Ayşe Özek Karasu: Asgari ücret serüveni



Ayşe Özek KARASU
Haberin Devamı

Kanal D'de yayınlanan ‘‘102 Milyon’’ yarışma programında Türkiye'de asgari ücretle yaşayan insanların mucizesi ekrana getiriliyor. Amerikalı yazar Barbara Ehrenreich ise iki yıl boyunca değişik eyaletlerde asgari ücretli işlerde çalışıp, Amerika'da yoksulluk sınırının altında yaşayan insanların macerasını yaşıyor ve mucizenin ABD'deki yüzünü kaleme alıyor. Ancak yazarın macerasını gerçekçi bir şekilde kavrayabilmek için, ABD ve Türkiye'deki asgari geçim rakamlarını dolar bazında birbirine karıştırmamak gerekiyor.

Öncelikle çok zor bir matematik denklemiyle karşı karşıya kaldığını anlatıyor Ehrenreich. Hiç de varlıklı olmayan bir aileden geldiği halde atıldığı maceranın daha ilk günlerinde çözümü imkansız görünen bu denklem dikiliyor karşısına. Eline geçen para temel ihtiyaçlarını şöyle böyle karşıladığı halde, ev kirası ödemenin yolu olmadığını anlıyor. Tek başına, çocuksuz yaşanan bir yoksulluğun bile koskoca bir kira problemi olduğu gerçeği dank ediyor.

Oysa Amerikalı ekonomistler, asgari geçim standartlarını çok farklı bir yöntemle belirliyor. Onlar oturup, çalışan dar gelirli kesimin kazandığı parayla ne kadar yiyecek alabileceğini hesaplayıp duruyorlar. Ehrenreich ise yaşadığı asgari ücret serüveninde, sorunun hiç de ekonomistlerin hesapladığı gibi olmadığını farkediyor.

Resmi rakamlara göre yıllık geliri 17 bin 230 dolar olan her aile yoksulluk sınırının üzerinde sayılıyor. Ancak Ehrenreich, iki yıllık deneyimin sonunda, bu rakamın, geçim standardını hesaplayan kişilerin yıllık seyahat masraflarını bile zor karşılayacağı hesabına varıyor.

EVİNİ TERKEDİYOR

Ehrenreich'ı bu maceraya ikna eden kişi Harper's dergisinin editörü Lewis Lapham oluyor. Böylece Ehrenreich, hiçbir iş deneyimi olmayan orta yaşlı bir kadın sıfatıyla maceraya atılıyor.

Yaşadığı evi ve tüm parasal kaynaklarını terkeden yazar, eşinden boşanmış ve uzun bir aradan sonra yeniden çalışmak zorunda olan bir kadın kimliğine bürünüyor. Alabileceği en yüksek ücret karşılığında en mütevazı, en ucuz koşullarda bir barınak bulmayı amaçlıyor. ABD'de kendisiyle aynı nitelikleri taşıyan, üstüne üstlük çoluklu çocuklu 12 milyon kadının nasıl olup da hayatta kalma mücadelesinden başarıyla çıktığını çözmek için yola çıkıyor.

Key West (Florida), Portland (Maine) ve Minneapolis'te garsonluk, kasiyerlik yapıyor, temizlik elemanı olarak çalışıyor. En kötü otoyol motellerinde, karavan parklarında yaşıyor ve şu sonuca varıyor: ‘‘Bu üç kentte asgari ücretle çalışan hiç kimse, ikinci bir iş edinmediği takdirde yaşayamaz. Tek işle yaşayabilmenin tek yolu ise otomobilde yatıp kalkmaktır.’’

Sosyal eleştiri kitaplarıyla hayli isim yapan Ehrenreich, biyoloji dalında doktora sahibi. Savaş tarihinden erkeklerin romantizm korkusuna kadar bir dizi kitap yazmış. Hepsi de sol bakış açısıyla. Gerçekten boşanmış ve iki yetişkin çocuğu var. Tabii atıldığı yeni serüvende biyoloji bilgisine kesinlikle ihtiyaç duyulmuyor.

KİRA KABUSU

Macera Key West'te garsonlukla başlıyor. Şu karavan evlerden birinde yaşayabilmek için ayda 625 dolar ödemesi gerektiğini öğreniyor. Yani bu da, saati altı dolardan, iki işte birden çalışması gerektiğini ortaya koyuyor. Böylece ikinci bir garsonluk işine daha giriyor. Sonra otelde hizmetçilik yapıyor.

Ardından Portland'a geçiyor ve bir huzureviyle temizlik şirketinde çalışmaya başlıyor. Kiralık evlerin depozit parasını karşılayamadığı için günlüğü 60 dolarlık berbat otellerde geceliyor. Çoğunlukla su bulunmadığı için asgari temizlik koşullarını bile yerine getiremiyor. Sağlık sigortası olmadığı için, hastalandığı zaman tıbbi kuruluşlara başvuramıyor.

Minneapolis'te ise, anlattığı kadarıyla Nazi kamplarını andıran Wal-Mart'ta çalışmaya başlıyor. Burada çalışanların aralarında konuşmasına ve molalar dışında tuvalete gitmesine izin verilmiyor. Ve her çalışan potansiyel hırsız yerine konulduğu için sürekli kamera kontrolü altında tutuluyor. Portland'daki Merry Maids temizlik şirketi de, çalışanların müşterinin evinde bir lokma yemek ya da bir yudum su içmesine bile izin vermiyor. Hava ne kadar sıcak olursa olsun, su içmek yasak.

İşe kabul koşulları da ayrı bir eziyet. Örneğin orta yaşlı, masum görünüşlü bir kadına bile uyuşturucu testi uygulanıyor. Ayrıca tuhaf sorular içeren testler yapılıyor. Örneğin; ‘‘Boyu uzun olanlar daha iyi çalışır: Doğru mu yanlış mı?’’, ya da ‘‘Geçen yıl çalıştığım iş yerinden, nakit ve/veya çek hırsızlığı yaptım: Evet mi hayır mı?’’ şeklinde.

GERÇEK HAYIRSEVERLER

Barbara Ehrenreich yaşadığı deneyimden sonra şu ilginç sonuca varıyor: ‘‘Bu toplumun en büyük hayırseverleri, dar gelirli çalışan kesimdir. Çünkü bir insan, normal yaşam standardının altında bir ücrete çalışıyorsa, kendi olanaklarından, sağlığından ve hayatından sizin için fedakarlık yapıyor demektir.’’

Ehrenreich'a göre toplumun gerçek hayırseverleri, başkalarının çocuklarına daha iyi bakılsın diye, kendi çocuklarını ihmal ediyor; başkalarının evi tertemiz, pırıl pırıl olsun diye, standart altı, berbat yerlerde yaşıyor; enflasyon fazla yükselmesin, hisse fiyatları ise yüksek olsun diye yoksulluğa katlanıyor.

Bizim yarışmada kira derdi yok

Amerikalı gazeteci ve yazar Barbara Ehrenreich iki yıl süren asgari ücret macerasında kira sorununun üstesinden gelmeyi asla beceremiyor. Key West yakınlarındaki lüks villasından ayrılıp kiracılığa soyunduktan sonra, tam sorunu hallettim derken başka bir engelle karşılaşıyor. Örneğin garsonluk yaptığı işe 45 dakikalık mesafede aylığı 500 dolara tek odalı bir daire tutuyor. Ancak bu evde yaşayabilmesi için ikinci bir işte çalışması gerektiğini anlıyor. Başka bir lokantada garsonluk işi buluyor, ancak iki iş yeri birbirine uzak olduğu için evden çıkmak zorunda kalıyor; suç ve uyuştucunun kol gezdiği bir yerde, karavan parkında yaşamaya başlıyor.

Bizim yarışmada ise kira derdi yok. Yarışmacıların elektrik, su ve yiyecek dahil tüm masrafları karşılayıp ay sonunu getirmeleri gerekiyor. Bu arada ayda bir kez sinema, bir kitap ve bir gece yemeğe çıkma zorunluluğu var. Otostop çekmeyip, toplu taşıma araçlarına binme şartı da mevcut.

Az kazananlar ahmak mıdır

Bozuk paralara atıfta bulunarak asgari ücret serüvenini ‘Nikel ve Bakır’ adlı kitabında anlatan Barbara Ehrenreich, ABD yasalarına göre çalışan kesimin hakları olduğunu, ancak bunları gerçekten elde etmek için büyük çaba gerektiğini belirtiyor. Ehrenreich'ın dikkat çektiği bir başka nokta da şu: İşverenler düşük ücretle çalışan insanların, birer ahmak olduklarını düşündükleri için, gerçekten az para hak ettikleri kanaatindeler. Kalifiye olmayan işçilere asgari ücret ödenmesine karşın, belli bir nitelik gerektirmeyen hiçbir iş olmadığı sonucuna varıyor Ehrenreich. Çünkü yapılan iş ne kadar aşağı görünürse görünsün, mutlaka belirli bir fiziksel ve zihinsel faaliyet gerektiriyor. Örneğin Wal-Mart zincirinde çalışırken, soyunma odasında bırakılan kıyafetleri yerlerine taşıması gerekiyor. Ancak yüzlerce giyim eşyasının tam yerini bulmak zannedildiği kadar kolay olmuyor. Kısa sürede yapılması gereken bu iş büyük stres yaratıyor.

toplumun gerçek hayırseverleri, başkalarının çocuklarına daha iyi bakılsın diye, kendi çocuklarını ihmal ediyor; başkalarının evi tertemiz, pırıl pırıl olsun diye, standart altı, berbat yerlerde yaşıyor

Yazarın Tüm Yazıları