Suşi pahalı bir yemek. Daha bir süre pahalı olmaya da devam edecek. Japonlar, suşinin acele bir şekilde atıştırılmasına ifrit olsa da, suşi ve avanesinin (saşimi vs.) 21. yüzyılın fast food’u olacağını söyleyenler var.
Bu yönde zincirleşme çalışmaları devam ediyor. Mesela İngiltere merkezli Yo!Sushi, Amerika’da ilk etapta 300 restoran açarak genişleme hamlesine hazırlanıyor. Potansiyel hesabıyla hedeflenen rakam ise inanılmaz: 4 bin 500 lokanta. Markası lazım değil, fast food diye tıkınılan her şey obezite faili; pirinç ve çiğ balık hammaddeli suşi ise daha lezzetli, diri ve sağlıklı. Ancak ABD ve İngiltere’de yapılan araştırmalar öyle demiyor. Çiğ balık yiyenlerin azar azar zehirlenerek ölüme doğru sürüklendiğini iddia ediyorlar. Suşiciler tam zincirlenmeye hazırlanırken, bu araştırmayı kim finanse ediyor diye merak ediyor insan doğal olarak.
Madem suşi sanıldığı gibi sağlıklı değil, o halde nasıl oluyor da Japonlar bin yaşına kadar yaşıyor, Tokyo Hükümeti bu kadar insanı daracık adanın neresine sıkıştıracağız diye düşünüyor?
Suşinin hamburgerden daha musibet bir yemek olduğu iddia edildiğine göre, insanın aklına hemen bu soru geliyor.
Bilim de cevabını veriyor: "Siz Japonlara bakmayın, onların genetiği farklı. Onlar uzun yaşamaya programlanmış. Yediklerinden içtiklerinden değil. Suşi yiyerek uzun yaşamayı beklemeyin."
Bu cevap ciddi.
Hatta New York’taki Albany Üniversitesi’nden Prof. David Carpenter daha da ileri giderek şu iddiada bulunuyor: Yılda bir seferden fazla somonlu suşi yerseniz, kanser riskini artırmış olursunuz.
Londra’daki City Üniversitesi ile ABD’deki Cornell, Albany ve Indiana üniversitelerindeki araştırma ekipleri, Japon olmayanlar arasında giderek artan suşi tüketimini dikkate alarak yemeğin terkibini iyice incelemişler. 20’li ve 30’lu yaşlardakilerin çabuk yemek konseptine giren suşinin inanılmaz tehlikeleri konusunda şu uyarılarda bulunuyorlar. Bir kere insanı formda tutacak bir yiyecek değil, yağı ve tuzuyla feci kalori içeriyor. Pişirilmiş yengeç etine sarılmış, suşi pirinci, avokado ve mayonezden oluşan tek bir California roll’da 400 kalori ve 2 gram tuz var. Sonra bir dizi kimyasal, ağır metal ve zararlı ilacını barındırıyor ki, bunlar zekanın gerilemesine, doğurganlığın azalmasına ve hatta kansere yol açıyor. Ayrıca suşi tüketiminin artması, birçok balık türünün de soyunu tehdit ediyor.
Yani suşi yiyerek sağlıklı beslendiğini zannedenler aslında kendini zehirliyor. Londra’daki City Üniversitesi’nden Prof. Tim Lang, "Suşi İngilizlerin ulusal yemek kültürüne dahil olmaya başladığı için tehlike büyük" diyor. Özellikle Akdeniz’in kirli sularından gelen ton balığını, somonu çiğ yemek çok riskli. Ton balıklarındaki parazitler bağırsak problemlerine; alerjik reaksiyona yol açabiliyor. Dioksin gibi endüstriyel atıklar, cıva ve zararlı ilaçlar deniz suyundan somon ve ton balığına geçiyor. Bunlar insan vücudundan yıllarca atılamıyor, bağışıklık sistemini zayıflatıyor ve kanser için zemin hazırlıyor.
Dünyanın çeşitli denizlerinden alınan somon örneklerinde rastlanan zehirler, erkeklerde sperm sayısını düşürüyor, anormal doğumları artırıyor, testis ve meme kanserine yol açıyor. Ayrıca cinsiyeti de etkiliyor; erkek çocuklarını daha kadınsı, kız çocuklarını daha erkeksi yapıyor ki, bunun da ileri yıllarda cinsel tercihte sapmalara neden olabileceği söyleniyor.
DOĞAYA ÇIKAN FATURA
Peki ya balıkların içerdiği Omega 3 yağ asidi? Amerikan üniversitelerindeki araştırmacılara göre bunun yararına da aldırmamak gerekiyor, balıklarda cıvanın en öldürücü türüne rastladıkları için Omega 3’ün faydası eksik kalsın diyorlar.
İnsanların suşi aşkının doğaya çıkardığı bir fatura da var. Her yıl binlerce yunus, deniz kaplumbağası, köpekbalığı ve bilumum deniz kuşu, ton balığı avlamak için atılan ağlara takılıp heba oluyor. Ton balıklarının birçok türü de tükenme tehlikesiyle karşı karşıya.
Somon çiftlikleri de çevre sorunu yaratıyor. Çiftliklerin kimyasal atıkları denizlere karışıyor, somonları yemlemek için kullanılan küçük balıklar azaldıkça, denizlerdeki morina, ringa ve uskumrular açlığa mahkûm oluyor.
İşte bütün bu nedenlerle araştırmacılar suşi aşkının çok ama çok pahalıya mal olan bir zevk olduğu konusunda birleşiyorlar.
Peki suşi cephesinde neler oluyor?
Suşi’nin globalleşmesi, Yoşiaki Şiraişi’nin konveyör bant sistemli ilk lokantası Genroku Suşi’yi 1958 yılında açmasıyla başlıyor. Osaka’da işlettiği suşi barda müşteriye daha hızlı hizmetin formülünü ararken, bira fabrikasında gördüğü banttan esinlenerek bu sistemi devreye sokan Şiraişi birkaç yıl içinde 240 şube açıyor. Şiraişi, garsonları ortadan kaldırmak amacıyla suşi servisi yapan robot projesinde parasının büyük bölümünü yitirdikten sonra 2001 yılında hayata veda ediyor. Halen Japonya’da 2 bin 700 Genroku şubesi var.
Dönen bant sistemli suşi lokantaları ağır ağır dünyaya yayılmaya başlıyor, Avrupa’ya ise biraz gecikmeli ulaşıyor. Önce Pasifik’te Japonların yaşadığı bölgelere, Güney Amerika ve Avustralya’ya yayılıyor. Japon suşi zinciri Nobu, Lima’dan Buenos Aires’e, Los Angeles’dan Alaska’ya kadar uzanıyor. Şık ve prestijli formattaki Nobu’nun halen 15 restoranı var.
ASLINDA İŞÇİ YEMEĞİYDİ
Ancak Suşi piyasasında geleceğin McDonald’s’ı olmaya en yakın marka Yo!Sushi. İngiliz girişimci Simon Woodroffe, 1997 yılında kurduğu şirketin çoğunluk hissesini 2003 yılında 10 milyon sterline Primary Capital’e sattı. Yo!Sushi’nin İngiltere’de 21 lokantası; Fransa ve Dubai’de de şubeleri var. Yo!Sushi "category killer" denen türde bir şirket. Yani piyasadaki tüm rakiplerini silebilecek kapasitede.
Bantlı sistem sayesinde müşterinin lokantada geçirdiği süre 12 dakikaya kadar düşüyor. Bu arada müşteri ortalama 14 sterlin harcıyor. Bir pizzacıda bu kadar parayı harcamak için iki misli uzun zaman geçirmek gerekiyor. Bant olmadığı zaman ciro yüzde 35 oranında düşüyor.
Şirketin son derece ihtiraslı genişleme planları var. ABD’de ilk aşamada 300 restoran açılacak, 4 bin 500 restoran için potansiyel bulunduğu hesaplanıyor.
Yo!Sushi’nin İngiltere dışındaki zincirinin ilk halkalarını oluşturan Dubai’deki iki restoranı işleten Gourmet Gulf Company önümüzdeki beş yıl içinde, ilk etapta 40 milyon dolarlık bir yatırımla Ortadoğu bölgesinde genişlemeyi planlıyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan, Lübnan ve Mısır’da 100 restoran açılacak. Bölgedeki ekonomik büyümeyle birlikte insanlar yiyecek-içeceğe daha fazla para harcamaya başladığı için müthiş bir potansiyel mevcut.
İşte 1824 yılında Japon işçi sınıfı ayaküstü sokak tezgahlarında yesin diye icat edilen suşi zaman içinde evrim geçirip önce lüksleşiyor, sonra da kalori bombası ve kalp düşmanı fast foodlara karşı geleceğin alternatifi olarak yeni bir evrimin eşiğine geliyor.