Zeynel Lüle’nin AB Komisyonu kaynaklarından çıkardığı haber geçenlerde Hürriyet’e manşet oldu. İlerleme raporunda müzakerelere olumlu sinyal için komisyonun bir şartı daha vardı: Kadın-erkek eşitliğinin yasalar ve uygulama temelinde tam olarak tesis edilmesi.
İşte tam bunun üstüne, zinanın yeniden suç olarak TCK kapsamına alınması tartışması patlak verdi. Eski haliyle daima kadın aleyhinde işleyen bu hükmün Kopenhag kriterlerine uygun olmadığı çok açık. Zinayı ceza yasasına koyarak kadın-erkek eşitliğini sağlamak mümkün değil. Çünkü zinanın sadece bir kusur olarak boşanma nedeni sayıldığı çağdaş dünyada bile bu hüküm çoğunlukla kadın aleyhinde işliyor. Zinanın ceza yasası kapsamına girdiği İslam dünyasında ise malûm, durum çok daha vahim. Kadın hapse düşüp, cinayetlere kurban giderken, erkeklere dört eşe kadar zina serbest...
Antik Yunan’da babalar, erkek kardeş ve kocalar, zina yapan kadını öldürme hakkına sahipti. Roma İmparatoru Augustus, sefahati önlemek için zinayı şiddet ve saldırı içeren bir suç haline getirdi. Bizans İmparatoru Jüstinyen insafa geldi ve ölüm cezasını kaldırıp, zinayı kırbaç ve manastıra kapatmayla cezalandırmaya başladı.
Sonra Anne Boleyn, zina suçu işlediği iddiasıyla, kocası Sekizinci Henry tarafından idama gönderildi. Anna Karenina ve Madam Bovary zina yaptıkları için toplum tarafından dışlandılar, trajik sonlara mahkum oldular.
Fransa’da Napolyon’un 1804 tarihli ceza yasasına göre de zina suçtu. Karısına sadık olmayan erkek para cezasına çarptırıldı, kadınlar iki yıla kadar hapsi boyladı.
Ama bitti. Tarih boyunca zinanın daha mağdur tarafı olarak azap çeken kadınlar en azından yasalar önünde damgalanmaktan kurtuldular. Devlet yatak odalarından çekildi, sadakatsizliğin hesaplaşmasını kadın ve erkeğe bıraktı.
Şimdi, 21’inci Yüzyıl Fransası’nda eşine sadık olmayan kadın ya da erkek, en fazla dergilere kapak olma riskiyle karşı karşıya. Aynı Tamer Karadağlı’nın gazetelere sürmanşet olması gibi.
Örneğin şu geçtiğimiz yaz aylarında Fransa, böyle bir sadakatsizlik hikayesiyle çalkalandı. Isabelle Adjani ile Jean-Michel Jarre’ın iki yıllık birlikteliği dergi kapaklarına yansıyan bir savaşla sona erdi. Adjani, Jarre’ın aktris Anne Parillaud’yla ilişkisini keşfedince gidip Paris-Match kanalıyla aldatıldığını dünyaya ilan etti. Gerçi onlar evli değildi ama, Fransız mantığına göre sadakatsizliğin sadakatsizlik olması için insanların evli olması gerekmiyor.
Adjani’nin daha önce de canı yanmıştı. Daniel Day Lewis, ‘Senden ayrılıyorum’ diye faks çekmişti. Bu sefer de o erken davrandı ve Jarre’a ayrıldıklarını dergi kapağından bildirdi.
Derken Adjani L’Express’e de kapak oldu. Kadın-erkek ilişkisinde sadakatsizlik konusundaki araştırma kapsamında dergiye konuşan Adjani, ‘Erkektir, metres tutar’ diyerek zinaya göz yumduğu için Fransız toplumunu ikiyüzlü olmakla suçluyordu. Böylece Fransa’da önemli bir tabuyu yıkan Adjani, aldatılmanın hıncını uluorta konuşarak çıkarırken, araştırmalar Fransız kadınlarının başka bir yol seçtiğini gösteriyordu. Fransız Kamuoyu Araştırma Enstitüsü’ne göre erkeklerin yüzde 40’ı, kadınların ise yüzde 25’i eşlerini aldatıyordu. 1970’lere göre aldatan kadın sayısı üç kat artmıştı.
Evliliklerin yüzde 40’ı boşanmayla sonuçlanıyordu ve bir numaralı gerekçe de zinaydı. Zina gerekçeli boşanma davalarının yüzde 88’i de kadınlar tarafından açılıyordu. Ancak bu davaların pek azında erkeğin zinası, boşanma için geçerli neden kabul ediliyordu.
KADIN BÖYLE DE MAĞDUR EDİLİR
Geçenlerde ABD’de ilginç bir boşanma davası gündeme geldi. Birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi ABD’de de zina suç değil, ancak boşanma nedeni. Medeni yasa eyaletten eyalete farklılıklar gösteriyor.
İşte New York eyaletinde bakılan söz konusu davanın kahramanları da Okan Özkan adlı iki benzin istasyonu sahibi Türk ile Amerikalı eşi Gail Özkan’dı. Kadın, zina yaptığı gerekçesiyle 17 yıllık kocasından boşanmak istiyordu. Koca da zina yaptığını açık açık itiraf ediyordu. Ancak Yüksek Mahkeme yargıcı, kadının zinayı tespit ettikten sonra eşiyle aynı evde yaşamasını gerekçe göstererek çifti boşamayı reddetti. Hakim William J.Kent, kadının kocasıyla ilişkiye devam etmesini bir çeşit ‘affetme’ olarak değerlendiriyor ve ‘Zinanın tespiti için davalının itirafı yeterli değildir. Zina gerekçesini kuvvetlendirecek ek delillere ihtiyaç vardır’ diyordu.
Medeni yasaya göre zina boşanma nedeni olduğu halde boşanamayan Gail Özkan davayı temyize götürdü. Yine reddedilirse, yine boşanma davası açacak.
Mahkemeler erkek zinasının tespitine kolay kolay yanaşmadığından ABD’de daha nice Gail Özkan’lar var.
Zina-boşanma ilişkisi İngiliz yasalarında da erkekten yana. Kadının, evlilik dışı bir ilişkiye girmesi boşanma nedeni olarak yeterli görülüyor. Ancak orada da erkek zinasını kanıtlamak kolay değil. Erkeğin zina yapmış sayılması için ensest ilişkiye girmesi ya da çok eşli bir yaşam sürüyor olması gerekiyor.
ÇOK EŞLİLİK KILIFI
Batı’da erkeğin çok eşli yaşam sürmesi zinanın tespitine yarıyor, İslam dünyasında ise erkeğin zinasına kılıf teşkil ediyor. Örneğin İran’da. Geçen aylarda ‘Diğer Kadın’ adlı TV dizisi kadınları ayağa kaldırdı. Çünkü dizideki tablo şöyleydi: Kanser olduğu için çocuk doğuramayan kadın kocasından, yakın bir arkadaşını ikinci eş olarak almasını istiyor, adam da alıyor. Sonra bu kadın hamile kalıyor ve dizinin sonunda kanserden ölen ilk eş cennetten onlara gülümseyerek bakıyor. İranlı kadınlar, bu senaryo aracılığıyla aşağılandıkları ve çok eşliliğin teşvik edildiği gerekçesiyle protesto gösterileri düzenliyorlar. Molladan aldıkları yanıt ise şu oluyor: Fahişeler!
Oysa Şah döneminde erkeklerin birden fazla eş almasını önlemek amacıyla bazı yasal düzenlemeler yapılmıştı. Mahkeme kararı ve ilk eşin mutlak rızası gerekiyordu. İslam devriminden bu yana ise çok eşlilik, özellikle kırsal kesimde alabildiğine yaygın.
İran’da zinanın cezalandırılmasında bir hile de var. Evli olmayanlar 100 kırbaç, evliler recm cezasına çarptırılıyor. Erkekler taşlanırken beline kadar, kadınlar ise boynuna kadar toprağa gömülüyor. Yasa, ‘Kaçmaya yeltenen bırakın kaçsın’ diyor. Bu durumda sadece beline kadar gömülü olan erkek kaçabiliyor.