Batı gazeteleri Orhan Pamuk davası için neler yazdılar? Tabulara dokunduğu için ülkesinde hain ilan edildiğini, Türkiye’nin yargılandığını, AB yoluna taş konulduğunu, milliyetçilerin ondan nefret ettiğini vs...
Kimse Orhan Pamuk’un neler hissettiğini merak etmedi. Bence yabancı basındaki en doğru yorum bir Körfez gazetesinde çıktı. Hani şu Arap emirliklerinin baktığı Körfez’i kastediyorum. Khaleej Times Gazetesi, başyazısında Pamuk davasını eleştiriyordu. Ancak, Türkiye ile yazar arasındaki zıtlaşmayı ortaya koyarak değil. Tam tersine uyumu vurgulayarak. "Türkiye’yi, insanlarını ve kültürünü seven bir yazarın", sırf ülkesinin vicdanının sesi olduğu için yargılanmasının yanlış olduğunu vurguluyordu gazete.
Ben Nişantaşı’nda büyüdüm. Her Allah’ın günü babamla birlikte Alaaddin’in dükkanına uğrardım. O havadan sudan laflarken, ben sirk çadırına düşmüş gibi, biraz şaşkın, biraz hayran, plastik oyuncaklardan türlü çeşitli "mecmua"ya, Tommiks-Teksas’lara yüzlerce ıvır zıvırı ağzım açık seyrettim.
Onun için, Kara Kitap’ı okurken çocukluğumun Nişantaşı kokuları geldi burnuma. Üstelik, aynı Galip gibi benim de İstanbul sokaklarındaki işaretlerde gizli anlam ve okulumun bulunduğu Kuledibi’nde gizli dehliz aramışlığım, Galata Köprüsü üzerindeki lamba direklerine asılı reklam tabelalarına (Siena radyolarıydı galiba) takılmışlığım vardı.
Gençlik yıllarım Bayramoğlu’nda geçti. Sessiz Ev’deki Cennethisar, nedense bizim sayfiyeyi çok andırıyordu. Sonra yine Pamuk’un kaleminden (sanırım Öteki Renkler’e aldığı bir röportajıydı), gençliğinde Bayramoğlu’nda bir arkadaş grubu olduğunu, Cennethisar’ın oradan esinlenme olduğunu öğrendim.
Kesinlikle çok güzel hikaye anlattığı için ama, biraz da o hikayelerin yolları kişisel tarihimle kesiştiğinden Orhan Pamuk, en sevdiğim yazarım oldu.
Beyaz Kale ve Benim Adım Kırmızı’yı yüreğim ağzımda okudum. Gerilimli roman kurgusundan heyecanlandım, kusur-üslup ilişkisindeki felsefi dokudan büyülendim ama, Yeni Hayat’ı sevmedim. Baktım ısınamıyorum, karakterler kalbime dokunamıyor, hikaye beni sürüklemiyor, 126’ncı sayfasında bıraktım. Suçluluk duydum. Ama sonra Öteki Renkler’de, Yeni Hayat’ta farklı bir deneme yaptığını yazınca, tamam dedim, suçlu değilim, o başka türlü yazmış.
İstanbul’u, Orhan Pamuk’la daha da çok sevdim. Çünkü bence o, Hatıralar ve Şehir’de anlattığı "hüzünlü" şehri her şeye rağmen seviyordu. Bunun aslında bir Türkiye sevgisi olabileceğini pek düşünmedim, aklıma gelmedi. Ta ki, Khaleej Times adlı Dubai gazetesindeki o editoryal yazıyı okuyuncaya kadar.
Dubai’de yayınlanan bir gazete, etki alanı açısından kimsenin umurunda olmayabilir. Ama, ya yorumu çok isabetliyse. Şaşmaz bir şekilde aynı satırları tekrarlayan Batı gazetelerinden daha iyi analiz ediyorsa Pamuk’u?
PAMUK, TÜRKİYE’NİN VİCDANININ SESİDİR
19 Aralık tarihli yorumu özetliyorum:
"Pamuk, Salman Rüşdi gibi kendi kimliğinden tiksinerek Batı tribünlerine oynayan bir liberal değildir. Ülkesini, insanlarını ve kültürünü sever, modern Türkiye’nin dünyaya, özellikle de Batı’ya tanıtımında kilit rol oynamıştır. Onun eserleri sadece Türkiye’nin dünya uygarlıklarına olan katkısını anlatmakla kalmaz, aynı zamanda İslam’ın Türkiye üzerindeki ve dünya genelindeki kalıcı etkisine bir övgü niteliğindedir. İşte bu nedenle Pamuk’u, Türkiye’nin vicdanının sesi olduğu için cezalandırmak yanlıştır. Bu sadece vicdanın korkusuz sesi Pamuk’a karşı değil, aynı zamanda vizyon sahibi ve hoşgörülü bir Müslüman ülke olan Türkiye’ye karşı da adaletsizlik olacaktır. Türkiye, demokrasi ve İslam’ın birbirini çiğnemeden bir arada barınabileceğini başarıyla ortaya koymuştur.
Pamuk’a karşı açılan davanın, Avrupa Birliği içinde Türkiye aleyhinde bir argümana dönüşmesine fırsat bırakmadan, derhal düşmesi gerekiyor."
Khaleej Times sürekli takip ettiğim bir gazete değil. Biraz araştırdım, künyesi şöyle: Birleşik Arap Emirlikleri’nden Dubai’de yayınlanan bir numaralı İngilizce gazete. Emirlik genelinde 72 bin tirajı var. Diğer emirliklerin yanı sıra İngiltere, Hindistan ve Pakistan’daki toplam tirajı 450 bin.
Salman Rüşdi’yle ilgili yorum konusunda bir fikir yürütmek istemiyorum. Çünkü Rüşdi okuru ve takipçisi değilim. Entelektüel etkinliğinin pek farkında değilim. Orhan Pamuk’un, Rüşdi hakkındaki fetva çıkarıldığında, fikir özgürlüğü açısından buna şiddetle karşı çıktığını da biliyorum. Ancak bazı Batılı yayın organlarında Rüşdi ile Pamuk arasında paralellik kurulmasına, hele hele "Türk Salman Rüşdi’si" benzetmesi yapılmasına ise kesinlikle itiraz ediyorum.
Orhan Pamuk’un İsviçre gazetesine söylediği, Türklüğe hakaret sayılan "Bir milyon Ermeni, 30 bin Türk öldürüldü" sözlerini de tartışmak istemiyorum. Ancak, Pamuk hakkında yargıda bulunurken sadece siyasi değil, edebi söylemini de dikkate almalı diyorum. Çünkü o her şeyden önce bir romancı, kendi gerçekliği olan kurmacaların ustası. Kimbilir, belki orada hakareti değil, övgüyü görenler çıkabilir.
Pamuk haklı veya haksız, ulusların geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğine inanıyorum. Bir de Orhan Pamuk’un Türkiye’yi sevdiğine inanıyorum. Ve 16 Aralık’taki hunhar saldırılara rağmen sevmeye devam edeceğine inanmak istiyorum.