Yedi Avrupa kentinde yeni bir proje başlatılıyor: Kuralsız trafik. Lamba, kaldırım, şerit yok. Kavşaklar çırılçıplak. Deneyin adı ‘Shared Space.’ Yani, biraz genişçe açılımıyla ‘makul insanların ortak paylaşım alanı.
’ Peki bu maceranın gerekçesi ne? Trafiği daha güvenli hale getirmek. Kuralsızlığın getireceği kaos ve anarşiden bir düzen yaratmak. Kuralsız trafik nasıl daha güvenli olabilir? Şöyle: Avrupalı trafik planlamacılarının yaptığı gözlemlere göre, sürücüler uyarı sinyallerine uydukları müddetçe kendilerini daha emin hissediyormuş. Kendilerini kurallara teslim etmelerinden kaynaklanan bu aşırı güven duygusu da kaza yapmalarına neden oluyormuş. Kuralsızlığın denendiği ortamlarda kaza oranının düştüğü tespit edilmiş. İnsan merak ediyor: Acaba kaç Türk kurallara uyduğu için aşırı güvenden kaza yapıyor?
AB ile müzakerelerin başladığı 3 Ekim dolaylarında bir TV tartışması. Konuklar, Türklerin Avrupalı olmak için neler yapması gerektiğini anlatıyor. Tabii en önemli konu başlıklarından biri trafik. Bir profesör şöyle diyor:
‘Trafikte öyle yanlış algılamalara sahibiz ki, bu yüzden evrensel bir kriter olan sarı ışığı bile kaldırdık.’
Yeşilden sonraki sarı ışık, ‘durmaya hazırlan’ anlamına geldiği halde Türkler, kırmızıya yakalanmamak için sarıyı görünce hızını daha da artırdığından kaldırılmış.
Sürücü olduğum halde dikkatimi çekmemişti. O programdan sonra baktım, gerçekten bazı noktalarda ışıkların seyri ‘sarı’yı atlıyor. Yeşilden sonra direkt kırmızı yanıyor. Birçok noktada sarı ışık halen var, ancak onlarda da sarıdan kırmızıya geçiş aralığı çok dar. Sarıyı kaldırma ya da geçiş aralığını kısaltma fikri, trafikle ilgili yanlışımızı ortaya koyuyor. Bunun muhabbetini yaptığım bir arkadaş, lamba direklerinin orta yerindeki mini lambaları hatırlattı. Evet o da, araçları yayanın geçeceği son noktaya kadar sürüp direğin dibinde durduğumuz için yeni bir Türk icadı. Öndeki sürücüler yeşil yandığını görebilsin diye.
Tabii bir de yaya geçidinde yaya görünce öfkelenip, korna çalarak hızlanan sürücüler var. Çoğaltılabilecek bu örnekler, bizim genelde trafik kurallarına pek uymadığımızı gösteriyor.
KAOS VE ANARŞİ İSTEYEN PROJE KOORDİNATÖRÜ
Şimdi iyi haber; Avrupa Birliği üyesi bazı ülkelerde yapılan gözlemler, trafik kurallarına uyanların da aşırı güvenden kaza yaptığını ortaya koymuş.
İşte bu nedenle Belçika, Hollanda, Danimarka, İngiltere ve Almanya’daki yedi kentte yeni bir uygulama başlatılıyor: Kuralsız trafik. Tabii bu sadece şehir içi trafiği için geçerli. Hollandalı trafik planlama uzmanı Hans Monderman’ın koordinasyonunda yürütülecek proje bir ‘Shared Space’, yani ortak paylaşım alanı deneyi.
Trafik planlamacılarını, trafik mühendisleriyle karıştırmayalım. Trafik mühendisleri, araç akışının daha hızlı ve güvenli hale gelmesi için, trafikte önlem alan kişiler. Yani trafik lambalarının senkronizasyonunu sağlayan, uyarı levhalarını koyduran, şerit çektiren, caddeleri genişlettiren şahıslar.
Trafik planlamacıları ise şimdi bunun tam tersini yapmaya çalışıyor. Mühendisler tehlikeli gördükleri yerlere yeni yeni uyarı levhaları eklerken, planlamacılar bunların kaldırılması gerektiğini söylüyor.
AB projesinin koordinatörü Hans Monderman’a göre, optimal güvenliğin sağlanması için trafiğin daha tehlikeli hale getirilmesi gerekiyor. Die Zeit’a açıklamasında ‘Ben kaos ve anarşi istiyorum’ diyor. Monderman’ın planına göre trafiği paylaşan otomobil, otobüs, bisiklet, motosiklet sürücüleriyle yayaların o kuralsız karmaşa içinde, birbirlerine saygı gösterip geçiş önceliği vermeyi öğrenerek bir düzen yaratmaları gerekiyor. Çünkü geçiş öncelikleri ve dur levhaları, hız sınırlamaları ve lambalar, ‘Kurallara uyduğum sürece bana bir şey olmaz’ zihniyetiyle insanlarda yanlış bir güvenlik algılamasına yol açıyor. Bu nedenle insanların uyarılara bakmak yerine birbiriyle göz teması kurarak trafiği yönlendirmesi gerekiyor.
BU PROJEYLE BİZİM YAYALAR KALDIRIMDA MAHSUR KALIR
Hans Monderman’ın bu projesi Hollanda’daki bir pilot kavşakta üç yıldır deneniyor. Daha önce, otomobil, otobüs ve bisikletler için ayrı şeritler bulunduğu halde trafiğin akmadığı bu yoğun kavşakta şeritler ve lambalar kaldırıldıktan sonra trafik daha düzenli hale gelmiş. Araçlar şaşırtıcı bir şekilde yayalara yol vermeye, kamyon sürücüleri bisiklet kullananlarla göz teması kurmaya başlamış, küfürler, el hareketleri, kornalar azalmış ve tek bir kaza meydana gelmemiş.
Bu başarısından ötürü trafik sorunu yaşayan ülkelerden davetler alan Monderman, kendi faaliyet alanında en ünlü isim. Ancak aynı konsepti savunan başka planlamacılar da var. Örneğin Danimarka’nın Christiansfeld kentinde, şehir merkezindeki en işlek kavşakta bütün uyarı levhaları ve lambalar kaldırılınca ölümcül ve ağır hasarlı kazalarda kayda değer bir düşüş yaşanmış. İngiltere’nin Suffolk ve Wiltshire kentlerinde de caddelerdeki şeritler silindikten sonra sürücülerin daha dikkatli seyretmeye başladığı tespit edilmiş.
‘Shared Space’ konsepti, insanları karşılıklı saygıya yönlendireceği için mantıklı görünüyor. Ancak, sürücüler kolektif yaşam anlayışı içinde başkalarının da haklarını gözettikleri sürece.
Bana göre İstanbul trafiğinde özellikle lambalar, yaya ve sürücü haklarının yegane güvencesi. Acemi ve gözü pek olmayan sürücüler kontrolsüz bir kavşağı nasıl aşabilir düşünmek bile istemiyorum. Hele yayalar! Lamba olmadığı takdirde bazı noktalarda bir caddeyi aşmak asla mümkün olmayabilir. İstanbul’da yaşayan bir Alman’ın sözlerini hatırlıyorum yine.
‘İstanbul’da karşıdan karşıya geçmeye ne diyorum ben biliyor musun?’ demişti; ‘Türk ruleti.’