Iraklıları kurtardık, şimdi biz onların koşullarında yaşıyoruz

Irak cephesinden Amerika'daki bir internet sitesine ulaşan asker mektupları, oracıkta boğulmak üzere olduklarını gösteriyor. Öyle isyankár satırlar var ki.

Her şeyden şikáyet ediyorlar. Pusularda ölmekten, sivrisineklerden, iç çamaşırlarından ve silahlardan. Yakın mesafeden ateş edip kafa patlatacak silahlar istiyorlar. Mektupların gönderildiği sitenin kurucusu emekli Albay David Hackworth. Albay olduğu halde lakabı ‘‘televizyon generali’’. Savaşın başında TV'lere çıkıp ‘‘Bu kadar az sayıda askerle Irak kurtarılmaz’’ diyen emeklilerden. Yakın tarihteki her savaşa katılmış, bol madalyalı bu albay, Savunma Bakanı Rumsfeld'e ağız dolusu küfürler sallıyor ve ‘‘Onun yüzünden Amerikan askeri pis bir gerilla savaşının içine düştü’’ diyor. Bu bilginin kaynağı da, cepheden gelen mektuplar.

Wolfowitz aynen şöyle söylemişti: ‘‘Türk ordusu iyi bir liderlik gösteremedi.’’

Washington, Wolfowitz'in, Amerikan askerlerine konuşlanma izni vermediği için Türkiye özür dilesin, anlamına gelecek sözlerini sonradan çevirmeye çalıştıysa da, Türk ordusunun liderlik vasfıyla ilgili cümlesi kesin ve netti.

Şu işe bakın, şimdi de Irak'ta görev yapan Amerikan askerleri kendi ordusunun liderliğini beğenmiyor.

Yönetimin Irak'tan çıkarmak için yerlerine harıl harıl yabancı asker aradığı şu ünlü Üçüncü Piyade Tümeni'nden üst düzey bir subay adını gizli tutarak gönderdiği e-mail'de şöyle yazıyor:

‘‘Biz görevimizi yerine getirdik. Ama hálá burada tutuluyor ve aldatılıyoruz. Benim birliğim geçen eylül ayından beri bölgede. Askerlerimden hiçbiri tünelin ucunda ışık göremiyor. Artık duvara tosladığımızı anlamak için daha kaç asker kaybetmemiz gerekiyor? Göreve devam etmemiz isteniyor. Peki ama ne pahasına? Liderlerimiz, siyasetçilerin bu büyük ulusun kahramanlarını aldatmasına izin veriyor. Ben artık, askerlerine sürekli yalan söyleyen, yenik düşmüş bir komutanım. Bize dediler ki ‘gidin ve şu işi becerin.' Böyle bir liderlikle insan ne becerebilir ki?’’

Yazısının girişinde savaşın başlangıcındaki lojistik hatalarını, ‘‘Yürüyün, Bağdat'a yürüyün’’ aceleciliği yüzünden nasıl aç ve susuz kaldıklarını, yedek parça yokluğundan, bakımsızlıktan zırhlı araçlarını nasıl terk ettiklerini anlatıyor. Operasyonun hem planlama hem da icra açısından tam bir fiyasko olduğunu, sırf bu yüzden pusularda, kazalarda can kaybettiklerini söylüyor. Bağdat birkaç gün içinde alınacak diye görüş mesafesinin sıfıra indiği tozlu yollarda konvoylardaki araçların birbirine girdiğini ve kayıplar verildiğini anlatıyor.

Ve şimdi yaz sıcağında ahır yalaklarında yıkandıklarını, güneşten kaynamış su içmemek için Iraklılardan buz dilendiklerini, üst düzey subaylar klimalı odalarda yatarken, askerlerin sivrisineklerle boğuştuğunu itiraf ederek şu cümleyi kuruyor: ‘‘Biz Amerika için savaştık. İnsanları tarif edilemeyecek kadar korkunç koşullardan kurtardık. Ama şimdi Iraklıları kurtardığımız koşullarda yaşıyoruz.’’

ÜÇ ASKER İNTİHAR ETTİ

Hackworth.com sitesine düşen mesajların belki de en edeplisi bu. Daha fazla asker kaybetmekten korkan bir subayın kaygılarını yansıtıyor. Çünkü savaşın bittiği 1 Mayıs’tan bu yana düşman ateşinden ölen asker sayısı 50'yi geçti. Muharebe dışı nedenlerle ölenlerin sayısı ise 62. 35 asker araçlı ya da silahlı kazalarda öldü, üç asker intihar etti, dördü hastalıktan öldü, üçü boğuldu, biri de damdan düştü. Geri kalanların neden öldüğü belli değil. Askeri uzmanlara göre bir işgalde, muharebe dışı nedenlerle ölen asker sayısının, çatışmada verilen kayıpları geçmesi alışılmış bir durum değil.

Hackworth.com sitesini kuran Emekli Albay Hackworth, Irak'a saldırının ilk günlerinde operasyonun iyi planlanmadığını, Irak direnişini kırmaya yetecek sayıda asker gönderilmediğini söyleyerek Savunma Bakanı Rumsfeld'e atıp tutuyordu. Sonra nisan ayında kazanılan zafer, onu da, Beyaz Saray'ın deyişiyle modern savaştan anlamayan ‘‘televizyon generalleri’’ sınıfına soktu. Ancak şimdi savaş bittiği halde ABD'nin kayıplar vermesi, ordunun uzun süreli bir direnişe gerçekten hazırlıklı olmadığını gösteriyor.

YILAN YİYİCİLER LAZIM

Askerlikle ilgili bestseller kitaplar yazan emekli Albay Hackworth, daha 15 yaşındayken İkinci Dünya Savaşı'na katılmış. Yaşını büyük göstererek İtalya cephesine gitmiş. Sonra Vietnam'da savaşmış, sekiz kez yaralanmış ve gerilla savaşı taktikleriyle ilgili bir kitap yazmış. Amerikan ordusunun en fazla madalya kazanan askerlerinden biri. Irak'ı az sayıda birlikle işgal stratejisini yanlış bulduğu için Rumsfeld'e ‘‘a..hole’’ diyor. (Bu küfrün Türkçesini yazamayacağım). Rumsfeld'in bu savaşı kesinlikle anlamadığını ve Amerikan askerlerinin Irak'ta 30 yıl kalabileceğini söylüyor. ‘‘ABD askerini Irak'tan çıkarabilmek için bu tank generallerini atıp, yerlerine yılan yiyiciler getirmek gerekir’’ diyor.

Yılan yiyiciler, Özel Kuvvetlere özgü bir terim. Özel Kuvvetlerin Kuzey Carolina'daki Fort Bragg üssünde yaptıkları gösterilerde, özel timciler hayvani yönlerini göstermek için dişleriyle tavuk kafası koparıyor, ya da yılanı ısırarak ikiye ayırıyorlar.

Hackworth'a göre ancak gerçek savaş ve direnişten anlayan bu Rambo tipler Irak'la başa çıkabilir. Hackworth'un deyişiyle, ABD'nin şu andaki Merkez Komutanı ‘‘Deli Arap’’ lakaplı General John Abizaid tam bir yılan yiyici. Ancak Irak'taki komutanları da onlar arasından seçmek gerekiyor.


Emekli Albay Hackworth askerlerin bütün özel haberleşmesinin ‘‘Büyük Birader’’ tarafından izlendiğini, buna rağmen orduda kalmaya niyeti olmadığı için hiçbir şeyi umursamayan personelin siteye mesaj göndererek içini döktüğünü anlatıyor. İşte cepheden gelen mesajlardan bazıları:


Yüzbaşı bir palyaço, gün boyu nette sörf yapıp karısına çiçek gönderiyor


Pislik içinde yaşıyoruz. Posta yok, telefon yok. Evle hiçbir bağlantımız yok. Gündelik yaşamın monotonluğunu bozacak hiçbir şey yok. Benim birlikten bir asker, yüzbaşının ofisindeki internetten evine bir mesaj atsın diye adamla yumruk yumruğa geldik. Bu palyaço bütün gününü karısına çiçek gönderip nette sörf yaparak geçiriyor. Lanet olası şerefsiz.

A
skerler yüzlerce pire ve sivrisinekle boğuşurken bir koruyucu krem ya da Benadryl bile verilmiyor... Her hafta bonfile ve ıstakoz yiyelim demiyorum. Şurada hayatımızı sürdürebilmek için temel sağlık ve güvenlik koşullarına sahip olalım diyorum sadece.

Bütün savaş boyunca araçlarımız için bir kez olsun yedek parça temin edemedik. Bu yüzden birliğim 12 aracı yolda bıraktı. Bu koşullar yüzünden çok kayıp verdik.

Burada gerilla savaşına saplanacağımızı hiç hesap etmemişler. Sanırım bir ay kadar sonra ihtiyacımız olan her şeyi buralılardan almaya başlayacağız. Ama o kadar yoksullar ki. Ayrıca onlara güvenmiyoruz da. Temel destek birimleri yok. Ortalığa pisliyoruz. Arizona'dan gelen muhafızların çadırı yok. Çölde yerlerde yattılar. Yeterli ocak yok. Çiğ yemekten herkes hastalandı. Sağlık hizmeti de yok. Oysa artık savaş bitti. İkmal yolları temiz. Temel sağlık hizmetleri verilmemesinin bahanesi olamaz.

Çok sıcak. Sürekli binaları işgal edip oralara sığınıyoruz. Çünkü oralar daha serin. Çadırlarda barınmak mümkün değil.

Biz 50 asker iki orta boy çadıra sığışırken, bizim albay klimalı bir binada, kral boyu yatakta yatıp, özel banyosu, buzdolabı ve cappucino makinesiyle keyif çatıyor. Bağdat'a vardıktan ancak iki hafta sonra gelip ne halde olduğumuzu gördü. Albayın daha yüksek yaşam standartlarına sahip olması gerektiğini kabul ediyorum ama, biraz anlayış görmek de hakkımız.

İran'la savaştıkları sırada iyi ki Iraklılara Amerikan ekipmanları vermişiz. Cumhuriyet Muhafızları'nın kışlasından çok iyi durumda 50 kalibrelik Browning ve çok M-113 yağmaladım. Ama maalesef M1 tankı yedek parçası yoktu.

En az iki askerin soğuk su uğruna öldüğünü biliyorum. Iraklılardan aldıkları buzu kırmak için silahlarını bırakmışlardı. Bir Hummer'ın içinde buz kırmaya çalışırken öldürüldüler.
Yazarın Tüm Yazıları