Prebiyotik yoğurdu erkekler de yesin, belki ömürleri uzar
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Prebiyotik yoğurtlar gerçekten sağlığa yararlı mı? Yoksa sadece üreticilerin kasasını doldurmaya mı yarıyor?
Türkiye’de marka çeşitliliği artarken, Avrupa ve Japonya’da da on milyonlarca dolarlık pazar oluşturan probiyotik ürünlere kuşkuyla bakanlar var. Neticede bu ürünler aracılığıyla ‘dost bakteri’ kisvesi altında vücuda milyarlarca mikrop giriyor. Geçen yıl İngiltere’de yapılan bir araştırma, prebiyotik gıdaların çoğunlukla iddia edildiği kadar yararlı olmadığı sonucuna varmıştı. Ve şimdi İsveç’te yapılan bir araştırma, tartışmaya yeni boyut getiriyor.
Sadece kadınları bağırsak sahibiymiş gibi gösteren prebiyotik yoğurt reklamları yüzünden, yoğurt yeme fikrinden bile tiksinmeye başlayanlar var. Hele bir markanın reklamında, bağırsakları rahatladığı için kuş gibi hafifleyen kadının yanında dolaşan, o şişkince çöp adam kıvamında kahverengi nesne yok mu! İşte o, bazı kadınları öldürüyor.
Kadın odaklı reklam bir pazarlama taktiği olabilir ama, erkekleri probiyotik yoğurttan mahrum bırakmak insan haklarına aykırı. Bunu söylememin nedenlerinden biri, kabızlıkta milletçe dünya şampiyonu olmamız, ikincisi ise İsveç’te yapılan bir araştırmanın sonuçları...
Prebiyotik yoğurdun, sindirim sistemine iyi geldiği palavraymış!
Hayır, yoğurt üreticilerinin ayaklanmasına gerek yok.
Cümlenin doğru kuruluş şekli şöyle: Probiyotik yoğurdun ‘sadece’ sindirim sistemine iyi geldiği palavraymış.
İsveç şirketlerinin yaptığı bir araştırma sonunda, prebiyotik gıdaların bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve bu şekilde beslenenlerin hastalıklardan korunduğu tespit edilmiş.
Bu deney süresince, ünlü ambalaj firması Tetra Pak’ın 94 işçisine 80 gün süreyle, prebiyotik yoğurtların içinde bulunan ‘Lactobacillus reuteri’ bakterisi içeren sıvı gıda; 87 kişilik diğer denek grubuna ise plasebo verilmiş. Sonuçta ikinci grubun, prebiyotik beslenenlere göre 2,5 kat daha fazla hastalandığı görülmüş. 80 günlük deneme süresi içinde plasebo alanların 23’ü bir hastalık geçirmiş. 94 kişilik gruptan ise 10 kişi hastalanmış.
Hatta biçimsiz saatlerde çalıştıkları için bağışıklık sistemleri etkilenen ve daha fazla hastalanan vardiya işçileri arasında hiç hastalanan olmamış.
EN HIZLI GELİŞME PROBİYOTİK ÜRÜNLERDE
Araştırmayı yürüten prebiyotik firması BioGaia’nın uzmanları bu veriler sayesinde, yaklaşık 20 yıldır devam eden prebiyotik yoğurt tartışmasına yeni bir boyut getirdikleri iddiasındalar.
Özellikle Avrupa ve Japonya’da prebiyotik ürün pazarının giderek genişlemesi üzerine şiddetlenen tartışmanın kökleri aslında geçen yüzyılın başlarına dayanıyor. O tarihlerde Elie Metchnikoff adlı Rus bilimadamı, Bulgar köylülerinin mayalı süt ürünleri tükettikleri için daha uzun yaşadıkları tezini ortaya atıyor. Fransa’da kurduğu merkezde yoğurt üzerine çalışmalar başlatıyor ve prebiyotik yoğurt, bu çalışmalar sonunda ortaya çıkıyor. Yoğurdun yararlı etkisinin mayasındaki laktobasiller adı verilen maya bakterilerinden kaynaklandığı belirleniyor.
Prebiyotik yoğurt ilk kez 1987 yılında Fransa’da piyasaya sürüldükten sonra ürünler çeşitleniyor.
İngiltere’de probiyotik mayalı sütten yoğurda kadar uzanan yelpazedeki ürünler 213 milyon sterlinlik bir pazar oluşturuyor. Geçenlerde prebiyotik peynir ve meyve suyu piyasaya çıktı. Dondurma ve sorbelerin de eli kulağında. İngiltere’de tahminen 3,5 milyon insan her gün prebiyotik besleniyor. Sağlıklı gıda sektöründe en hızlı gelişen pazar prebiyotik ürünler.
Bu beslenme tarzının ne kadar yararlı olduğunu keşfetmek için geçen yıl İngiltere’de bilimsel bir araştırma yapılıyor ve bu gıdaların üreticilerin iddia ettiği kadar yararlı olmadığı tespit ediliyor. 39 ayrı ürünü inceleyen Royal Free Hospital uzmanları, bunların ancak üçte birinin ‘tatminkar’ olduğu sonucuna varıyor.
ÇOĞU BAĞIRSAĞA ULAŞMIYOR BİLE
Bu arada Omega 3 yağ asitleri içeren bir süt markası da inceleniyor ve üreticinin ‘çocukların beyin gelişimine ve konsantrasyonuna yararlıdır’ şeklindeki iddiasının temelsiz olduğu belirleniyor.
Uluslararası çapta bir prebiyotik uzmanı olan Londra Üniversitesi’nden Dr. Simon Cutting, tablet şeklinde alınan prebiyotik takviyelerin genelde kabul edilebilir olduğunu, ancak yoğurtlarla ilgili iddiaların, reklam sloganlarının fazlaca abartılı olduğunu söylüyor.
Bu arada yararlı bakterilerin bağırsaklara ulaşıp ulaşmadığı konusunda da tereddütler var. Bir araştırmaya göre prebiyotik bakterilerin yüzde 90’ı mide asitleri tarafından imha ediliyor. Bu nedenle ürünün işe yaraması için, en az 1 milyar bakteri içermesi gerekiyor.
Belçikalı araştırmaların bir çalışmasına göre de 55 prebiyotik ürünün sadece yüzde 20’si, etikette belirtilen organizmaların tamamını içeriyor. Hatta ürünlerin dokuzunda bakteri filan bulunmuyor.
Avrupa pazarında prebiyotik ürünler genelde ‘sindirimi kolaylaştırır, sizi daha zinde kılar’ şeklinde vaatlerle pazarlanırken, Türkiye’de daha bağırsak odaklı bir yöntemle karşılaşıyoruz. Türklerin kabızlıkta dünya şampiyonu olduğu, özellikle 20-50 yaş kadınları arasında kabızlık şikayetinin yüzde 30, erkeklerde ise yüzde 15 olduğu şeklindeki araştırmalarla destekleniyor satışlar.
Sonuçta piyasaya giren ilk şirket 15 günde 1 milyon paket satıyor. Bunu değişik bakteri familyalarıyla pazara giren diğer markalar izliyor ve pazar hacminin Türkiye’de yılsonunda 10 milyon dolara kadar ulaşması bekleniyor.