Paylaş
Anne – baba aynı köyden olunca hâliyle bölünmüyorsunuz ve kalabalık bir aileniz oluyor. Bayrampaşa’daki arkadaşlarım göçmendi, biz yazları köye gittiğimizde ayrı kalırdık ve mektuplaşırdık. Onların gidecek bir köyü yoktu; onlar bize özenir, biz de onlara üzülürdük.
Annemin babası köyün tek bakkalıydı, bu da bize müthiş avantaj sağlıyordu hâliyle. Şu an köyde bakkal yok, aslında her ilçeye onlarca AVM kuran girişimci ruhlar için köyümüz mükemmel bir fırsat. Özellikle yazın yüzlerce insan oluyor ve para harcayacak yer yok.
Annemin ailesi vefat edip ev kapanana kadar dedemin evinde kalırdık, daha sonra ise amcamın evinde.
Nihayet üç yıl önce başladığımız evimizi esiklere rağmen tamamladık sayılır. Çocukluk arkadaşlarımız merak ettikleri köyümüze gelecekler bu yıl. Yalnız Trabzon’a uçakla gelip köye araba kiralayarak gelmeyi planlıyorlar, henüz bizim köyün yollarıyla tanışmadıkları için merakla bekliyorum ne yapacaklarını.
Köyümüzün muhtarı Hamza Ayar’dan aldığım bilgiye göre; Köyümüz kışın 40, yazın 180 hane… Müthiş şekilde köye dönüş var. Gurbetçiler ve Türkiye’nin farklı illerine giden herkes köyde ev yapıyor. Kışın ülkelerine veya şehirlerine gidiyor, yazın köylerine geliyorlar.
Köyümüz Sümela Manastırı’na yakın, tabii Sümela’nın yolları asfalt bizim köyün yolları stabilize ve bozuk. Sümela’ya yabancı turist geliyor bizim köye yerli turist, düşünüyorum da yabancı turistleri bizim köye çeksek yollarımız yapılır mı acaba?
Anlam veremiyorum; yol yapma konusunda bu kadar iddialı olan AK Parti Hükümeti, neden köyleri es geçiyor? Üstelik öyle duble yol filan da istemiyoruz. Buradan yetkililere sormak istiyorum; bizim köyün yoluna ne zaman sıra gelecek?
Üstelik eskiden köyde ulaşımı sağlayan tek minibüs varken bugün her evde araba var. Hakikaten yakışmıyor günümüz Türkiye’sine…
Hiç unutmuyorum; küçükken, anneme yalvarırdık “Anne siz arabayla gidin biz yürüyerek gelelim.” diye. Düşünün yollar bozuk üstelik uçurum, aradan yıllar geçti köyde her şey değişti ama yollar ısrarla orijinalliğini koruyor. Tamam, Karadeniz insanı işini kendi yapar, devletten beklemez ama yollarımızı yapın.
İkinci sorunumuz, SU… Muhtarımız, bu sorunun yakında çözüleceği müjdesini verdi ama dünya gözüyle görmeden ikna olmam.
Köydeki evimizin su sorununu çözmek için geçtiğimiz hafta köye gittim. Amcamla uzun uzun yaptığımız istişare neticesinde çözüm bulduk, hem de devletimize yük olmadan. Nasıl mı? Hemen anlatayım;
Köyde ev yaptığınızda boşta bir su olması gerekiyor. Mesela bize amcamın eşi Ayşe Yengem, ölen annesinin kullandığı suyu verdi. Amcam ve oğlu Mehmet’le su deposunu evimizin 300 mt. kadar yukarısında bulunan yükseğe koyduk (Suyun eve tazyikli gelmesi için). Allah için depomuzun çok güzel manzarası var. Aslında gömmek en sağlıklı ve güvenli yol ama iş uzun sürer diyerek kolay yolu seçtik. Yengemin rahmetli annesinin suyu boruyla depoya, oradan boruyla bizim eve gelecek. Amcamı; “Ya bu depo uçarsa? Çocuklar borusunu keserse?” gibi sorularla sıkıştırdığımda bana verdiği cevap “Oğlum, bir şey olmaz.” oldu. Her an “Deponuz uçtu.” haberini duyacak gibi olsam da şimdilik mutluyum çünkü suyumuz akıyor.
Öyle amcama “Bu su içilir mi?” filan diye sormuyorum çünkü alacağım cevabı biliyorum; “İstanbul’da ne içtiğiniz belli değil; bu su doğal.”
Biz ona göre çaydan, sütten, temiz havadan anlamayan şehirli çocuklarız. Anlasak köyde yaşardık J
Amcam enteresan adamdır. Kendisini ve maceralarını bir gün uzun uzun yazacağım size.
Köyde ev yapmak zor çünkü; Köyümüz Maçka’ya sadece 9 km uzaklıkta ama isterseniz milyarlık malzeme alın adamlar köy olduğu için nakliye parası alıyor. Bu da maliyeti artırıyor.
Usta bulmak zor ve ustaların yevmiyeleri yüksek. Gerçi onlar da beni kararsızım diye eleştiriyorlar. Zaten ne çekiyorsam şu kararsızlık yüzünden çekiyorum. Gerçi ev konusundaki kararsızlıkta haklıyım bence.
Anlatayım; Bizim Hanife inşaat, dekorasyon işlerini sevmez bu yüzden ben ilgilenirim. İşte evin şurası şöyle olsun burası böyle olsun filan diye söyleyip İstanbul’a geliyorum. Gidince bakıyorum öyle güzel olmamış, birkaç duvar yıkıp birkaç değişiklik yapıyorum. Mutfağın yeri burada olmamış şuraya alalım gibi değişiklikler filan… Onlara detay olarak gelen bu küçük değişiklikler bana göre önemli mevzu. Bu konuda hakkını yemeyeyim ağabeyim çok sabırlı. Yıkalım dediğim yeri yıkıyor sağ olsun. Ama köyümüzün ustaları henüz alışamadı benim kararsızlığıma. Evimiz düzene girsin sizinle paylaşacağım fotoğrafları.
Bizim köyün kadınları da erkekleri de çok çalışkan. Amcamın eşine “Engelli oğlun var, inek bakıyorsun, tarla yapıyorsun, neden bu kadar çok çalışıp hiç dinlemiyorsun?” diye sorduğumda bana “Bilmem, bütün kadınlar çok çalışıyor köyde. Sanırım yapmazsam kendimi tembel hissedeceğim, alışkanlık oldu.” dedi. Buradan anlıyorum ki köye bir rol-model lazım :)
Köyümüzde maalesef iki yıldır terör sorunu var. Şehitlerimiz var, insanlar tedirgin. Köylüler, askerimize yaylalarda terörle mücadelede faydalı olabilmek için yaylardaki evlerinin anahtarlarını verdiler.
Umarım en yakın zamanda şenlikleriyle anılan yaylarımız eski günlerine döner. Devletine ve milletine karşı bu kadar duyarlı olan Karadeniz halkının yollarının bir an önce yapılması hususunda yetkililerin duyarlı olmasını rica ediyorum.
Paylaş