Paylaş
Uzun zamandır sorguladığım, dile getirdiğim bu meseleyi ele almak ve müjdeli bir haber vermek istiyorum size.
Bundan 6-7 yıl önce Âlâ, Hesna, Nun, Aysha gibi muhafazakâr camiaya hitap eden dergiler girdi hayatımıza. İçlerinden bazısı yurt dışına dahi açıldı. Muhafazakâr camianın bir kısmı tepki gösterirken bir kısmı gerekliliğini savundu.
Alâ dergisinin sahibi Volkan Atay Tarhan Erdem “Neden böyle bir dergi?” sorusuna “Bu alanda son 10 yılda dev bir moda endüstrisinin doğduğunu ancak bu endüstrinin, hedef kitlesiyle buluşmasını sağlayacak yayının olmadığını gördük. Muhafazakâr kadın öyle güçlenmişti ki görünmezden gelinmeyeceğini gösterdik.” diyerek açıklık getirdi ki bu bence çok isabetli bir tespit.
Bu şekilde hayatımıza giren “muhafazakâr dergiler”in yükselişini engelleyen unsur ise sosyal medya oldu. Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte muhafazakâr kadınlar kendilerini bu mecralardan ifade etmeye başladılar. O kadar başarılı oldular ki, tesettür markaları ünlü mankenlerle çalışmak veya gazetelere, dergilere bütçe ayırmak yerine blogger veya instagram’da tanınan kadınlar aracılığıyla ürünlerini tanıtmaya başladılar.
Bütün bu gelişmelere rağmen, yazılı ve görsel medya kadını görmemeye devam etti, sorumluluk almaktan çekindi ve hâlen bu tutumuna da devam etmektedir. İslami kimliği olan köşe yazarlarının ise tek gördüğü ve eleştirdiği konu, “kadının değişen tesettür anlayışı” oldu.
Halbuki nüfusumuz hızla değişiyor ve yeni jenerasyon “Ben de varım!” diye bağırıyor. Farklı olmak istiyor, tarz sahibi olmak istiyor. Meslek seçiminde stil danışmanlığını, tasarımcılığı, sinema ve televizyon gibi alanları ilk sıralara koyuyor.
Gündemi takip etmek istemiyor aksine gündemin bizzat içinde olmak istiyor. Paydası olduğu toplumun magazin, moda vs. kültüründe var olma mücadelesi veriyor.
Olayları sadece “kavramlar” üzerinden değerlendirerek; muhafazakârlık, magazin ve moda kelimeleri üzerinden yargılama yaparak talepleri görmezden gelmenin anlamsızlığını tartışırız elbette. Lakin hiç birimiz; toplumsal bir isteğin -hele de bunun sahibi kadınlarsa- görmezden gelerek, sınırlar çizerek engel olamayız.
Hiçbir şey sunmayarak sadece yapılanları eleştirenlerin de argümanlarını samimi bulmuyorum açıkçası. Bugün muhafazakâr kadın meslek seçiminde, eş seçiminde, giyim tercihinde kendine çizilmiş sınırları sorguluyor, zorluyor. Ve o kadar güçlü bir var olma ve yaşam isteği ki bu, İslamofobi’ye inat hızla büyüyor.
Erkeklerin iktidar savaşı uğruna cehenneme çevirdiği dünyayı, kadının yaşam isteği canlı ve renkli tutuyor.
Muhafazakâr kadın artık sporda, sanatta, tasarım da hayatın her alanında olma mücadelesinde. Bu mücadele, bugün dünya markalarının stratejilerini değiştirmek zorunda bırakmıştır. Bu korkulacak bir şey değil, aksine mutlu olmamız gereken bir durumdur.
Nihayet sorguladığım ve eleştirdiğim bu duruma kendi adıma katkı sağlama imkânım oldu. 5 Nisan Çarşamba günü sizlerle çok renkli, çok güzel bir dünyayı paylaşacağım. Hayalini kurduğum projemi hayata geçirmem konusunda bana imkân tanıyan Hürriyet Dijital İçerik Direktörü Ercüment İşleyen’e ve Vuslat Doğan Sabancı’ya çok teşekkür etmek istiyorum.
Çarşamba günü buluşmak üzere…
Paylaş