Paylaş
Suriye program tarihimiz bir ay önce planlanmıştı. Türkiye’nin Rusya uçağını düşürmesinden sonra yaşanan gerginlik ve Rusya’nın sınıra yakın olan Azez bölgesinde tırlara yönelik saldırısı olduğu zaman dilimine denk geldik. Programımızı iptal etmedik ve “Bismillah!” deyip yola çıktık.
SURİYE’YE SADECE TÜRKLER Mİ YARDIM EDİYOR?
26 Kasım sabahı erken saatte ulaştığımız Kilis Koordinasyon Merkezi’nde bir gün önce Rusya’nın tır garajına yaptığı saldırı konuşuluyordu.
Kilis bölge sorumlusu Serkan Öktem’in bilgilendirmesinin ardından koordinasyon merkezini gezdik, neler yapıldığını gördük.
Kilis Koordinasyon Merkezi’nde her ayrıntı düşünülmüş. Adeta Birleşmiş Milletler gibi çalışıyorlar. Yabancı kuruluşların ofisleri var. İslam ülkelerinin yönetimlerinin sessizliklerine rağmen, bu ülkelerin halkları duyarlılık göstererek, aktif olarak mültecilere yardım ediyorlar. Gerek İslam ülkeleri gerek Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanların destekleri devam etmekte.
Gezdiğimiz kamplarda en sık gördüğümüz yardım kuruluşu Katar’dan Katar Raf, Güney Afrika’dan El-İmdat oldu. Müslüman olmayan yabancı kuruluşlar da var Suriye’de. Bazı kuruluşların misyonerlik çalışmaları yaptığını da ekliyor yetkililer. İHH’nın yabancı kuruluşlarla koordineli olarak yaptığı çalışmalarında başarılı olmasının bir sebebi de Türk hükümetinin sağladığı kolaylıklar.
SURİYE’YE AFRİKA’YI ÖRTECEK KADAR BATTANİYE DAĞITTIK.
Koordinasyon merkezine -yardım tırları dâhil- giren her araç kontrolden geçiyor. Yardım tırlarından gelen mallar burada boşaltılıp kamplarda yaşayan ihtiyaç sahiplerine gönderiliyor. Battaniyeler, gıda kolileri, un depoları var. İHH sorumlusu Erhan Yemelek “Afrika’yı örtecek kadar battaniye dağıttık ama yine eksik var. Çünkü biz dağıtıyoruz, bir gün sonra bombalardan kaçan halk yine battaniyesiz kalıyor.” diyor.
Kilis kampında dikkat çeken bir başka hizmet ise, Suriye’de 17 TL’ye ulaşan ekmek fiyatlarına alternatif olarak kurulmuş olan fırın. Bu fırın bizim ülkemizdeki fırınlardan çok farklı. Suriyelilerin yemiş olduğu ekmek yapılıyor. Türk ve Suriyeli vatandaşlar istihdam ediliyor. İki vardiya olarak çalışan fırında günlük 6-7 ton arası un harcanarak 70.000 kişiye ekmek yapılıyor. Sabah erken saatlerde kamplara ulaştırılan ekmekler görevliler tarafından ailelere dağıtılıyor. Fırının ekmek ihtiyacına yetersiz kalması sebebiyle üç vardiya olarak çalıştırılması hedefleniyor. Kilis Koordinasyon Merkezi bünyesinde büyük bir mutfak da bulunuyor. Şu an personele hizmet veren mutfak, finansman bulunması durumunda kamplarda yaşan mültecilere hizmet verecek. 50.000 kişiye yemek hizmeti verebilecek kapasitesi var.
SAVAŞA RAĞMEN KAMPLARDA HAYAT DEVAM EDİYOR.
Kamptaki çalışmaları izledikten sonra Suriye’ye geçiş yapmak üzere Öncüpınar sınır kapısına gittik. Sınır kapısındaki kampta 7000 kişi çadırlarda yaşıyor. Gıda ihtiyaçları yabancı bir STK, kalan ihtiyaçları ise İHH tarafından karşılanıyor.
Bir arkadaşımızın polislere bıraktığı “3 saate kadar dönmezsek bizi arayın.” notunun ardından Suriye topraklarına girdik.
Çalışma alanımız sınıra yakın olan Azez bölgesindeki kamplardı. 3 km ötemizde Rusya tarafından atılan bomba seslerinin altında kampları gezdik.
Muhaliflerin kontrolünde olan Azez bölgesini gezerken, herhangi bir zorluk ve çevirmeyle karşılaşmadık.
Kamplarında Suriyeli mültecilerin yanı sıra sayıları az olsa da Türkmenler de bulunuyor. Suriyeli öğretmenler tarafından kız ve erkek öğrencilere eğitim veriliyor. Bizdeki okuma yazma bilmeyen kadınların aldığı okuma yazma eğitimine benzer bir eğitim de yapılıyor.
Her kampın 7/24 hizmet veren küçük bir hastanesi var, ilaçlar ücretsiz olarak veriliyor. Çocuklar için oyun parkları ve futbol sahaları oluşturulmuş.
Savaşa rağmen hayat devam ediyor Suriye’de. Kamplarda komşuluklar devam ediyor, evlilikler gerçekleşiyor. Kampların şartlarının ağırlığı karşısında çocukların neşesi bize umut veriyor. Dışarıdan ziyaretçi geldiği zaman çok seviniyorlar ve kamptan ayrılana kadar peşinizi bırakmıyorlar.
Çocukların genellikle ayakları çıplak. Ne ayakkabı ne çorapları var. Geleceklerinin çalındığından habersiz mutlular.
SURİYE SOKAKLARINDA YAŞAM BELİRTİSİ OLAN TEK ŞEY; ZEYTİN AĞAÇLARI.
Kamplarda yetimler için bölümler ayrılmış. Çocukları ziyaretimizde öğreniyoruz ki, Suriye’deki yetimhane anlayışı bizden farklı. Anne babası olmasa da çocuk, muhakkak bir akrabası tarafından sahipleniliyor. Ne savaş öncesi ne de sonrası “Kimsesiz çocuk” diye bir kavram yok.
Yollarda çadırlardan yapılmış dükkânlar görüyoruz. Bakkallar, meyve sularını plastik bardaklarda üstü açık bir şekilde sergiliyor. Kasaplar, etlerini bir tepside üst üste koymuş, küçük bir ızgarada müşterilerine et pişiriyor. Sahipsiz ayakkabı dükkânı gördük mesela, boş bir araziye yığılmış ikinci el ayakkabılar. İhtiyacı olan, eşleştirebildiği ayakkabıyı alıyor.
Azez bölgesindeki evlerde yaşayan insanlar var ama evlerin önünde hayat yok gibi. Suriye sokaklarında ne kedi ne köpek, hiçbir sokak hayvanı yok. Yollarda yaşam belirtisi olan tek şey; zeytin ağaçları.
BİR ADIMLA SAVAŞI GERİDE BIRAKTIK.
Suriye ziyaretimizi buruk bir şekilde tamamlayıp Türkiye sınırından geçiş yaptık. Günün yorgunluğunu atmak üzere otelimize dönerken, bir adımla geride bıraktığımız hayatları düşündüm; yılların yorgunluğunu atacak zamanlarını bilmeyen kadınları, basit gördüğümüz şeylerin aslında ne kadar lüks olduğunu, akşam çocuklarına ne yemek yapacağını düşünmenin bir anne için ne büyük bir mutluluk olduğunu hissettim.
Paylaş