Paylaş
Güldünya’yı aramızdan kaç kişi hatırlıyor bilmiyorum. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları gününün ardından belki de onu hatırlamakta yarar var. Kadına şiddet insan hakları ihlâllerinin başında yer alıyor. Güldünya ise bu ihlâlin Türkiye’deki sembolü. Güldünya bir akrabasının tecavüzüne uğrayıp hamile kaldı. Ailesinin onun hakkında verdiği infaz kararının ardından İstanbul’a kaçtı. Ancak orada da bu zulümden kurtulamadı. Ağabeyi onu buldu ve sokak ortasında vurdu. Güldünya ölmedi ve hastaneye kaldırıldı. Ama ağabeyi kendisini orada da bularak hayatını sonlandırdı.
Güldünya ilk değildi ve son da olmadı ne yazık ki. Güldünya’yı başka şiddet mağduru kadınlar takip ettti ve ediyor. Dün Sabancı Vakfı’nın Dünya İnsan Hakları haftasında sivil toplum alanındaki yeni yaklaşımları tartışmaya açtığı -bu yıl sekizincisi yapılan- Filantropi Semineri’ne dünyada kadına şiddet olgusu damga vurdu: “Başrolde ödüllü kadınlar var”dı…
Önce Sertap Erener sahne aldı. Sözleri Sezen Aksu’ya ait, bestesini beraber yaptıkları “Kız Çocukları” adlı şarkıyı seslendirdi.
Seminerin açılış konuşmasını yapan bir diğer ödüllü kadın Güler Sabancı şiddetin aslında en temel insan hakları ihlâli olduğunu söylerken, bu ihlâlin ne yazık ki en çok kız çocuklarını ve kadınları etkilediğini vurguladı. Ülkemizde kadın hakları alanında çözülmesi gereken ciddi sorunlar olduğunu hatırlatan Sabancı’nın Dünya Ekonomik Forumu’nun 2014 yılı ‘Küresel Cinsiyet Uçurumu’ raporundan aktardığı figürler sarsıcıydı. Türkiye kadın erkek eşitliği konusunda 142 ülke arasında 125’inci sırada yer alıyormuş. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2014 yılı ‘Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi’ raporunda ise Türkiye 148 ülke arasında 118’inci olmuş. Güler Sabancı bu sıralamaların gündemde tutulması ve tekrarlanması gereğine ve bu yolda daha çok çalışmaya ihtiyacımız olduğunu sürekli birbirimize hatırlatabileceğimize inanıyor. Diyor ki: “Yapılan her katkıya, yapılan her çalışmaya ihtiyacımız var. Sivil toplum örgütlerinin çalışmalarına, diğer teşkilâtların çalışmalarına, hepsine ihtiyacımız var; hepsi bir damla da olsa bu farkı yaratabilir.” Ben de kendisine yürekten katılıyorum…
Seminerin ödüllü kadınlarından bir diğeri, Gökyüzünün Yarısı (Half The Sky) ve Bir Yol Göründü (A Path Appears) kitaplarının yazarı, Pulitzer ödüllü Sheryl WuDunn konuşmasında her birimizin bir fark yaratabileceğinin altını çizdi. Seminerin diğer konuşmacısı, Saving Face (Bir Yüzü Kurtarmak) belgeselinin Oscar ve Emmy ödüllü yönetmeni Sharmeen Obaid Chinoy idi. Chinoy kadın olarak doğmuş olmanın, sınırlı seçenekler ve vazgeçilen hayallerle doğmuş olmak anlamına geldiğini düşünmemizin teşvik edildiğini anlattı ve dedi ki: “Dünyada pek çok kadının en temel insan haklarından mahrum edildiğini görmek beni alarma geçiriyor. Ancak daha çok araştırdıkça, olağanüstü cesaret ve kararlılık gösteren çok sayıda kadın buluyorum. Bunlar uzun süre devam eden adaletsizliklere karşı mücadele için seslerini yükselterek kalıpları yıkan, klişeleri yerle bir eden kadınlar.”
Sertab Erener’in seslendirdiği şarkıya dönecek olursak, aslında bu şarkı bütün kadınları bunu yapmaya, yani hem kendileri hem de tüm kadınlar için mücadele etmeye davet ediyor:
“Kiminin kocası kiminin amcası
En sevdikleri yani sözün kısası
Aldılar sıcacık uykularından
Attılar dere yataklarına gece yarısı.
Ne kıyanlar bildi ne kıyılanlar
Erkek yasası.
Kalk doğur kendini kadirsin
Kadınsın kızımsın annemsin
Ne çok sütün vardı oysa
Dünyayı kin mi emzirsin.
Kız Leyla ayağa kalk hemen
Kalk çabuk, topla kırıklarını
Kız Leyla pusuya yat hemen
Bi daha vurmasınlar kız çocuklarını.”
Kim bilir daha nice Leylalar var bilmediğimiz yerlerde yaşayan. Kim bilir daha nice Leylalar var seslerini duymadığımız duyuramadığımız. Ve kim bilir daha nice Leylalar var yüzlerini hiç görmediğimiz. Aslında hepimiz küçük de olsa bir parçası olabiliriz çözümün. Hepimiz etrafımızda gördüğümüz bir Leyla’nın elini tutup kalkmasına yardım edebiliriz. Sonra bir de bakmışız ayağa kaldırdığımız Leyla bir başka Leyla’nın elinden tutup ayağa kaldırmış.
Çoğunuzun bildiği gibi geçtiğimiz günlerde kardeşimi kaybettim ben. Bu kayıp bana çok ağır geldi. Ben, ben olmaktan çıkmak üzereydim ki Sabancı Vakfı’nın seminer daveti geldi. Ve ben dün yeniden ayağa kalkma gücü buldum. Başroldeki ödüllü kadınlar ve Leyla sayesinde...
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileğiyle...
Paylaş