Kayıp kız çocukları

Ultrason teknolojisi insanlığın geleceğini tehdit ediyor olabilir mi? Hindistan’da yaşanan trajediye bakılırsa, pekala olabilir.

The Lancet tıp dergisi geçen ocak ayında, Hindistan’ın bazı eyaletlerinde ortaya çıkan kadın-erkek nüfusundaki anormal dengesizlikle ilgili bir araştırma yayınladı. Buna göre son 20 yılda ultrasonla cinsiyet tespiti yüzünden 10 milyon kız çocuğu kürtaja kurban gitmişti. Bu kıyım sonucu, ileriki yıllarda daha da keskinleşecek kadın-erkek dengesizliği tüm insanlığı ilgilendiriyor olabilir mi? Amin Maalouf’un bilim-kurgu romanına bakarsanız, olabilir!

Beatrice’den Sonra Birinci Yüzyıl, Amin Maalouf’un en bilinen romanı değil ama, en sarsıcılarından biri.

Yeni bulunan bir madde sayesinde Hindistan’ın Bombay kentinde sadece erkek çocukları dünyaya gelmeye başlıyor. Daha sonra maddenin mucidi Üçüncü Dünya ülkelerindeki küçük ilaç şirketlerini satın alıp, ilaç imalatına girişiyor ve piyasaya sürüyor. Hükümetler yaklaşan tehlikeyi umursamıyor. Batı’da bazı bilim çevreleri olayın farkına varsa da, açlık ve kıtlık çeken az gelişmiş ülkeler için bir çeşit aile planlaması olacağını düşünüyorlar.

Ancak o az gelişmiş ülkelerde ayaklanmalar patlak veriyor. Etnik gruplar, soykırım yapıldığı iddiasıyla sağlık ocaklarını basıyor.

Erkeklerin soylarını devam ettirme güdüsüyle bu ilacın Batı’da da kullanıldığı ortaya çıkıyor. Üstelik geri dönüşü de bulunmuyor. Kız çocuk isteyenler, artık kız doğuramıyor. Kadınlar ilaç şirketi aleyhinde dava açmaya başlıyor. Bazı ülkeler ilacı yasaklıyor ve etkilerini ortadan kaldıracak yeni bir ilaç geliştirmek üzere araştırmalar yapılıyor. Kız çocuğu olanlara vergi indirimi uygulanıyor.

Kadınlar değer kazanıyor, ancak onurlu anlamda değil. Kızlar, aşiretlerin en değerli malı haline geliyor, kadın pazarlıklarında kan dökülüyor. Kadınlar kaçırılma ve tecavüz korkusuyla sokağa çıkamıyor. Kız bebekler kaçırılıp satılmasın diye hastane kapılarında polisler nöbet tutuyor.

Soylarının tehlikeye girdiği gören etnik gruplar, hükümetlerle savaşmaya başlıyor. Batılı ülkeler elçiliklerini kapatıyor, yatırımlarını çekiyor. Dünya kuzey ve güney yarıküresiyle zıvanadan çıkıyor, şiddet her yere yayılıyor.

İngiliz tıp dergisi The Lancet, Hindistan’da 20 yıl içinde 10 milyon dişi fetüsün yok edildiğini yazdığında, hemen Beatrice’den Sonra Birinci Yüzyıl geldi aklıma. Doğmamış kızların kitleler halinde yok edilişi, romanda da Hindistan’da başlıyordu. Maalouf, romanı 1998’de yayınlamıştı.

Hindistan 1994’te, seçici kürtajlardaki artış nedeniyle ultrasonla cinsiyet tespitini yasaklamıştı. Kürtaj ise serbestti. O günlerde kız bebek katliamının rakamsal verileri yoktu. Toronto Üniversitesi’nden Dr. Prabhat Jha ve ekibinin The Lancet’te yayınlanan araştırmasıyla o rakam da çıktı. Her yıl 500 bin bebek, sırf kız olduğu için doğmadan yok ediliyordu.

Peki nerelerde yok ediliyordu? Tarlada çalıştırmak için erkek çocuklarının tercih edildiği kırsal kesimde mi? Hayır. Onların ultrasondan yararlanma imkanı yok gibiydi. Ultrasonla bebeğin cinsiyetini öğrendikten sonra kürtaja başvuranlar orta ve üst kastlardan, eğitimli ve varlıklı ailelerdi. Yeni Delhi’nin en lüks semtinde her bin erkek çocuğuna 845 kız çocuğu düşüyordu. Ultrasonun devreye girmesinden sonra, 1978-1998 yılları arasında seçici kürtajlar nedeniyle nüfus dengesi 20 yıl içinde altüst olmuştu.

Varlıklı aileler kız çocuk istemiyordu, çünkü Hint geleneklerine göre kızların yüklüce miktarda drahoma sahibi olması, damat tarafındaki her akrabaya pahalı hediyeler verilmesi gerekiyordu. Hatta birçok klinik şu sloganı kullanıyordu: "İleride 100 bin rupi ödeyeceğine, şimdi bin rupi öde."

Daha mütevazı aileler de bir kız çocuk sahibi olduktan sonra ikincisini mutlaka erkek istiyordu. Çünkü kızlar çalışmayacak, evlenip mutfağı boylayacaktı.

The Lancet’teki araştırmanın yazarları şu uyarıda da bulunuyordu: Kadın-erkek nüfusundaki dengenin bozulması sonucu kız kaçırma ve tecavüzler artabilir, kadınların birden fazla erkekle evlendiği bir düzene geçilebilir. Ayrıca başta AIDS olmak üzere cinsel yolla bulaşan hastalıklarda artış olabilir.

Bu gidişi durdurmak için 2002 yılında "Kız Çocuklarını Kurtarma" kampanyası başlatıldı ve Hintli tenis yıldızı Sania Mirza gönüllü elçi oldu. Gazete ve TV’lere ilanlar verildi, ruhsatı olmayan ve gizlice cinsiyet teşhisi yapılan ultrason klinikleri kapatıldı. Ancak her kliniği denetim altında tutmak kolay değil, çünkü sayıları 27 bini buluyor.

Ve ilk kez geçen ay, Anil Sabsani adlı Hintli bir radyolog gizlice cinsiyet teşhisi yaptığı gerekçesiyle asistanıyla birlikte iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu doktor kız bebek bekleyen bir gizli ajan tarafından tuzağa düşürülmüştü. Doktor, cinsiyet tespiti için ilave para aldıktan sonra "Bebeğiniz kız ama, çaresine bakabiliriz" deyince yakayı ele vermişti.

Şimdi aynı yöntemle tuzağa düşürülen üç doktor daha yargı sırasını bekliyor.
Yazarın Tüm Yazıları