Türk halkı genetiğe nasıl bakıyor

Genom Projesi'nde çalışan altı ülkenin bilimadamları geçen hafta, insanın genetik haritasının beklenenden iki yıl önce tamamlandığını açıkladılar.

Genlerimizin yüzde 99.99'u, 3 milyar harften oluşan Hayat Kitabı'na dökülmüş durumda artık. Peki ne yapacağız şimdi bu kitabı? Kim ve ne olduğumuzu anlatan kitap, yaşam ve ölüme bakış açımızı ne kadar değiştirecek? Discovery Channel'ın, Türkiye dahil sekiz ülkede yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre, ankete katılanların sadece yüzde sekizi, DNA'nın deşifre edilmesinin ne işe yarayacağını biliyor. Yalnız Türklerin emin olduğu bir şey var. İnsanımızın yüzde 80'i, kalıtımsal hastalıkların teşhisi için embriyon taramasına onay veriyor. Amerika'da ise bu oran sadece yüzde 42. Klonlama ve kök hücre elde etmek için embriyo üretimine ise sıcak bakmıyor Türk halkı.

GENOM Projesi, yalancı çoban hikayesine döndü. Hani üç yıl önce dönemin ABD Başkanı Bill Clinton ile İngiltere Başbakanı Tony Blair, dünya kamuoyunun önüne çıkıp Genom Projesi'nin tamamlandığını açıklamışlardı ya.

Geçen hafta da bilimadamları çıkıp, projenin bu sefer kesinlikle tamamlandığını ilan ettiler.

Yine mi aynı proje sorusunun izahı şöyle: 1990 yılından beri Genom Projesi'nde çalışan altı ülkeden bilimadamlarının oluşturduğu konsorsiyum ile Amerikan biyoteknoloji şirketi Celera Genomics arasında müthiş bir genetik harita çekişmesi var. Özel bir kuruluş olan Celera, gen haritasını ilaç şirketleri ve laboratuvarların hizmetine sunarak kár elde etmek istiyor. Amerikan, Alman, İngiliz, Japon, Çin ve Fransız konsorsiyumu ise Hayat Kitabı'nın insanlığın ortak malvarlığı olduğu görüşünde.

İşte bu nedenle konsorsiyum 2000 yılında Celera'dan atak davranarak gen haritasının tamamlandığını açıkladı. Aslında yüzde 95'i bir taslak halinde tamamlanmıştı ve Genom Projesi'nin 2005 yılında son halini alması öngörülüyordu. Ancak teknolojik ilerleme sayesinde haritanın yüzde 99.99'u zamanından iki yıl önce tamamlandı. DNA'daki bazı bölgeler ise teknik sorunlar nedeniyle şu anda deşifre edilemiyor.

Kamu fonlarıyla desteklenen Genom Projesi, ya da diğer bir deyişle 3 milyar harften oluşan genetik şifre, bir bilgi veri tabanı halinde, bedelsiz olarak insanlığın hizmetine sunulacak.

Her insan genomunda yaklaşık 3 milyar DNA birimi var ve bunlar da 30-40 bin değişik geni oluşturuyor. A, T, G, C harfleriyle ifade edilen bu birimlerin eşleşerek diziliş şekli hayatımızın şifresini veriyor. Şimdi, insanın özelliklerini belirleyen bu şifrenin haritaya dönüştürülmesi sayesinde bilimadamları, şifre değişikliklerinin nasıl olup da hastalıklara yol açtığını anlayabilecekler.

DNA'daki 3 milyar harfin oluşturduğu Hayat Kitabı, her kromozom için ayrılmış bölümlerden meydana geliyor. Bu bilgiler, kanserden diyabete ve Alzheimer'a birçok hastalığın tedavisi için ipuçlarını verecek.

FELSEFİ DEĞİŞİM ZAMANI

Peki aslında çağın en büyük keşfi olan bu Hayat Kitabı'nın değeri insanlar tarafından ne kadar biliniyor? Discovery Channel'ın sekiz ülkede yaptığı araştırmaya katılanların toplamının sadece yüzde sekizi, Hayat Kitabı'nın önümüzde açtığı yeni ufuklardan haberdar.

İnsanın hayat ve ölüme bakışı açısından, çağ değiştirebilecek, yeni felsefelere temel teşkil edecek nitelikler taşıyor Hayat Kitabı. Ölümü, alınyazısı olmaktan çıkaracak kadar derin ve sarsıcı bir eser bu Hayat Kitabı.

Kalıtımsal hastalıkların önceden teşhisi ve genetik müdahaleyle tehlikenin ortadan kaldırılması, klonlama, kök hücre nakliyle hastalıkların tedavisi ve daha pek çok ileri teknolojiye imkan veren Genom Projesi tam olarak bilinmiyor. Ama, Discovery Channel'ın araştırması, insanların doğa kanunlarına çabucak başkaldıracak kadar ileri bir felsefi değişime hazır olmadığını gösteriyor.

Araştırmanın yapıldığı ülkeler; Türkiye, ABD, İngiltere, Polonya, Danimarka, Meksika, Brezilya ve Tayvan. Bu ülkelerdeki insanlar, genetik biliminin yaşama müdahalesini sonsuz kılmak istemiyor. Ancak her 10 kişiden sekizi, genetik sayesinde pek çok hastalığa çare bulunacağını kabul ediyor.

AMERİKALILAR TÜRKLERDEN BAĞNAZ

İnsanların genetik biliminde en sıcak yaklaştığı konu, kalıtımsal hastalıkların önceden teşhisi. Her on kişiden ikisi, ‘‘Ailemde genetik bir hastalık varsa, bebeğim doğmadan test yaptırmak isterim’’ diyor. Yüzde 78'lik bir kesim, ‘‘Genetik hastalığım varsa, çocuk sahibi olmamayı düşünebilirim’’ diye yanıt veriyor.

Türklerin de ezici bir çoğunluğu, genetik hastalık taşıyacak bir çocuğun asla doğmaması gerektiği görüşünde. ‘‘Genetik hastalık teşhisi için embriyon taraması yaptırmayı ve çocuğun sadece hastalık yoksa doğmasını kabul ediyor musunuz?’’ sorusuna, Türklerin yüzde 80'i ‘‘evet’’ yanıtını veriyor. Akraba evliliklerinden doğan özürlü çocukların yarasını iyi bilen Türk halkı, kürtaj konusunda hayli ilerici davranıyor.

Amerikalılar ise daha bağnaz. Halkın sadece yüzde 42'si böyle bir olanaktan yararlanmak istiyor. Yüzde 44'ü ise şiddetli bir şekilde ‘‘hayır’’ diyor.

GENETİK TEHLİKELİDİR

Bilimin, tanrısal iradeyle yarışı ürkütücü ve tehlikeli bulunuyor. Çoğunluk bu görüşte. Sadece Danimarkalıların yüzde 52'si genetiğin tehlikeli olmadığını söylüyor. Yine büyük çoğunluk, genetik müdahaleyi düzenleyen yasaların, bilimsel gelişmenin gerisinde kaldığını düşünüyor.

KLONLAMAYA HAYIR

İnsan klonlama şiddetli tepki alıyor. Tüm ülkelerde halkın yüzde 83'ü, bir aile bireyinin kopyalanmasına karşı çıkacağını söylüyor. Fikri sorulanların yüzde 82'si bugüne kadar insan kopyalandığına ya da kopyalanacağına inanıyor.

ISMARLAMA BEBEK

Genetik teknolojisinin, insanın kişisel, kültürel ve estetik zevkini doyurmak için kullanılmasına da karşı çıkılıyor. Tüm ülkelerde 10 kişiden ikisi, sırf bu amaçla ısmarlama bebek üretimine olumsuz bakıyor. Ancak ölüm-kalım meselesi olduğu takdirde, tıbbi amaçlarla kullanılmasına ‘‘evet’’ diyor.

KÖK HÜCREYE DE HAYIR

Kök hücre araştırmaları, kanser, felç, Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıkların tedavisinde en büyük umut kaynağı. Ancak bu amaçla geliştirilmiş embriyonların imha edilecek olması, yasa koyucular kadar sıradan insanları da endişelendiriyor. Ama genelde ezici bir çoğunluk söz konusu değil. Tüm ülkelerde halkın yüzde 52'si kök hücre uygulamasının yasaklanmasını istiyor.

Türkiye'de ise oran oldukça yüksek. Her üç kişiden ikisi, ‘‘Mutlaka yasaklanmalı’’ diye yanıt vermiş. ABD'de her beş kişiden ikisi, kök hücre araştırmalarının yasaklanması gerektiği görüşünde. Bush Yönetimi'nin eğilimi de zaten bu yönde.
Yazarın Tüm Yazıları