Paylaş
Özde temizligin tarihçesi
Reklamlarda üzerinde kokteyl elbisesi, plastik leğende bulaşık yıkayan kadınlar var ya; işte onlar gibi aklını temizlikle bozmuş Amerikalı bir kadın gazeteci oturmuş temizliğin endüstriyel, kültürel ve psikolojik tarihçesini yazmış. Bu kitap temizlik obsesyonu yaşayan kadınların nasıl deterjan patlamasına yol açtığının da belgesi aynı zamanda.
SIMONE de Beauvoir'a göre temizlik, erkek egemen düzenin kadınlara karşı kurduğu kahpece bir kumpastı. Amaç, kadını iş hayatından ve ev dışındaki güçlü dünyadan uzak tutarak düzenin tek efendisi olmaktı. Beauvoir ve diğer tüm feministlere göre, ev işi kadını alçaltan bir eylemdi.
Ama, Beauvoir da evini temizletiyordu; hem de bir kadına.
‘‘Biting The Dust’’ adlı kitabında temizliğin tarihçesini ve kadınların ev işi tutkusunu anlatan Margaret Horsfield'a göre Beauvoir da aslında farkında olmadan içindeki temizlik cinlerine uymuştu.
Tabii bu tartışılır bir iddia. Beauvoir'ın temizlik hastası olup olmadığını bugün tespit etmek çok zor. Ayrıca Sartre ile pislik ve dağınıklık yüzünden tartıştığını düşlemek de çok güç ama, Horsfield'in iddiasına göre bütün sosyal sınıflara mensup kadınlar er ya da geç eşleriyle çeki düzen kavgasına giriyor. Bu kitaptan anlaşıldığı kadarıyla kadınlar aralarında temizlik dışında hiçbir şeyden söz etmiyorlar. Temizliği bizzat yapanlar da, yardımcılarına yaptıranlar da dönüp dolaşıp bu konuya geliyor.
25-75 yaş grubundan 100'ü aşkın kadınla konuşup, ev işi konusundaki akademik araştırmaları, reklamları, çocuk masalları ve edebiyatı inceleyen Horsfield, kadınların ağzından çılgınca temizlik öyküleri anlatıyor. Hınçla temizlik yapan, lavabo ovan, buzdolaplarını hergün tepeden tırnağa çamaşır suyuyla şartlayan bu kadınların öyküleri inanılmaz derecede bunaltıcı. Horsfield'in, kadınların zevk aldığı birer terapi gibi sunduğu bu öykülerin kahramanları arasında, etrafa idrar sıçrıyor diye kocasının ayakta tuvalet yapmasına izin vermeyenler, gecenin üçünde kalkıp yer silenler, guguklu saatin altına gazete kağıdı serenler, beyaz çorap giymiş çocuğunu komşunun temiz olup olmadığını denetlemek üzere o evde ayakkabısız dolaşmaya yollayanlar var.
Feminist teoriyi tamamen dışlayarak kadınların temizliği yürekten sevdiğini ileri süren Horsfield, endüstri devrimi öncesi dönemi hijyen açısından bir felaket olarak tanımlıyor. Bugünkü kir sökücülerin bulunmadığı geçen yüzyılın yağlı isli evlerinden nefretle söz eden Horsfield temizliği gerçekten seven erkekler de aramış ama, bulamamış. Düş kırıklığı içinde şöyle yazıyor:
‘‘Gerçi erkekler de temizlik yapıyor ama, başka çare kalmadığı zaman. Pratik bir yöntem bulup yasak savıyorlar. Her zaman azla yetiniyorlar. Temizliği misyon edinmiyorlar. Çünkü onlarda tutku yok.’’
TEMİZLİK YÜREK İSTER
Horsfield'e göre temizlik tutku ve yürek gerektiriyor. Çünkü bu eylem, dışarıdan eve sızmaya çalışan yabancı hayat biçimlerine (toz, mikrop, mayt vs) karşı yürütülen topyekün bir savaş. Kadın öldürme içgüdüsüyle hareket ederek topraklarını düşmana karşı koruyor. Silahları da deterjanlar oluyor tabii. Aynı erkeklerin ateşli silahlarla bütünleşmesi gibi, düşmana karşı deterjanıyla özdeşleşen kadın için temizlik maddesi ‘‘güç ve iktidar’’ anlamına geliyor. Onunla birlikte her türlü saldırının üstesinden geliyor ve müthiş bir zafer duygusuna kapılıyor. Kutsal bir alanı koruduğu için kendini daha erdemli buluyor.
Nasıl? fena halde takıntılı bir durum değil mi?
Başka bir kitap projesi üzerinde çalışırken bir erkek arkadaşı ‘‘Bence sen yürekten bağlı olduğun bir konuyu ele almasın. Sen en iyisi temizliğin kitabını yaz’’ deyince bu kitabı kaleme alan Horsfield tezini desteklemek için çeşitli masallardan örnekler de veriyor.
Bunlardan biri de Pamuk Prenses. Hani güzel prenses, ormanda yedi cücelerin evine sığınınca ilk iş ortalığı temizler ya, ona gönderme yapıyor.
Ama, örnek yanlış. Bu noktada Beauvoir haklı çıkıyor. Çünkü Pamuk Prenses masalının yaratıcısı Grimm kardeşler ne de olsa erkekti.
Paylaş