Amerika’daki gastronomi aleminde yeni bir sektör doğuyor; lokantalardan bedava otlanıp blog yazarlığı yapmak.
Öyle kalabalıklar ki, başa çıkmak hiç kolay değil. ABD’de tam 21 bin yemek blogu var ve geçen ağustos ayında bu sitelerin sadece 25’i, 40.5 milyon kişi tarafından ziyaret edilmiş. Yani artık online yemek eleştirmenleri referans kaynağı olarak kabul görüyor ve en ünlü şefleri bir kalemde harcadıkları için korku salıyorlar. New York’taki Le Cirque gibi şöhretli lokantalar, anlı şanlı şefler bile karizmaları çizilmesin diye bedavacılara teslim olmuş durumda. Blogcuları davet edip pahalı büfeler hazırlıyorlar. Halkla ilişkiler şirketleri de en dişli yemek blogu yazarlarını listelerine dahil etmiş. Açılışlar, özel günler için davetiye gönderiyorlar. Bedavacıların en azılıları öğün sektirmeden lokantaları dolaşıyor. Lokantaları yemek haracına bağladıkları gibi sitelerine ilan alarak para kazanmaya başlayanlar da var.
Yemek yazarlığı ciddi bir iş. ABD’de bu işin erbabı, tebdili kıyafet edip öyle gidiyor lokantalara. Hatta tip değiştirmek için peruk takanlar bile oluyor. Gurme yazarlığını layıkıyla yapmak, ortalama bir müşterinin nasıl muamele göreceğini doğru yansıtmak için anonim kalmak, dolayısıyla yemeğin parasını bastırmak gerekiyor.
Gazete ve dergiler böyle yapıyor. Ancak internet medyasında kurallar farklı yazılıyor. Habercilikte olduğu gibi yemek eleştirmenliğinde de rekabet haksızlaşıyor.
Wall Street Journal yazıyor, blogları izleyip analizlerini yapan Technorati adlı şirkete göre ABD’de tam 21 bin yemek sitesi bulunuyor. Bu siteler başlangıçta yeme içme mekanlarıyla ilgili tarafsız görüşleri yansıttığından iyi iş görüyor. Sitelere üye olanlar, profesyonel yemek yazarlarının züppece burun kıvırmalarından uzak, lokantalarla ilgili samimi izlenimlerini aktarıyorlar.
Sonra aniden canavar blog yazarları piyasaya hakim olmaya başlıyor. Tabii tuhaf sonuçlar çıkıyor ortaya. Mesela Chicago’da daha iki yıl önce açılan Dine adlı lokanta, bir web sitesinde bütün üyelerden yıldız üstüne yıldız alıyor. Buna karşılık New York’taki ünlü Le Cirque yerin dibine batırılıyor.
Nedeni gayet açık. Chicago’daki Dine, tüketicilerin lokantalarla ilgili görüşlerini yazıp puan verdiği Yelp adlı yemek sitesinin üyelerine ziyafet çekiyor. 1500 dolarlık bir büfe hazırlayıp Yelp üyelerini ağırlıyor, ileri tarihler için yemek fişleri de dağıtıyor. Dine’de "dineye" giden 100 kadar üye, web sitesinde öve öve bitiremiyor lokantayı. Hiçbiri de bedava yediğini açık etmiyor.
Buna karşılık "Amateur Gourmet" sitesinde blog yazan Adam Roberts, "Ancak bir hıyar Le Cirque’de yemek yer" diye bir eleştiri yayınlıyor. Lokantayı, insanlık için tehlikeli bir yer diye yerden yere vuruyor, çünkü anne ve babasıyla Le Cirque’e gittiğinde ücra bir masaya oturtulmuş ve patron da annesine yüz vermemiş. "Yaşlı ve zengin, ya da zengin ve şöhretli veya yaşlı ve şöhretli olmadığınız sürece orada kimse suratınıza bakmaz. Sizinle alay eder, adam yerine koymazlar" diye yazıyor.
Adam Roberts’in yazısına gelen yorumlar da geri kalmıyor ve herkes Le Cirque’de başından geçen nahoş hikayeleri anlatıyor.
Bunun üzerine Le Cirque’in ortaklarından Marco Maccioni derhal harekete geçerek Adam Roberts’in anne ve babasının izini Florida’da buluyor, bir e-mail göndererek lokantaya davet ediyor. Bu ikramın ardından Adam Roberts, "Serious Eats" adlı sitede Le Cirque’i öven bir yazı yayınlıyor. Yemeğin bedava olduğunu da ekliyor.
Üç yıl önce yemek blogu yazmaya başlayan 28 yaşındaki Adam Roberts şimdi serbest yazarlık ve online reklam geliriyle geçiniyor. Ayrıca geçenlerde "The Amateur Gourmet" adlı bir kitap da yayınladı.
Online yemek sitelerinin gastronomi dünyasında giderek nüfuz sahibi olması üzerine şefler ve lokanta sahipleri de kendilerince taktikler geliştirmeye başlıyorlar. Kimisi, web sitelerine kendini öven yorumlar gönderiyor, kimisi bizzat blog yazıyor, büyük çoğunluğu da blog yazarlarını besliyor. Yemek kıyakçıları arasında piyasanın büyükleri de var. Mesela New York’taki Artisanal Bistro ve Picholine’in şef ve ortağı Terrance Brennan, blog yazarları için peynir kursu düzenliyor. Katılımcıların en nadide peynir çeşitlerini tadıp üretim sırlarını öğrendiği bu kursta normalde adam başı 75 dolar ödeniyor. Ancak blogculardan para alınmıyor.
İnternet analizleri yapan comScore’a göre geçen ağustos ayı içinde 25 yemek sitesi tam 40.5 milyon kişi tarafından ziyaret edilmiş. En popüler siteler arasında yer alan "Chow"un mesaj tahtasında ziyaretçiler birbirine lokantalarla ilgili tavsiyelerde bulunuyor. "eGullet" adlı sitede herkes son yediği yemeğin resmini paylaşıyor, üç yıldızlı Fransız lokantasında görgü kuralları üzerine sohbetler yapılıyor.
GAZETEYE TRANSFER
Özel gastronomik takıntısı olanlara göre siteler de var. Mesela Brooklyn’li bir peynir hastasının kurduğu "Curdners". "Chocolateandzucchini" adlı sitede bir Fransız kadın yemek günlüğü tutuyor. Danyelle Freeman’ın yazdığı "Restaurantgirl" de çok tutulan yemek bloglarından. New York’taki Telepan’ın şef ve ortağı Bill Telepan, bu siteye bağışlarda bulunuyor. Danyelle Freeman öyle popüler oluyor ki, sonunda o da basılı medyaya transfer olan blogcular arasına katılıyor, New York Daily News’un yeni yemek eleştirmeni oluyor. Freeman gazetede yazmaya başlayınca bedava yemek yemeyi de bırakıyor.
San Francisco’daki "Tablehopper" ise yemek üzerine bir dedikodu blogu. Tablehopper’ı yazan Marcia Gagliardi, yemeklerin bedava olduğunu gizlemiyor. Her üç öğünden ikisine asla para ödemediğini, ancak bedava yemek yediği için ille de olumlu eleştiri yazmak zorunda olmadığını söylüyor.
Blogcuların müdahalesi tüketici yararına sonuçlar da veriyor. Örneğin Yelp sitesi üyeleri, San Jose’de geçen yıl açılan seçkin bir lokantanın porsiyonları küçük, fiyatları ise pahalı diye koro halinde şikayetçi oluyorlar ve sonunda lokanta porsiyonları büyütüp fiyat düşürüyor.