Amerikan beyzbolunda Bambino’nun laneti diye bir vaka vardır. Boston’un ünlü takımı Red Sox, 1914-1918 yılları arasında başarıdan başarıya koşar.
1918’de üst üste beşinci kez Dünya Serisi’ni kazanan ilk takım olarak tarihe geçer. Ancak 1920 yılında kulübün sahibi Harry Frazee, sevgilisinin oynadığı piyesi finanse edebilmek için "Bebe Ruth" ya da "Bambino" lakaplı yıldız oyuncu George Herman Ruth’u 100 bin dolara, ezeli rakipleri New York Yankee’lere satar. O tarihten sonra Red Sox bir daha Dünya Serisi kazanamaz.
Teşhis konur. Bu, haksız yere satılan Bambino’nun lanetidir. Psikologlara göre ise kötü şansa yol açan tek şey, bu lanet saplantısı yüzünden oyuncusundan taraftarına, kimsenin zafere inanmamasıdır. Taraftarın sürekli bir melanet beklentisi içinde olması sahaya negatif elektrik saçmaktadır. Hatta bir spor psikoloğuna göre Red Sox’un bu lanet efsanesiyle bir aşk-nefret ilişkisi vardır. Red Sox şeytanın bacağını 2004’te kırar ve Dünya Serisi’nde şampiyon olur.
Sahalarda lanet hikayesi çok. Mesela Romanyalı futbol sihirbazı Adrian Mutu da Chelsea’de top koştururken, terk ettiği kız arkadaşının laneti yüzünden "ayaklarının dolandığını" iddia etmişti. Laneti bozmak için de şortunu ters giyip çıkmıştı sahaya.
BACAKLARIN TUTMAYA RUHUN DARALA...
Romanyalıların batıl itikat katsayısı çok yüksek. Milli takımın seyahatlerinde uçak veya otobüste tek bir kadın bile bulundurulmuyor. Bu cinsiyet ayrımcı davranış biçimi çirkin olaylara yol açıyor. Takım Ukrayna’ya dostluk maçına giderken, bir kadın foto muhabiri kötü şans getirecek diye uçaktan indirilmişti.
Rumenlerin büyü yaptırdığı da biliniyor. 1989 yılında Komünist yöneticilerin "Bu maç mutlaka kazanılacak, yoksa kovulursunuz" ültimatomu üzerine Danimarka kalecisi Peter Schmeichel’ın elini ayağını bağlasın diye stada büyücü götürmüş ve maçı 3-1 kazanmışlar.
Ayrıca İsviçreli ünlü hakem Urs Meier’in üzerinde de, haksız bir penaltı yüzünden yedi Rumen büyücünün laneti var; "Sahaya çıkınca bacakların tutmaya, ruhun darala, maç yöneteme" şeklinde.
Urs Meier gayet başarılı maç yönetmeye devam etti, ancak Afrika’da büyünün gücünden kurtulamayan hakemler mevcut. Özellikle de Botswana’da. Bize büyü yapılıyor diye federasyona şikayette bulunan hakemlerden biri, "Büyü yüzünden nizami gole geçersiz diye düdük çaldım. Çünkü santrforu kaleciye yumruk atarken gördüm, oysa böyle bir olay olmamış" diyor.
BÜYÜCÜLER İÇİN AYRI ÖDENEK VAR
Sahaya sağ adımla çıkmak, muska öpmek futbol aleminde çok sık rastlanan davranışlar. Ancak Afrika futbolundaki tılsım çeşitliliği herhalde dünyanın hiçbir yerinde yok.
Juju, mutu, umngo, bo, gris gris vs... Bunlar, futbolun çok sevildiği Afrika ülkelerinde saha büyüsü yapan üfürükçülere verilen isimler. Bu juju ve mutular, futbol kulüplerine verdikleri hizmetler sayesinde servet yapmışlar. Futbolcular juju muskaları takarak sahaya çıkıyor ama, tılsım taşımak yetmiyor; rakiplerin de elini ayağını bağlamak gerekiyor. Kulüplerin bütçesinden büyücüler için özel ödenek ayrılıyor. Hatta oyuncuların parasını jujulara veren kulüpler bile var. Rakibi bağlamak için kol ve bacaklara domuz yağı sürmeler, sahaya keçi leşi gömmeler, soyunma odalarına filitle güvercin kanı püskürtmeler, sahaya kaplumbağa kabuğu, bukalemun leşi, maymun eli, yılan derisi bırakmalar. Afrika sahalarında bunların tamamı mevcut. Büyüden şikayet eden oyuncular, saha ortasında aniden arıların saldırısına uğradıklarını ya da sokmaya hazır kobralar gördüklerini söylüyor.
Zimbabwe’de takımların çoğu sahaya soyunma odasından çıkmıyor. Soyunma odası, koridor ve çıkışlara büyü yapıldığını düşündüklerinden otobüsten doğruca santra yuvarlağına iniyor, ya da tel örgülerden tırmanıp sahaya atlıyorlar.
Sahalarda meydana gelen her türlü olağandışı olayın ardında mutlaka büyü etkisi aranıyor. Kongo’daki bir maçta 11 futbolcu birden yıldırım düşmesi sonucu ölünce, acaba büyü mü yapıldı diye soruşturma açılmıştı. Çünkü tuhaftır, yıldırımın öldürmek üzere seçtiği 11 futbolcu da aynı takımın oyuncularıydı.
Tanzanya’nın iki büyük takımı Simba ile Yanga arasındaki maç öncesi olanlar uluslararası haber ajanslarına konu olmuştu. İki takımın oyuncuları sahaya çıktı, kalelerin etrafına tozlar serpildi, santraya işendi, taç çizgisine yumurtalar kırıldı. Sonra çizgi dışına çıkan futbolcular, karşılıklı büyüleri bozmak için geri geri koşarak yeniden sahaya çıktılar. Sonuç: 2-2. Ya büyüler tutmadı, ya da sahaya geri geri çıkıp büyüleri bozmayı başardılar. Federasyondan 500’er dolar ceza yediler ve "Tanzanya futbolunda böyle çağdışı görüntülerin yeri olamaz" diye de azar işittiler.
Bir seferinde de Kamerun-Mali Afrika Uluslar Kupası maçından önce şöyle bir olay yaşandı. Kamerun’un kaleci antrenörü Thomas Nkono, karşılaşmadan önce kale direğinin dibine bir şeyler serpiştirirken yakalandı ve polis tarafından yere yatırılarak kelepçelenip tutuklandı. Olay üzerine Kamerunlu oyuncular sahaya çıkmadı ve 3-0 hükmen yenildiler. Nkono "tahrik edici" davranıştan ötürü Afrika Futbol Konfederasyonu’ndan (CAF) bir yıllık men cezası aldı. Çünkü CAF, "Takım danışmanı adı altında saha kenarında yamyamlar gibi dolaşan büyücüleri görmek istemiyoruz. Bize Üçüncü Dünya görüntüsü veriyor. İmaj her şeydir" diyerek turnuva öncesinde üfürükçüleri yasaklamıştı.
LİMON RENDELEMEK BÜYÜ BOZUYORMUŞ
Ancak iki ay sonra CAF, Nkono’nun cezasını kaldırdı. Çünkü dosya yeniden incelenmiş ve bir hata yapıldığı anlaşılmıştı. Nkono bizzat büyü yapmıyor, Mali üfürükçüsünün yaptığı büyüyü bozmak için kale dibine limon kabuğu rendeliyordu.
Afrikalı oyuncular Avrupa takımlarına transfer olduktan sonra büyülere inanmayı bırakıveriyorlar. Bu oyunculardan kurulu milli takımlar da büyücülerini başka kıtalara taşımaktan vazgeçiyor. Mesela 2002’deki Dünya Kupası’nda Kamerun, Nijerya ve Güney Afrika "Merak etmeyin büyü yok" diye diğer takımlara güvence verdi ve gruplarından da çıkamadı. Son umut Senegal’di. Ama malum, çeyrek finalde İlhan Mansız’ın 94’üncü dakikada attığı golle bize 1-0 yenildiler.