Paylaş
Bir zamanlar prensesleri giydiren, ya da giydirdiği kadınları prenses yapan Hubert de Givenchy dört yıldır moda dünyasının dışında. İmzası ise ‘‘piyasada’’. Ancak o, iki İngiliz stilistin ‘‘Givenchy’’ imzasıyla yarattığı kılıklara bakamıyor bile. Çünkü baktığı zaman acı çekiyor.
Modayı İngilizler mi berbat etti, yoksa modanın devri geçtiği için mi İngilizler artık bu işi yapıyor? Hubert de Givenchy bu sorunun yanıtını vermiyor. Fransız modacıya böyle bir soru da sorulmuyor zaten.
Soru şöyle: ‘‘Sizin imzanız altında bugün yaratılan modayı nasıl buluyorsunuz?
Givenchy'nin yanıtı: ‘‘Çok acı çekiyorum. Çünkü ben her zaman giyilebilir elbiseler diktim’’
Oysa şimdiki elbiseler medya için dikiliyor, parfüm ve kozmetik satmak için ‘‘Givenchy’’ markasının reklamı yapılıyor. Yeni tasarımlar ne kadar abuk subuk olursa, medyada o kadar çok yer buluyor. Givenchy imzası, aynı marka parfümün reklam aracına dönüşüyor.
Françoise Mohrt'un Givenchy'nin öyküsünü anlattığı ‘‘Güzelliğe Adanmış Bir Yaşam’’ kitabı, Givenchy'nin sadece moda dünyasındaki 43 yılını değil; evlerini, avangard bahçelerini de anlatıyor. Modacıların, rafine müşterilerini mutlu etmek için çalıştığı devirden kalma son büyük haute couture'cü Givenchy. Müşterinin yaşam kalitesini artırmak, o kişinin çevresinde hayranlık uyandırmasını sağlamak için uğraşan bir imza.
Peki nasıl oluyor da imzasını iki İngiliz stiliste, John Galliano ve Alexander McQueen'e kaptırıyor ve onlar da Givenchy'ye çok acı çektiren bir haute couture tarzı çıkarıyorlar ortaya?
Givenchy, 1980'lerin başında finansman sıkıntısı nedeniyle parfüm işini elden çıkarıyor. Gel zaman git zaman parfüm işi, şampanya firması Veuve Cliquot'a geçiyor. Ve günün birinde lüks mallar üreten Louis Vuitton Moet Hennessy (LVMH), şampanya firması Veuve Cliquot'yu satın alıyor. Böylece Givenchy kendini LVMH'nin içinde buluyor. 1988 yılında moda işini 90 milyon dolara ana şirketle satıyor ve stilist olarak kalıyor. Yedi yıllık bu anlaşmanın süresi dolduğunda modaya devam etmek artık içinden gelmiyor. Çünkü Christian Dior modaevine de sahip olan LVMH, elbiseleri biraz daha hızlı dikmesini, şişirmesini istiyor. Givenchy şok geçiriyor. Çünkü tamamen el işine dayanan haute couture, dokuzdan beşe memur gibi çalışmakla olmuyor; günler geceler boyu göz nuru dökmek gerekiyor.
Bu ticari tavrı bir saygısızlık addediyor Givenchy: ‘‘Ustam Balenciaga derdi ki, kumaşa saygı göstereceksin, çünkü ona saygı gösterdiğin zaman mutlu olur. Şimdi eski müşterilerimden mektuplar alıyorum. Eski elbiseleri sakladıklarını, çünkü o elbiselerin içinde çok mutlu olduklarını yazıyorlar. Kendini dahi zanneden genç meslektaşlarımın bu tür mektuplar aldığını hiç sanmıyorum.’’
AUDREY TARZI
Givenchy'yle müşterileri arasındaki ilişki elbisenin dikilmesiyle sona ermiyor; örneğin ‘‘ceylan gözlü’’ diye bahsettiği Audrey Hepburn'la ilk kez Sabrina filminin çekiminden önce tanışıyor. Film için bir dizi kostüm ısmarlamak isteyen Audrey ürkek adımlarla Givenchy salonuna giriyor. İşte o adımla birlikte bütün filmlerinde izlediğimiz muhteşem bir Audrey tarzıyla birlikte mükemmel bir dostluk başlıyor.
Bir başka müşteri; Bayan Paul Mellon. Salona ilk girişinde en az yüz elbise ısmarlıyor. O günden sonra Givenchy'ye sormadan sabahlık bile almıyor. Givenchy de Bayan Mellon'a danışmadan asla bahçe düzenlemesi yapmıyor. Jackie Kennedy ve Grace Kelly de ona hep sadık kalıyorlar.
Eski şıklık ve zerafeti özleyen Givenchy acı çekiyor; firmasının yeni sahipleri ise durumdan memnun. Galliano ve McQueen'den sonra Givenchy markası gazetelerde daha fazla göründüğü için, piyasa rekabetinde iyi bir yerde olduklarını düşünüyorlar. Modaevi ile müşteri arasındaki ebedi ilişki onları pek ilgilendirmiyor.
72 yaşındaki Mösyö Givenchy ise İngiliz müzayede kuruluşu Christie's'in Paris başkanlığını yürütüyor. Zevk sahibi eski müşterilerini artık moda salonu yerine, müzayede salonunda ağırlıyor.
Paylaş