Rumların ağzından çıkan bir hayır’la, Kıbrıslı Türkler Avrupa’nın son dikenli tellerinin ardında yaşamaya mahkum edildi.
İşte bugün 1 Mayıs. Kıbrıs Rum Kesimi dahil 10 yeni üye AB’ye katılıyor ve Avrupa, dikenli telleriyle yeni bir duvar ediniyor. Oysa Avrupa tarihi en trajik dikenli tel hikayeleriyle örülü. Birinci Dünya Savaşı’nda cephedeki dikenli teller üzerinde can veren gencecik askerler... İkinci Dünya Savaşı’nda, Nazilerin ördüğü dikenli teller ardında gaz odalarına giden Yahudiler... Ama AB üyesi Rumlar da o dikenli tellerin ardında yaşamaya devam edecekler. Peki o zaman Avrupa’nın, tellerle çevrili Filistin kamplarından, ABD işgali altındaki Irak’tan ne farkı kalacak? O bariyerler kalkmadıkça Türkler gibi Rumlar da özgür olamayacaklar.
Amerikan yerlileri, dikenli tele ne dermiş biliyor musunuz? Şeytanın ipi. Çünkü o dikenler yüzünden, doğal yaşam alanları talan edildiği için nesilleri tükenme tehlikesine giren yabanıl hayvanlar gibi avlanma alanlarını kaybetmişler. Beyaz adamın mülkünü ve sürülerini korumak için kilometrelerce çektiği dikenli tellerin dışında kalıp kültürlerini yitirmişler.
Biraz Tommiks okuyan herkes bilir. Barut ve ateş suyu felaketi olmuştur Kızılderililerin. Ancak dikenli telin tarihçesi, Amerikan yerlilerini yok oluşa götüren felaketlerin dikenli telle başladığını gösteriyor.
Bu konuda iki önemli kitap var. Biri Paris Üniversitesi Felfese Bölümü’nden Olivier Razac’a, diğeri Amerikalı Alan Krell’e ait. Her ikisi de dikenli telin kültürel ve siyasal tarihini anlatıyor. Dikenli teli ‘Bir alan içinde siyasal yönetim aracı’ olarak tanımlayan Razac’a göre dikenli telin tarihinde üç önemli dönem var: Amerikalı yerleşimcilerin mülk edinme süreci, Birinci Dünya Savaşı’nın cepheleri ve İkinci Dünya Savaşı’ndaki Nazi toplama kampları.
Amerika’nın geniş düzlüklerine ulaşan ilk yerleşimciler, kendi yaşam alanlarının sınırlarını belirlemek için doğal malzemelere başvuruyor, odun, taş ve çamuru kullanıyorlar. Ama bu malzeme tarla ve hayvanları için yeterli koruma sağlamadığı gibi ikmal olanakları da sınırlı bulunuyor.
Hem ekonomik, hem de caydırıcı bir malzeme arayışı Joseph F.Glidden adlı Illinois’li çiftçiyi 1874’te dikenli telin icadına kadar götürüyor ve hemen patentini alıyor.
Glidden’in büyük başarı kazanan bu icadının ardından 570 ayrı dikenli tel patenti alınıyor ve tam üç yıl boyunca bu patent uğruna büyük hukuk savaşları yaşanıyor. Sonunda kazanan Glidden oluyor ve dikenli telin babası olarak tarihe geçiyor. Diğer şirketler de birleşmek ya da patent haklarını daha büyük çelik şirketlerine satmak zorunda kalıyorlar.
TEL KESME ÇETELERİ
Ancak yere yatay sarmal çekilen dikenli tellerin yaygınlaşması büyük acıları da beraberinde getiriyor. Hayvanlar o tellerde feci şekilde ölüyor. Dini gruplar ayaklanıyor, dikenli teli şeytan icadı ilan ediyor ve topunun derhal kaldırılmasını istiyorlar. Hatta Alan Krell’in kitabına göre, 1880’lerde Teksas’ta binlerce büyükbaş hayvan bu yüzden ölünce, geceleri tel kesen gizli çeteler türüyor. Bu çeteler çok geçmeden anti-Amerikan ve hatta komünist damgası yiyor.
Büyük şiddet olayları patlak veriyor. Tel kesmenin bir suç olarak yasalara geçmesi için mücadeleler veriliyor. Nice can ve mal kaybından sonra tel kesme savaşları sona eriyor. Sonunda bütün çiftliklerin çevresine dikenli tel çekiliyor, mülk sınırları belirleniyor.
Beyaz adam uzlaşıyor, peki ya Amerikan yerlileri? Özgürce yaşadıkları yaylalarda dikenli teller arasında kısılıp kalıyor, ne avladıkları bizon ve bufalolar özgürce yayılabilecek alan buluyor, ne de kabileler avlanabilecek özgürlük. Böylece yerlilerin toplumsal doğası bozuluyor. Dikenli teller, yerlilerin fiziksel ve kültürel yok oluşu için trajik bir zemin hazırlıyor.
Birinci Dünya Savaşı’nın dikenli telleri ise ideal birer savunma hattı oluşturuyor. Bir kere uzaktan görünmüyor, topçu ateşinden zarar görmüyor ve kolaylıkla yerleştirilip kaldırılabiliyor. Bütün ordular kullanıyor ve o tellere takılıp ölen askerlerin cesetleri bir daha oradan alınamıyor.
Dikenli telin siyasi amaçlarla en barbarca kullanımı İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanıyor. Naziler işgal ettikleri kentlerde, yenilgiye uğrayanları gettolaştırmak için ve toplama kamplarında dikenli telleri kullanıyorlar. Buchenwald ve diğer kamplarda ilk inşa ettikleri yapı, dikenli teller oluyor. Erkekleri kadınlardan, Yahudileri diğer tutsaklardan ve içerideki herkesi Nazi subaylarından ve dış dünyadan tecrit etmek için... Razac’a göre Naziler tarafından çok yoğun bir şekilde kullanıldığı için dikenli tel, 20’nci yüzyılda meydana gelen en büyük felaketin sembolü haline geliyor. Bir dikenli tel resmi bile tutsaklık ve acıyı anlatıyor. Bu yüzden Uluslararası Af Örgütü’nün logosunda, aydınlığı temsil eden mumun çevresine sarılmış dikenli tel var.
O dikenli telin ardında kalan, insanlık statüsünde dışarıdakinden daha geride olduğunu biliyor. Dikenli tel canlı varlıkları birbirinden ayırıyor, hem içeridekinin, hem de dışarıdakinin alanını belirliyor, sınırlarını çiziyor. Amerikan yerlilerinin rezervasyonlarından, cezaevlerine, cephelere, en pahalı mülklerden, diplomatik misyonlara, mülteci kamplarına, çatışma bölgelerinin kontrol noktalarına kadar her sınıf ve statüde alanı çevreliyor.
AVRUPA’NIN SON DUVARI
Avrupa tarihinin en ünlü dikenli telli kontrol noktası, Berlin’in batı ve doğusunu ayıran Checkpoint Charlie’ydi. Soğuk savaş yıllarında iki blok arasında casus değişimlerinin de yapıldığı o nokta, Avrupa’yı ayıran son duvarın bir parçasıydı. 1989’da Berlin Duvarı yıkıldı ve şimdi Checkpoint Charlie’de bir duvar müzesi yükseliyor.
Ancak artık hiç kimse, ‘Orası Avrupa’yı bölen son duvardı’ diyemeyecek. Avrupa’nın son duvarı bugünden itibaren Kıbrıs’ta. On ülkenin Avrupa Birliği’ne resmen üye olarak gireceği bugün, Avrupa’nın yeni bir duvar edindiği gün olarak tarihe geçecek.
Referandumda birleşmeye hayır diyen Rumlar AB üyesi olurken, evet diyen Kıbrıslı Türkler, dikenli tellerin ardında kalacak. Son bir haftadır, Kıbrıslı Türklerin alacağı ödülleri, yaptırımların kalkmasıyla turizm ve ticaret yollarının açılacağını, tecridin sona ereceğini konuşuyoruz. Peki ya dikenli tellerin yarattığı fiziksel ve zihinsel tecrit ne olacak?
Adayı bölen o dikenli teller gerçekten sadece Türkleri mi dışarıda bırakacak? Türkler dışarıdaysa, Rumlar da dikenli tellerle çevrilmiş ve içeride kalmış olmayacak mı? O tellerle yaşamayı tercih eden Rumlar, Avrupa’yı Avrupa yapan insan hakları, demokrasi ve özgürlük projesinin dışında kalmayacaklar mı?