Cecilia Sarkozy’nin maceralarını Fransız ve İngiliz gazetecilerin bloglarından izleyin. Prosper Merimee hikayesi okur gibi olursunuz.
Aman o ne asi ruh, o ne kor bakışlar, ne yakıcı, dikbaşlı duruşlar. Aldatan ve fakat küstah kadın! "Esrarengiz" first lady, görevlerini yerine getirecek mi, kocasının yanında uslu uslu oturacak mı diye merak ediyorlar şimdi. Oysa Fransa bu görevi asla umursamayan first lady’lere çok alışık. Madam Danielle Mitterrand, bu anlamda Cecilia’nın üstadı olurdu. Yakından aşina olduğumuz siyasal içerikli maceralarıyla kocasının dışişlerine torpil üzerine torpil attığı gibi Elysee’deki devlet yemeklerine katılmak için para istediği bile olmuştu. Gerilla romantizmi içinde geçen bir Latin Amerika turu sırasında, Paris’teki kocası acil prostat ameliyatına alındığında geri dönmeye gerek duymamıştı. Şimdi kimse esas asi madamın adını anmıyor. Acaba, maceralarında seks-avantür tadı eksik olduğu için mi?
İnsan hiç, kocası Fransa cumhurbaşkanı olarak yemin ederken Prada elbise giyer mi?
Giyer. Cecilia Sarkozy giydi ve o gün bugündür fildişi rengi zarif saten elbise, hani neredeyse başkaldırışın simgelerinden biri haline geldi. Hanım hanımcık bir Chanel ya da Dior yerine, ince endamını ortaya çıkaran 1.965 dolarlık bir İtalyan robunu tercih etmesi bir meydan okuma olarak yorumlandı.
Yakın geçmişte de "Bir damla Fransız kanı taşımadığım için gurur duyuyorum" demişti zaten.
Cecilia’nın şahsında bağımsız ve küstah bir kadın kahraman figürü yaratılmasının nedeni biraz da hanımefendinin kökeni. Maceraperest Beyaz Rus bir babayla İspanyol annenin çocuğu olarak Cecilia Maria Sara Isabel Ciganer-Albeniz adıyla Paris’te dünyaya gelmesi.
Yine tören sırasında Sarkozy, karısının yanağındaki gözyaşını şefkatle hafifçe silmişti de, "Cecilia bu hareket yüzünden kendisini çok küçük düşmüş hissetti" demişti gazeteciler. Yani o kadar vakur bir kadındı, topluluk içinde şefkat gösterisinden hiç hazzetmemişti.
O okşayışın fotoğrafına bakınca, Cecilia hiç de öyle görünmüyor ya, neyse.
Fransız gazetecilerin şu ana kadar halen çözemediği esrar şu: Madam Sarkozy seçimin ikinci tur oylamasında neredeydi? Chirac’ın karısı Bernadette bile son mitingde Sarkozy’ye eşlik etmiş, ancak Cecilia ortalarda görünmemiş, oy kullanmamıştı. Nerede olduğuna ilişkin hiçbir ipucu yoktu. İşte bu gizem, Cecilia’nın first lady olarak görevini yerine getirip getirmeyeceği konusunda sorulara yol açtı.
İki yıl önce Richard Attias’la birlikte New York’ta kendini bir maceranın akışına kaptıran Cecilia Sarkozy, kocasının yalvarmaları üzerine 10 ay sonra geri dönmüştü. O dönemdeki dedikodulara göre Cecilia, kocasının ilgisizliği ve flörtleri yüzünden çekip gitmişti. Sarkozy de karısını kıskandırmak için gazeteci Anne Fulda ile ilişkiye girmişti.
Cecilia geri dönmüştü ama, acaba kalıcı mıydı? O özgür ve isyankar ruh yine kaçıp gitmek ister miydi?
Bir keresinde "Kendimi first lady olarak göremiyorum. Bu iş bana göre değil, çok sıkıcı" dediği de olmuştu.
Sonra Almanya’daki G-8 zirvesinde şöyle bir görünmüş ve kızının doğum gününü bahane ederek geri dönmüştü. Belli ki diğer lider eşleriyle sürü halinde müze-saray-bahçe gezmek avanakça gelmişti Cecilia’ya.
MEDYA HAYRANLIĞI
Liberation gazetesinin siyaset editörü Paul Quinio’ya göre seçim kampanyasının başında gayet aktif rol alan, hatta kocasının varoşlara karşı sert tutumunu yumuşatan Cecilia, sonra ne olduysa aniden bir kopuş yaşamıştı. Ve bu kopuşun nedeni de muhtemelen siyasi değil, kişiseldi.
Quinio, ABC’ye konuşuyor: "Cecilia’nın kendi hayatı var. Kocasının peşinden ayrılmayacak sersem bir kadın değil. O yanak okşama hareketinden nasıl da alındı. Elysee’de ilk kez Cannes’da kırmızı halı tarzı bir şöhret pırıltısıyla karşı karşıyayız."
Bu arada Cecilia, hukuk okumuş bir piyanist, model ve halkla ilişkiler uzmanı.
İngiliz basını da hayranlığı paylaşıyor. Daily Telegraph’ın kadın köşe yazarı Bryony Gordon, "Sarkozy’lerin aşk hikayesi büyüleyici. Adamın, kadını baştan çıkarışı. Ona ulaşmak için önce başka bir kadınla evlenmesi. Cecilia, her erkeğin birlikte olmak isteyeceği bir kadın" diyor.
Nouvel Observateur dergisi de Elysee’deki törenden sonra Cecilia’yı "Fransız usulü Jacqueline Kennedy" ilan etti.
ÖBÜR MADAMIN MANİFESTOSU
Fransa’nın daha önceki birinci hanımefendileri de bu işe çok hevesli kadınlar değildi. Mesela de Gaulle’ün karısı "Yvonne Teyze" gayet sofu bir kadındı ve tek derdi taşrada yaşamaktı. Giscard d’Estaing’in karısı ise "First lady olarak en çok ne yapmak istersiniz?" sorusuna "Asla first lady olmamak" diye yanıt vermişti. Bernadette Chirac ise hayır işleriyle uğraşırken, kocasının kaçamaklarına göz yummayı vazife edinmişti. Ama, "Napolyon, Josephine’i bıraktığı gün her şeyini kaybetti" diye de uyarmıştı Chirac’ı.
Elysee’deki başkaldırı ruhunun esas temsilcisi ise Danielle Mitterrand’dı. Aynı zamanda ketumdu da. Kocası François Mitterrand’ın, metresinden çocuk sahibi olmasının Madam’ın ruhunda nasıl fırtınalar yarattığını bilemeyiz, ancak bu sırrı yıllarca saklamıştı. Kocasının ölümünden sonra, "O François’ydı, baştan çıkarıcıydı. Ben ise onu hiç aldatmadım" diye içini dökmüştü.
Kendisiyle sürekli didiştiğimiz için yakından bildiğimiz üzere Madam militan siyasetin kadınıydı. Der Spiegel’e verdiği röportajda, gençlik yıllarında birlikte siyasete atıldıkları kocası için "O Mitterrandist, ben ise Sosyalistim" diye manifestosunu ortaya koymuştu. Özgürlükler Vakfı’nın kurucusuydu ve oradaki faaliyetleriyle Fransız dışişlerine saç baş yolduruyordu.
GERİLLASEVER KADIN
Militan siyaset lafının hafif kaçtığını biliyorum. Çünkü, Ankara’ya göre Leyla Zana’ya destek veren Madam, "terörün hamisiydi".
Madam sadece Ankara’yı değil, Amerika’yı da çok sinirlendiriyordu. El Salvador gerillalarına, Küba’ya arka çıkması, Reagan yönetimi ile Paris arasında kriz yaratmıştı. Tibet’in ruhani lideri Dalay Lama’ya Nobel Barış Ödülü’nü kazandırtarak Çin’i delirtmişti. Madam’a söz geçiremeyen Fransız Dışişleri, Pekin’den "Ayrılıkçıları destekliyorsunuz" diye protestoları yemişti. Polisario gerillalarını ziyaret ederek de Fas ile Paris’i birbirine düşürmüştü.
Aslında Mitterrand’ın seçildiği ilk günlerde Madam, finolarla çevrili bir first lady görünümündeydi, ancak sonraları Sosyalist kocası siyasetin gereklerini yerine getirirken, Madam da onun "sol vicdanı" olmaya soyunmuştu. "Adamın beni paket gibi yanında taşımasından bıktım. Bundan böyle siyaseten başıma buyruk davranacağım" demişti. Sonunda birbirlerini pek seyrek görmeye başlamış, hatta mektupla haberleşir olmuşlardı. Hatta Madam’ın devlet yemeklerine katılmak için para isterim dediği de rivayet edilmişti.
Madam iki-üç yıl öncesine kadar da káh Meksika ormanlarında Zapatistaların lideri Marcos ile görünüyordu, káh Kuzey Irak’ta Kürt liderlerle.
Şimdi ise medya Madam’ı hiç hatırlamıyor, Cecilia’daki başkaldırı ruhunu konuşuyor.
Cecilia tabii ki çok çekici, ancak mesele güzellikse zamanında Madamı da o minyon hali ve yüz yapısıyla, Leslie Caron’a benzetenler vardı. Madam’ın da önemli bir Kürt şahsiyetle macera yaşadığına dair dedikodular vardı.
Peki o halde Cecilia’yı daha asi kılan nedir?
Acaba esrarengiz havası mı?
Sarkozy ile eşlerini aldatarak başladıkları hikayenin bugün halen seksapel saçarak, aldatmalarla devam etmesi mi?