21. Yüzyıla Girerken

Ayşe ÖZEK KARASU
Haberin Devamı

Finişe kadar alışveriş

Batı kentlerinde toplu eğlence felci geçiren geniş bir insan kitlesi var. Aralarında büyük kent Türklerinin de bulunduğu bu insanları globalleştiren ortak değer, mall hayatı. Yani alışveriş merkezlerinde, tek bir çatı altında oluşan yaşam biçimi. Diğer bir deyişle Batı'nın en yaygın eğlence biçimi. Tabii kredi kartı finiş noktasına ulaşıncaya kadar.

EĞLENCE kavramı hiçbir yüzyıl içinde bu kadar büyük değişim geçirmedi. Daha yüzyılın ortalarında alışveriş, kasap, bakkal ve manavdan ya da markettin temel ihtiyaç maddesi almak şeklinde gerçekleşen normal bir eylemdi.

Ancak çok yakın geçmişin, 90'ların ürünü olarak ortaya çıkan yeni eğilim alışverişi batının bir numaralı eğlence biçimi haline getirdi. Bizim büyük kentlerimizde insanların zamanlarının ne kadarını alışveriş merkezlerinde geçirdiği ölçülmemiş, ancak ABD'deki rakamlara göre bu ülkede sıradan vatandaşlar ayın 12 saatini shopping mall'lerde öğütüyor.

Boş zamanı değerlendirme; çok itici bir kavram ama, literatüre kesin bir şekilde yerleşmiş durumda. Bundan birkaç yüzyıl önce sadece krallarla seçkin zümreye özgü bir ayrıcalıktı boş zamanı değerlendirme. Av partileri, şatafatlı kır gezintileri ve yemek şölenleri düzenlenirdi. Avam tabakanın panayır eğlenceleri ise daha çok dinsel kökenliydi. Ancak 19'uncu Yüzyıl'da burjuvazinin yükselişiyle birlikte eğlence halk tabakaları arasında da yaygınlaşmaya başladı.

Boş zaman kavramı ise insan emeğinden tasarruf sağlayan teknolojilerin icadıyla birlikte bu yüzyıl içinde ortaya çıktı. Ancak kaderin garip bir cilvesi sonucu, önceleri insanı özgürleştiren ileri teknoloji aynı insanları giderek tutsak almaya başladı. Şimdi artık çalışanlar, cep telefonları ve on-line bağlantıları sayesinde 24 saat işverenlerinin emrindeler.

Batılı ülkelerde teknoloji tutsağı olan veya olmayan insanların büyük çoğunluğu boş zamanlarını alışveriş merkezlerinde geçiriyor. Aynı çatı altında alışveriş yapıyor, arkadaşlarıyla buluşup piyasa yapıyor, yemek yiyor, sinemaya gidiyor.

MAKSADI AŞTI

Shopping mall denilen şey bilindiği gibi Amerikan icadı. (Mall sözcüğü, 16 Yüzyıl'da İtalya'da çok popüler olan bir oyundan geliyor.) 1916'da Illinois eyaletindeki Lake Forest'te kurulan Market Square adlı merkez, kayıtlara ilk planlı shopping mall olarak geçmiş. Ancak Amerikalı yazar Bill Bryson'un 1994'de yayınladığı ‘‘Made in America’’ başlıklı araştırmaya göre, shopping mall'ün fikir babası bir Avusturya göçmeni olan Victor Grün. 1960 yılında şu görüşü ileri sürmüş Grün: ‘‘Kent merkezlerindeki açık çarşı alanlarının toplum yaşamına nasıl katkıda bulunduğunu anlamak için, Orta Avrupa kentlerindeki ticari hayatı canlandıran, son derece renkli ve çekici kalabalık çarşıları iyice gözlemlememiz gerekir.’’

Ancak Grün sonraları, yarattığı bu konseptin aşırı tüketimi nasıl kamçıladığını, trafik kaoslarına yol açtığını ve sonuçta alışveriş merkezlerini kent dışına kaydırdığını dehşetle farketmiş.

ABD ve Batı Avrupa'da yaşanan alışveriş manzaralarıyla bizimkiler arasında en ufak bir fark yok. Aynı markalar alınıyor, aynı filmler izleniyor, aynı hamburger ve pizzalar yeniliyor.

Ancak bizim yine de bir farkımız var. Süpermarketlerde alışveriş arabasının arkasına takılıp fuzuli kalabalık yaratan dört kişilik aile görüntülerine sadece bizim memlekette rastlanıyor. Yani bir aile dededen toruna süpermarkette kıyma ve kabak alırken nasıl eğlenebilir anlayamıyorum.

Tarzan'dan eğlence sporuna

SPORUN bir eğlence biçimi olarak halk tabanına yayılmasının serüveni de alışverişin değişim süreci gibi ilginç. Uzmanlara göre spor, sinemanın en ünlü Tarzanı, yüzücü Johnny Weissmüller sayesinde bir boş zaman faaliyeti ve endüstri haline geldi. Oysa daha yüzyılın başında spor, taşıdığı eski Yunan etik değerleriyle salt aristokratlara özgü bir eğlence biçimiydi. Çalışan insanlar fiziksel güç harcayarak zaten yeterince egzersiz yapıyordu. Ancak Weissmüller'in bedensel yeteneği Hollywood ışıltısıyla birleşince spor çok çekici hale geldi. Olimpiyat madalyası hedeflenmeden de spor yapılabileceği bilinci gelişti. Böylece aynı çatı altında yüzme havuzundan cimnastik ve aerobic salonuna, saunaya kadar bir dizi seçeneği barındıran merkezler doğdu. Neyse ki spor endüstrisi alışveriş merkezleri kadar vazgeçilmez değil. Batı'da milyonlarca insan park ve caddelerde jogging yaparak da bedavadan eğlenebiliyor.

4X4 muhalefeti tırmanıyor

İSTANBUL'un iki karışlık yollarında terör estiren arazi araçlarına kimsenin karıştığı yok ama, 4x4'lerin yarattığı antipati ABD ve İngiltere'de doruk noktasına ulaştı. Hem çevreciler, hem de trafik güvenliği için mücadele veren gruplar yol canavarlarına karşı kampanya başlattılar.

İngiltere'deki araştırmalara göre şehir trafiği içindeki 4x4'ler normal otomobillerden üç kat daha fazla hava kirliliği yaratıyor. Bu nedenle de Tony Blair Hükümeti önümüzdeki yılın sonbaharından itibaren araçların saldığı karbondioksit miktarına göre vergi uygulamasına hazırlanıyor. Bu plana göre C02 emisyon hacmi rekor kıran Range Rover (400 mg/100 km) sahipleri en yüksek vergiyi ödeyecekler. En düşük vergiyi ise Daihatsu Cuore (127 mg/100 km) sahipleri verecek.

Arazi araçlarının yarattığı tek tehlike hava kirliliği değil. ABD'deki sigorta şirketlerinin yaptırdığı bir araştırmaya göre 4x4'lerin karıştığı kazalarda ölüm oranı üç kat artıyor. İşte bu nedenle ABD'deki trafik güvenliği grupları, 4x4'lerin tehlikeleri konusunda soruşturma açılması için bastırıyorlar. Çünkü üreticiler arazi araçlarını pazarlarken özellikle ‘‘güvenlik’’ faktörünü vurguluyor, ancak 4x4'ün içinde olmayanların güvenliği üç kat daha fazla tehlikeye giriyor. Araştırmayı yürüten uzmanlar, bu araçları kullanan kişilerin daha saldırgan yapılı olmaları nedeniyle ölüm oranının yüksek olabileceğini düşünüyor.

Yazarın Tüm Yazıları