Bush Irak'a saldırdığı takdirde yaklaşık 10 bin sivil ölecek. Pentagon'un tahmini böyle. Ölecek ABD askeri sayısı ise taş çatlasa 250. Çoğu ABD'linin onaylayabileceği bir rakam.
Peki, olası bir operasyonda daha fazla asker ölürse ne olacak? Bu soru, savaş karşıtı medyada sıkça gündeme getiriliyor. Çünkü şu anda savaşla ilgili demokratik bir tartışma ortamı bulunmuyor. Amerikan halkından savaşa girmesi isteniyor, ancak gerekçeleri açıklanmıyor. Bush'un ‘‘Saddam kötü adam. Zaten babamı da öldürmek istemişti’’ sözleri artık en sıradan Amerikalı'ya bile bir savaş gerekçesi gibi gelmiyor. ‘‘O babasının intikamını almak istiyor’’ görüşü giderek ağırlık kazanıyor.
İNGİLTERE Başbakanı Tony Blair geçen hafta, kendisiyle Bush'tan başka kimseye sansasyonel gelmeyen Irak raporunu açıkladıktan sonra Washington'da bir gazeteci Bush'a şu soruyu yöneltti:
‘‘Sayın Başkan, Başbakan Blair neden yeni bir kanıt getirmedi?’’
Bush'un yanıtı şöyle oldu:
‘‘Kaynaklarını korumak için...’’
O dakikaya kadar sadece kendilerinin kaynakları gizleme hakkına sahip olduğunu düşünen gazeteciler bu cevap karşısında çok şaşırdılar. Blair, Saddam'ın 45 dakika içinde kimyasal silahlara başvurabileceğini, hatta nükleer bomba da atabileceğini kesin bir şekilde söylüyor, ancak hiçbir kanıt göstermiyordu. Bush da raporu harika bulduğunu, Irak'ın her an herkese karşı kullanabileceği korkunç silahları olduğunu söylüyor, ancak kanıtları ele vermek istemiyordu.
Tabii bu durum medyadan homurtuların yükselmesine neden oldu. Savaş karşıtı bir tutum hissettirmeyen The Washington Post dahil. Bu gazetede yazan Michael Kinsley ‘‘Bu şartlar altında demokratik bir ülkenin vatandaşı şu önemli sorunun yanıtını nasıl verebilir; Acaba gerçekten savaşa girmeli miyiz?’’ Kinsley'e göre, Bush Yönetimi'nin resmi yanıtı ancak şu şekilde özetlenebilirdi: ‘‘Siz o güzel başlarınızı böyle şeylere yormayın.’’
BÜTÜN GÜÇ TEK KİŞİDE
Bush'un bu anti-demokratik tutumu ‘‘Sana saldırmaya niyetli diğer ülkelerin harekete geçmesini beklemeden, önce sen saldır’’ şeklindeki yeni askeri doktrinle bir araya geldiğinde iyice rahatsız edici bir hal alıyor. Yorumcuların görüşü şu: Geleceğin savaşları böyle alakart olacaksa, bu kadar meşum bir gücü bir kişinin ellerine teslim etmek doğru olur mu?
Bush'un ne kendi Kongresi'ni ne de Birleşmiş Milletler'i muhatap alan tutumu, Demokratların çoğunlukta olduğu Senato'yu halkın güvenliğini düşünmemekle suçlaması, Beyaz Saray'ı her kesimle kavgalı hale getiriyor. Blair hariç...
İngiltere ile ABD'nin hazırladığı sert karar tasarısına BM Güvenlik Konseyi'nin diğer üç üyesi Çin, Fransa ve Rusya kesinlikle karşı çıkıyor.
Bush'un savaş yetkisi almak üzere Kongre'ye verdiği önerge de aşırı talepkar bulunuyor. Demokratlara göre Bush'un istediği sınırsız yetkiler kabul edilebilir gibi değil. Örneğin, Irak'ın Körfez Savaşı sırasında esir aldığı Kuveytlileri geri vermemesi halinde ABD'ye güç kullanma yetkisi verilmesi isteniyor. Saddam Hüseyin'e kitle imha silahlarını teftişe açması konusunda sert davranılması gerektiğini Kongre de kabul ediyor, ancak savaş için daha fazla bahane yaratılmasını istemiyorlar.
BABAMI ÖLDÜRECEKTİ
Bush geçen hafta Teksas'taki bir yardım yemeğinde yaptığı konuşmada şöyle dedi: ‘‘Saddam bütün ülkeler için bir tehdittir. Ancak asıl nefretinin bize yönelik olduğu da bir gerçek. Neticede o benim babamı öldürmek istemişti.’’
Bush'un gönderme yaptığı bu olay 1993'te ortaya çıkmıştı. Baba Bush o yıl Kuveyt'e gittiği sırada, bombalı araçla saldırı girişimi ortaya çıkarılmıştı.
Bush, 12 Eylül günü BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada da aynı konuyu gündeme getirmişti. Ama, o konuşmada işi fazla kişiselleştirmemek için ‘‘babam’’ yerine ‘‘bir Amerikan başkanı’’ demişti.
Durum böyle olunca ABD Başkanı'nın babasının intikamını almaya çalıştığı, hatta bu işi yaparken ona akıl danıştığı inancı iyice kuvvetlendi.
The New York Times bu konuya derinlemesine eğiliyor. Elisabeth Bumiller imzalı yazıya göre Bush sabahları erkenden büyük Bush'u telefonla arıyor ve teklifsizce ‘‘Babam orada mı?’’ diyor. Eğer telefona çıkan kişiyi tanıyorsa, ‘‘Selam, ben başkan’’ diye giriyor lafa. Aile dostlarının verdiği bilgiye göre, Bush babasını haftada iki kez arıyor ve telefonu, Beyaz Saray operatörü değil, kendisi çeviriyor.
Şimdi 41 ve 43'üncü başkan arasındaki bu görüşmelerde ne kadar savaş muhabbeti yapılıyor, merak edilen bu. Acaba 41, kendi başladığı işi bitirmesi için 43'e baskı yapıyor mu? ‘‘Aman oğlum, ne yap yap Kongre ve BM'nin desteğini al’’ diyor mu? 43 neden şimdi durup dururken ‘‘O adam babamı öldürmek istedi’’ diyerek işi kişiselleştiriyor?
Bush ailesinin yakınları ve Beyaz Saray danışmanlarının ifadesine göre Baba Bush Irak konusunda oğlunu fazla etkilemiyor. Ne yapması gerektiğini hiçbir şekilde doğrudan söylemiyor. Ayrıca 43, bir evlat olarak duygularıyla Silahlı Kuvvetler Komutanı olarak taşıdığı sorumluluğu birbirinden ayırt etmeyi çok iyi biliyor.
Eski bir dostun ifadesine göre zaten Baba Bush da telefon açıp ‘‘Hey Georgie, şunu şunu yap’’ diyecek tıynette bir adam değil.