Paylaş
Kendimi kötü hissetmedim değil. Annem de bize, “Hadi artık, iyi kötü birine ‘Evet!’ deyin” diyerek sık sık bu tarz söylemlerde bulunur.
Neden böyleyim bilmiyorum, söz konusu Evet/ Hayır olunca direk kararsıza bağlıyorum. Ben mi suçluyum yoksa beni ikna edemeyenler mi bilmiyorum. Kadın olmanın verdiği karmaşık durumun da etkileri var sanırım.
Gönlüm “Evet” demekten yana Ahmet Hakan. “Bizim, Başkanlık Sistemi olan ülkelerden neyimiz eksik?” diye düşünmüyor değilim. Bürokrasi kalksa, milletvekilleri tam anlamıyla siyaset yapsa, bakanlar parti baskısı altında ezilmese güzel olmaz mı?
Sistemi inceledim, dinledim gayet anlaşılır. Nerede takıldığıma gelince, sisteme değil kendimize güvenmiyorum ben. Sorun sistemde değil bizde yani. Başkan olacak kişinin parti genel başkanı olması dolayısıyla milletvekillerini belirleyecek olması, başkan olduktan sonra tüm üst bürokrasiyi ve bakanları belirleyecek yetkide olması bizi bozar diye düşünüyorum.
Çünkü, bir işe girmek için politikalarını benimsemediği hâlde iktidar partisine üye olmayı “normal prosedür” olarak görüyoruz.
Çünkü Tayyip Bey’e şirin görünmek, makam sahibi olmak için gözünü kırpmadan arkadaşının kuyusunu kazan insanların yaptıklarını “rekabet” olarak değerlendiriyoruz.
Vatandaş olarak kırk fırın ekmek yememiz gerek ki, sistemleri sindirebilelim.
Geçenlerde Tayyip Bey’e, CNN Türk ve Kanal D ortak yayınına katılarak verdiği üç mesajdan dolayı teşekkür etmiş ve “Zaman zaman eleştirsem de seviyorum bu adamı.” demiştim. Bu sözlerimden referandum kararımın “Evet!” olarak açıkladığım algısı nasıl oluştu, bilmiyorum.
Kimsenin ayarlarıyla oynamak gibi bir isteğim yok ama bu kadar düz mantığa da karşıyım. Tayyip Bey’i severim, doğrudur; ama sevdiğimiz her insanın her dediğine Evet demek zorunda değiliz.
Tayyip Bey ile aramızda seviyeli bir Cumhurbaşkanı-vatandaş ilişkisi var bizim. Makamı için kendisini sevmemi istemeyeceği gibi, ben de oyum için sevilmek istemem açıkçası.
Paylaş