Ana-kız ev pikniği yapıyorlar. ‘‘Beyefendi ne alemdeler?’’ diye soruyor anne mahsuscuktan. Küçük kız rolünü çoktan ezberlemiş; ‘‘O da, hep toplantı, hep toplantı’’ diye yanıt veriyor.Başka bir sahne: Muhtemelen bu tür evciliklerle büyümüş bir ev kadını börek açmakla meşgul. Kocası ise kahvede. Adam ille de eve gitmek istiyor, arkadaşları alıkoymak için çırpınıyor. Adam böreğine kavuşmak üzere eve gidiyor. Börek aşkına da olsa, eve geliyor ya, karısı memnun. Yine ev pikniğiyle büyümüş başka bir kadının mutfağından bir sahne: Oğlan arkadaşlarıyla eve gelip annesini ipnotize ediyor ve tüyler ürpertici bir gaddarlıkla ‘‘Bize sosis pişir!’’ diye emrediyor. Arkadaşları da farklı türlerde sosis pişirmesini buyuruyorlar. Çocuk maalesef annesini nasıl uyandıracağını bilmiyor. Kadın öylece kalakalıyor. Kadının kimliğini sıfırlayan bu reklamlar halen yürürlükte mi, Ayşe Teyze çantasında hala çamaşırsuyuyla mı dolaşıyor bilmiyorum ama, reklamlara bakarsanız, Türkiye'deki kadınların tek derdi gömlek yakalarının kiriyle börekte kullanılan yağın markası gibi görünüyor. Türkiye'de sadece dolma saran, çocuk bezlerini test edip, deterjanlarla flört eden kadınlar yaşıyor ve bunların tamamı kanatlı pet kullanıyor. Ya da bahçeli villada oturup naylon leğende yıkadığı çamaşırları ipe seren kadın tipine ne demeli? Böyle bir tabloya gerçek hayatta rastlanması mümkün mü? İşte, bu tür veya benzeri talihsiz tablolar yüzünden eleştiri alan Alman Reklamcılar Derneği, ürünlerin tanıtım felsefesinde ‘‘geleceğin kadını’’ konseptine uygun son derece dramatik bir değişim gerçekleştirdi. Şimdi artık Alman TV'lerindeki reklamlarda kadınlar on parmaklarında on marifet görünüyor. Bu reklam tipleri hem mesleki kariyer sahibi, hem mükemmel anne, hem entelektüel ve çekici birer kadın. Üstelik evleri de pırıl pırıl tertemiz. Peki acaba kadınlar bu şablondan memnun mu? Ya da bu yeni konsept gerçekten ‘‘geleceğin kadınını’’ yansıtıyor mu? Pazarlama ve medya analizleri yapan bir Alman kuruluşu bu soruların yanıtını bulmak üzere bir araştırma gerçekleştirmiş. Psikologlar, 25-35 yaş grubundan 40 kadınla konuşup, reklamlarda çizilen kadın tipleriyle kendilerini ne kadar özdeşleştirdiklerini sormuşlar. Ortaya şöyle bir tablo çıkmış; kadınlar toplumsal planda her açıdan mükemmel olmak ve amaçlarına ulaşmak için mücadele etmek istediklerini söylemişler. Ancak psikologlar bu kendinden emin tavrın arka planında beslenen derin korkuları farketmişler. Kadının birden fazla rolü üstlenmesinin onu özgürleştirmediği, en az börek ve çocuk mahkumu kadınlar kadar köşeye kıstırdığı ortaya çıkmış. Psikologlar bu tablodan şu sonucu çıkarıyor:‘‘Kadınlar artık kendilerine belirgin bir rol biçilmesini, ideal kadın portresi çizilmesini istemiyor. Çocuk projeleri sürekli erteleniyor. Kılık kıyafetten ev dekorasyonuna kadar her alanda genç kız kalmak istiyorlar. Bu nedenle de reklam ve iletişim sektörünün, kadınlar üzerindeki güvensizlik ve aşırı yük duygusunu hafifletmesi, her işin üstesinden gelebilen üstün kadın tiplemesine son vermesi gerekiyor.’’Yani kadınlar reklamlarda ne evin kölesi gibi, ne de üstün insan gibi görünmek istiyor. Hatta bu ikinci tip daha fazla stres yaratıyor. Galiba ideal formül bulunana kadar Ayşe Teyze'nin çantasında çamaşırsuyuyla dolaşmaya devam etmesi gerekiyor.