Paylaş
Kadınlar nasıl taleplerle geliyor?
Hep bir ağızdan, “Bizlere, çocuklarımıza, kızlarımıza örnek olacak rol modelleri anlat, onların hikâyelerini paylaş, çok acı var bu ülkede. Ama bizim güzel şeyler duymaya da ihtiyacımız var...” diyorlar.
Elimden geldiği kadar, bu ülkede fark yaratan kadın rol modellerine de yer vermeye çalışacağım.
İşte onlardan biri, huzurlarınızda Ayşegül Güzel.
Para yerine zamanın kullanıldığı, yetenek ve tecrübelerin paylaşıldığı bir topluluk kurdu: Zumbara.
Şu an Türkiye’de 35 bin kullanıcısı var!
35 bini kişi, yeteneklerini ve tecrübelerini kendi aralarında değişiyor.
Çok acayip değil mi?
Paranın lafı yok.
Takas edilen “zaman” ve “tecrübe”.
Sen birinin köpeğini gezdiriyorsun bir saat, o da sana kitap okuyor bir saat.
Boğaziçi mezunu çok sıkı bir girişimci Ayşegül Güzel.
Sahici, zeki ve samimi.
Babası hâkim olduğu için Türkiye’nin bir sürü kentinde yaşamış, kendisini “Anadolulu” olarak tanımlıyor.
Gelin, hikâyesini onun ağzından dinleyelim...
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
NE YAPTIĞINIZDAN ÇOK NASIL YAPTIĞINIZ ÖNEMLİ
Zumbara’nın kurucususunuz. Nedir bu Zumbara?
-Zumbara, para yerine zamanın kullanıldığı, yetenek ve tecrübelerin paylaşıldığı bir topluluk. Zumbara, “zaman bankası” sistemini kullanıyor. Dünyada 36 ülkede uygulanıyor. Ben İspanya’da denk geldim ve çok etkilendim. O dönem Barcelona’da yaşıyordum, kendi mahallemde uygulanıyordu. Ama daha basit bir şekilde. Kâğıt-kalemle işleyen bir sistemdi...
Biri “Ben senin bebeğine bakayım” diyor, öbürü de “Yaşasın! Ben de senin çimlerini biçerim!” mi diyor? Böyle bir hizmet değiş tokuşu mu?
-Aynen öyle! Ben de gittim, yapabileceklerimi saydım: “İngilizce pratik yapabilirim”, “Yaşlılara alışverişlerinde yardım edebilirim”. Gerçekten de birileriyle İngilizce pratik yaptım, benim mahallemde oturan biri de bana photoshop öğretti. Bence müthiş bir sistem! Kendi kendime, “İnternet ve Facebook tarzı sosyal ağlarla gençlere de ulaşsa ve yaygınlaşsa harika olur!” dedim. Çünkü İspanyada daha çok yaşlılar kullanıyordu.
Siz o dönem İspanya’da ne yapıyordunuz?
-İnovasyon danışmanlığı. Ama bu zaman bankası sistemini internet üzerinden yapmak beni çok heyecanlandırdı.
Amaç neydi? Hayatta paradan önemli şeyler olduğunu insanlara göstermek mi?
-Hem öyle hem de benim kurtuluşum olacaktı. Barcelona’nın ‘cool’ bir şirketinde çalışıyordum ama mutsuzdum. Bana heyecan verecek bir şey yapmak istiyordum. 2010’da Türkiye’ye dönüş yaptım. Ve bütün enerjimle Zumbara’ya daldım. Programlaması Hindistan’da yapıldı. Sonra yavaş yavaş hayata geçti. 5 yıldır faaliyetteyiz...
Ne ölçüde bir büyüklüğe ulaştı? Kaç kişi dahil şu an bu sisteme?...
-Şu an 35 bin kullanıcısı var! 500 saatlik “servis değişimi”ne ulaşabiliyoruz.
Oooo büyük bir rakam!
-Evet. Bir de İspanya’dan farklı olarak -orada en çok yaşlılar kullanıyordu, Amerika’da da öyle- Türkiye’de gençler, yeni mezunlar ve 30 yaş üstü şirket çalışanları daha çok ilgi gösterdi, bize üye oldu...
Türkiye’de verilmek istenen ilk 5 hizmet, sizin deyiminizle “servis değişimi” nedir?
-Teknoloji çok fazla, bilgisayarda bir şey öğretmek istiyor insanlar. Sonra yabancı dil ve müzik var. Yoga hocaları her hafta düzenli zumbara yoga veriyor. Kadıköy’de, Galata’da ve Ankara’da. Zumbara başka bir dünyanın ve değer sisteminin de var olduğuna inanan bir grup insandan oluşuyor. Bazen biriyle oturursunuz, “Allah Allah, ben bu adamı yıllardır tanıyor gibiyim!” dersiniz. İşte bu! Her birimizin benzer ortak değerlere sahip olma gerçeğinden bahsediyorum. İşte biz böyle bir ekibiz. İnsanları çeken şey de bu aslında. Şöyle feedback’ler alıyoruz: “Bunca yıl iyiliğimden dolayı enayi damgasını yedim. Ama Zumbara’ya girdiğimden beri enayi olmadığımı anladım. Benim gibi düşünen bir sürü insan varmış!”
Her şey beklediğiniz gibi mi gelişti? Sizi neler şaşırttı?
-Bu kadar geniş kabul göreceğini beklemiyorduk. İnsanların bu kadar “verici” olacağını da bilmiyorduk. Bir başka şaşırtıcı şey de, Türkiye’deki “zaman bankası” sistemi içinde vermek isteyenlerin sayısı, almak isteyenlerden daha fazla. Herkes bunun tersi olur zannediyordu...
Bayağı iyi kalpli bir ülkeyiz desenize!
-Evet! Bazı profiller var, bakıyorsunuz vermiş, vermiş ama hiç alamamış. Bazen öyle mektuplar alıyoruz ki, “İlk defa istemeyi Zumbara’yla öğrendim!” yazıyorlar. Bir de tabii sürdürülebilir bir sistemin bu kadar zor kurulacağını bilmiyorduk. Zumbara’nın esas niyeti, topluluk hissiyatını pekiştirmek.
BİRBİRİMİZE GÜVENMİYORUZ
Son zamanlarda buna kafayı taktım! İnsanların birbirinin iyi niyetine güvendiği zaman, her şeyin mümkün olabileceğine inanıyorum. En büyük eksikliğin de güvendiği bir topluluğa ait olmama
hissi olduğuna düşünüyorum.
ZUMBARA NASIL İŞLİYOR?
Mesela pilates dersini aldıktan sonra, zumbara.com’a giriyorum, dersi veren kişiye bir saat yolluyorum. O bir saat onun kumbarasına giriyor. O bir saatle istediği herhangi bir şey yapabilir. Gidip başka birinden, mesela sizden gelip röportaj dersi alabilir, böyle işliyor sistem.
YAVAŞLA!
Bir de minik bebeğiniz var. Her şeyi bir arada yapmayı beceren “süper kadınlar”dan mısınız?
-Bir dönem öyle oldum ama artık olmak istemiyorum. Yemek yiyorsam, sadece yemek yiyeyim. Yavaşlamaya ihtiyacım var.
Girişimci kadınlara öneriniz?
-İmkânsız hiçbir şey yok! Bence ne yaptığımızdan çok, nasıl yaptığımız çok önemli.
Paylaş