Her Nobel sezonu düşünürüm; bu Nobelli dáhilerin çocukları da üstün zekalı mı, ileride onlar da Nobel ödülü alır mı? Tarihte örnekleri var. 1903’te Nobel Fizik Ödülü’nü alan Marie-Pierre Curie çiftinin kızı Irene 1935 yılında eşi Frederic Joliot ile birlikte kimya ödülünü kazanmıştı.
Irene, dáhi anne ile dáhi babanın kızıydı. Peki, Nobelli dáhilerin bağışladığı spermlerle onlarca kadın çocuk doğurursa ne olur? ABD’de 1980’de başlatılan ve ırkçı damgası yiyen elitist projenin sonuçları ilginç.
Robert Graham, kırılmaz gözlük camı işinden büyük paralar kaldırmış bir milyonerdi ve Amerika’daki salaklık artış katsayısının fazla hızlı olduğunu, sırf bu yüzden dünyaya komünizmin egemen olacağını düşünüyordu. Eh madem ki parası ve böyle de bir şikayeti vardı, o halde duruma el koyması gerekiyordu.
1980 yılında ‘Repository for Germinal Choice’ adı altında bir proje başlattı. Seçmece tohum havuzu anlamına gelebilecek bu proje hemen ‘Nobel ödülü sperm bankası’ diye ün saldı. Çünkü, beyaz ve zeki adamların daha çok çocuk sahibi olmasını sağlayarak Amerikan toplumunun genetik kalitesini artırmaya çalışan Graham, projesi için Nobel ödüllü bilimadamlarını seçmişti. Nobelli seçkinlerin tohumlarıyla yüzlerce parlak zekalı çocuk doğacaktı. Graham, insan soyuna müdahale ederek, genetik kirliliği önleyecekti.
Aslında bağışçıların adı açıklanmayacaktı, ancak transistörün babası olan Nobel ödüllü mucit William Shockley, sperm verenlerden biri olduğunu ilan etti. Siyahların daha az zeki olduğunu ve IQ’su düşük olanların kısırlaştırılması gerektiğini öne sürecek kadar azılı bir ırkçı olan Shockley’in de mevcudiyetiyle projenin kafatasçı kimliği iyice tescillendi.
Medyada önce alaya alınan, ancak ırkçı eğilimler ortaya çıkınca çok tartışma yaratan sperm bankası, Robert Graham’ın ölümünden iki yıl sonra, 1999’da kapandı. Bu arada 215 çocuk doğmuştu. Peki büyük dáhiler olması gereken bu çocuklar neredeydi? 20 yıl içinde dünyaya gelen bu çocuklar dehalarını nerede konuşturuyordu?
İşte David Plotz adlı internet yazarı bu sorunun cevabını merak ettiği için 2001 yılında çocukların izini sürmeye başladı. Kayıtlar mühürlü olduğu için bunlara ulaşmasına imkan yoktu, sperm bankasından çocuk yapan annelerin onu bulması gerekiyordu. Slate.com sitesinden bir çağrı yaptı ve Nobel spermleriyle hamile kalan kadınlarla artık yetişkinlik çağına ermiş çocuklardan anında cevap almaya başladı. Gitti hepsiyle teker teker konuştu, hikayelerini dinledi ve geçenlerde ‘Deha Fabrikası’ başlıklı kitapta bu hikayeleri yayınladı.
Göründüğü kadarıyla Nobelli dáhilerden tek bir çocuk bile doğmamıştı. Çünkü bağışçılar yaşlı ve spermleri ölüydü. Zaten proje büyük öfkeye yol açtığı için, kimlikleri halen bilinmeyen dáhilerden ikisi spermlerini geri çekmişti. Sonra da Robert Graham, gelecek vaat eden öğrencilerden sperm toplamaya başlamıştı.
Doğan çocukların içinde gayet iyi öğrenciler ve sporcu olanlar da vardı, Graham’ın ölçülerine göre ‘genetik kaliteleri’ hayli düşük olanlar da. Nobel ödüllü spermlerden randıman alamayan banka, anlaşılan bağış toplamak için IQ standartlarını düşürmüştü. Yakışıklı, sağlıklı ve spora yatkın beyaz donörler seçilmişti.
İşin içinde yalan dolan da vardı. Çocuklardan birinin biyolojik babasıyla buluşmasını sağlayan Plotz’un tespitine göre bu adam IQ’suyla ilgili kesinlikle yalan beyanda bulunmuştu. Çocuğuyla tanıştığında da pislik ve sefalet içinde yaşıyordu.
Deha fabrikasından sperm alan anneler de boş durmamıştı. İçlerinden biri çocuğunu henüz iki yaşındayken medyanın karşısına çıkarıp iki müzik aleti birden çaldırmaya kalkışmış, altı yaşındayken Shakespeare okumaya, 11 yaşında da kitap yazmaya zorlamıştı. Çocuk, Plotz’la görüşmesinde ‘Zekamın sürekli test edilmesinden nefret ediyorum’ diyordu.
Bu hikayelerden bilimsel bir sonuç çıkarmak mümkün değil. Çünkü Plotz’un çağrısına cevap verenler, Nobel sperm bankasından çıkanların sadece bir bölümü. Ayrıca sperm bankası deneyi kontrole tabi tutulmuş akademik bir çalışma değil.
Ancak Nobel sperm bankasından çıkan başka bir sonuç var. Çok da uzak olmayan bir geçmişte ırkçı ve elitist damgası yiyen bu proje şimdi artık gündelik hayatın bir parçası. ABD’de bir milyondan fazla çocuk, donör spermiyle dünyaya geldi. Bu rakama her yıl 30 bin çocuk ekleniyor. Belki işin içine Nobel ödülü karıştırılmıyor ama, sperm bankaları donör adaylarını zorlu testlere tabi tutuyorlar. Donörlerin kimliği tabii gizleniyor. Ancak sperm bankaları bağışçıların hayat hikayelerini anlatan geniş online kataloglar yayınlıyor, donörlerin bebeklik fotoğraflarını satıyor, ortaokuldaki matematik notlarından büyük teyzesinin egzamasına kadar her türlü bilgiyi sunuyor. Çünkü yapay döllenmeyle çocuk doğurmak isteyen kadınlar, en iyi genetik seçimi yapmak istiyor. Bütün sperm bankaları artık, aynı Robert Graham’ın projesindeki gibi ‘soy geliştirme bankalarına’ dönüşmüş bulunuyor.