partisi tarafından verilmiş. Bu demek oluyor ki, ilk iki teklif 6 Şubat 2014’te ÖTV Kanunu’na getirilen değişiklikten önce verilmiş. Yani, değişiklik yapılırken bu teklifler göz önüne alınmamış. Umarım, Halkların Demokratik Partisi’nce, yapılan değişiklikten sonra verilmiş bulunan teklif en kısa süre içinde gündeme alınır.
Şimdi de sizlere akıl almaz bir durumdan söz etmek istiyorum:
2 Ekim 2012’de, Karamürsel Gazanfer Bilge İşitme Engelliler İlköğretim Okulu’nun bahçesinde top oynayan Yunus Eser topunu okulun bitişindeki Kredi Yurtlar Kurumu’nun bahçesine düşürmüş. Yunus bahçe duvarına çıkıp diğer tarafa geçmek için bir ayağını demir parmaklıktan aşırıren elektrik akımına kapılmış. Bahçenin diğer tarafına düşen çocuk, kaldırıldığı devlet hastanesinde tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamış.
Ailesi ile Gündem Çocuk Derneği, olaydan sonra Kredi Yurtlar Kurumu Müdürü Kadir Taşkıran ve elektrikçi Aydın Ağar ile Gazanfer Bilge, İşitme Engelliler Okulu’nun Müdürü ve Nöbetçi Öğretmeni hakkında suç duyurusunda bulunmuşlar. Ancak bu isimlerden sadece Taşkıran ve Ağar hakkında dava açılmış. 2013’te açılan davanın ikinci duruşmasında bilirkişi raporu hazırlanması kararlaştırılmış. Rapor, 10 Temmuz 2014’te hazırlanarak mahkemeye gönderilmiş. Raporda Yunus’un sağır ve dilsiz olduğu ve ailesi tarafından bu nedenle söz konusu okula kaydettirildiği belirtilerek, öldürücü boyuttaki elektriğin hiçbir korunma önlemi alınmadan elektrik direğinden duvara montajının yapıldığı; maliyetin düşmesi için galvaniz direk kullanıldığı ve topraklama kablosu kullanılmadığı kaydedilmiş.
Raporda, ayrıca, işitme engelli öğrencilerin uzaktan gözetiminin olmadığı, öğretmenin sesli iletişimle uyarıda bulunması mümkün olmadığından yakınlarında olması gerektiği, öğrencilerin okul dışına çıkmaması sorumluluğunun da okul müdürü ve öğretmenlerde bulunduğu ifade edilmiş. Yine aynı raporda sağır ve dilsiz öğrencilerin okutulduğu okulda duvarlarda uyarı levhalarının bulunmadığı da anlatılmış.
Yunus’un ailesi ve avukatları, olaydan sonra kamu kurumları aleyhine 550 bin TL’lik tazminat davası da açmış. Kocaeli Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü manevi tazminatın sadece ailesine ileride destek olabilecek kişiler adına talep edilebileceğini, Yunus Eser’in yaşı ve özel durumu düşünüldüğünde ölmeseydi bile maddi ve manevi destekte bulunmasının mümkün olmayacağını savunmuş.
İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği, Kocaeli Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğünün yaptığı “Yunus Eser’in işitme engelli olduğu ve yaşasa bile ailesine katkısı olmazdı” şeklindeki savunmasının inanılır gibi olmadığını; işitme engellilerin erken tanı, doğru cihaz ve doğru eğitim aldıkları taktirde diğer akranlarından hiçbir farklarının kalmadığının Milli Eğitim Müdürlüğü’nce bilinmediğinin anlaşıldığını söylüyor.
Ben de İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği’nin söylemine kesinlikle katılıyorum. Devletimiz engelli yurttaşlarını diğer yurttaşlarından ayırmadığını savunurken, Devlet’in birimleri bu savunmayı çürütecek görüşler bildirmekten kaçınmalı. Umarım, böyle bir talihsizliğin tekrarı olmaz.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş