Paylaş
Fakat bu konuyla ilgili yazmama neden olan olay, 14 gazeteci arkadaşın kaleme aldıkları ortak ‘isyan’ yazısı. Duyarsız kalamadım.
Çok değil 7 aydır yazıyorum Hürriyet Sosyal’de. Öğrendiğim en önemli şey ne biliyor musunuz?
Hassas olduğum bir konudaki olayı değerlendirirken dikkatli davranmam gerektiği…
Toplumsal bir olayı değerlendirirken sorumluluğum olduğu...
…..
Türkiye’de yaşayan bir başörtülü kadın olarak ben de küfür yedim. Bu ülkede yaşayıp da kıyafetinden dolayı küfür yememiş ve eleştirilmemiş kadın, maalesef yok denecek kadar azdır. İster örtülü olsun ister örtüsüz.
Bir kadının “Saldırıya uğradım!” iddiası elbette önemlidir. Yazılmalıdır, konuşulmalıdır ama olduğu gibi; abartılmadan, ayrıştırmadan. Siz ölümlerin önüne tacizi koyup olayın boyutunu farklı yerlere taşırsanız vicdanlara toslarsınız.
Bakın, bu ülkede zaman zaman iktidarlar tarafından hedef gösterilen bir ‘kadın profili’ olmuştur. Ama halkımız, siyasetçilerden de yazarlardan da çok daha soğukkanlıdır. Ve çok iyi bilir ki “Sel gider, kum kalır.”
Türkiye’de sorunlu bir dil, sorunlu bir vicdan var doğrudur. Bunun sorumluluğunu beyzbol topu gibi birbirimizin kucağına atmak yerine en tepeden itibaren bu dili ivedilikle terk etmeliyiz.
Hiçbir özgürlük, insan canından daha kıymetli değildir.
Başörtüsü sadece başı örter yanlışları değil…
Paylaş