Florence Nightingale’ciler, başhekiminden doktoruna, hemşiresinden kapıdaki görevlisine kadar gerçekten dünya tatlısıydı.
Teyzenin arkasından bir su dökmedikleri kaldı.
“İhtiyacın olursa mutlaka ara, bizi unutma” dediler.
Bizim taksi ufukta kayboluncaya kadar arkamızdan el salladılar.
Allah kimseyi hastaneye düşürmesin ama düşürürse de böyle bir hastaneye, böyle sağlıkçıların eline düşürsün.
Yolda cebinden minik pembe bir ayı çıkardı, “Bak, kızının uğur olsun diye verdiği ayı” dedi. Gerçekten de Alya vermişti o ayıyı Zehra Teyze’ye, cebinde taşıyormuş meğer, gülümsedim.
Sonra Taksim İlk Yardım Hastanesi’nin arkasındaki evine geldik.
Bodrum katına inmek kolay değil tabii, bir sürü basamakla yerin altına iniyoruz.
Dura kalka başardık.
Şu anda
Doktorum Evde Bakım Hizmetleri devrede, sağ olsunlar
Zehra Teyze’nin evine yatak kurdular. O arkası kalkan hastane yataklarından. Genel olarak sağlığı iyi ama yürümeyi ve merdiven çıkmayı yeni öğrenen bir bebek gibi. Dolayısıyla, yalnız yaşamasına imkan yok, bir süre ona refakat edecek birileri gerekiyor,
Doktorum Evde Bakım Hizmetleri de bir 15 gün daha ona her 12 saatte bir hemşire gönderecek, Allah onlardan razı olsun. Şekeri de ilaçla düzeltileme-di, insüline başladı, o genç hemşireler ona insülin iğnesi de yapacaklar.
Beni tabii bir korku aldı, 15 gün sonra ne olacak bu kadına diye.
Bu sabah bir de demesinler mi,
“Bazı şeyleri unutuyor acaba Alzheimer başlangıcı mı?” Ölüyorum filan zannettim.
Neyse ki,
Florance Nigtingale’nin nöroloklarından Uzm. Dr. Figen Hanağası bu teşhisi koyabilmek için birtakım testler yapıldığını anlattı, öyle cırt diye kimse kimseye Alzheimer’sın diyemiyormuş. Sonra Zehra Teyze’ye bazı sorular sordu.
“Başbakan kim?” Bizimki sektirmedi,
“Tayyip Erdoğan” dedi,
“Kiminle kavgalıydı?” “Baykal” dedi, ekledi:
“Ama o gitti.” “CHP’nin başkanı kim?” “O gözlüklü çocuk.” “Biz neredeyiz?” “Evladım niye böyle tuhaf sorular soruyorsun hastanedeyiz, dizime protez takıldı ya...”Sonra kimsenin şüphesi kalmadı ki, Zehra Teyze’nin kafa yerinde.
Öyle yaşlılar yurdu ya da bakımevi gibi bir yere gitmek istemiyor.
Bundan sonra ona ne olacağıyla da nedense ilgiliyim,
“Tamam bitti bu iş” diyemiyorum bir türlü, zannedersin teyze benim çocuğum.
Hastane yatağı da, tam o bodrum katındaki pencerenin altına kuruldu.
Ben evden ayrılırken, sokakta top oynayan çocuklara, bir köşede uyuyan köpeğe, lastik atlayan kızlara bakıyordu. Huzurluydu.
CENGİZ KUDAYFlorence Nigtingale’den çıkarken
Cengiz Kuday’ı gördüm.
Ve çok tuhaf...
Birden koşarak boynuna sarıldım...
Uzun zamandan beri görmediğim, özlediğim birine sarılır gibi...
Neden öyle yaptığımı bilmiyorum, biraz da utandım sonra, laubali mi davrandım acaba diye. Ama sonra kendimi affettim çünkü
Kuday, bu ülkenin gelmiş geçmiş en iyi beyin cerrahlarından biri ve benim annemin (de) hayatını kurtardı...
Demek ki minnet böyle bir his. Hiç geçmiyor.
Pembebulutlar
PEKİ Zehra Teyze’den sonra soluğu nerede aldım?
House Cafe’de.
Özlem’le buluştuk.
Özlem, yarın
Hürriyet Cumartesi’deki röportaj konuğum.
Hafta içi bu aralar sürekli
Yarım Kalan Hayatlar yazıyorum, evet bir tür hayır işi, benimle
“Mother Theresa oldun!” diye dalga geçenler, hatta sıkıcı olduğumu söyleyenler bile var, size baygınlık gelmesini istemiyorum, o yüzden bundan böyle cumartesileri de seks yazacağım. Benim için ikisi de aynı derecede önemli. Üstelik seks okumak eğlenceli ve öğretici. Geçen haftaki orgazm olamadığını söyleyen okurumdan sonra, bir sürü mail aldım. Biri de
Özlem’dendi. Haziran ortasında bir internet sitesi açmış. Çok yeni.
Pembebulutlar.com. 40 çeşit ürün ithal ediyor. Ne mi bu ürünler?
Seks oyuncakları.
Türkiye’de başka bu tür siteler de var, ama hepsinde şuh kadınlar, pornografik görüntüler, kısacası erkeğe hitap ve hizmet eden görseller var.
Özlemse kadınlara çalışıyor!
Bu ürünlerin hepsi kadınlar için.
Seksten daha fazla zevk almak ve eğlenmek için.
Doğrusu ben de
House Cafe’ye giderken biraz tereddütlüydüm, “Bakalım nasıl biri çıkacak?” diye, tuhaf geliyor ya insana başta böyle bir iş. Karşımda
9 Eylül Ekonomi mezunu bir kadın, kocası bir bankanın üst düzey yöneticilerin-den, sizin gibi, benim gibi biri, 8 yaşında bir oğlu var. Yarın bu işe neden kalkıştığını okuyacaksınız.
Yanında kocaman bir çanta vardı, tek tek ürünleri çıkardı.
Aman Allah’ım o kadar şıklardı ki, çığlık attım!
Bir kere hiçbiri penise benzeyen şeyler değil, o tür vibratörler eskide kalmış, işler almış başını gitmiş, şimdikiler rengarenkler, farklı boyuttalar, hepsi
New York’ta
MoMa’da satılan tasarım objelerine benziyor. Pilli olanlar var, partnerinizle birlikte kullanabilecekleriniz var, Sex and the City’de görülmüş modeller var. Cafe’de yemin ederim herkes gördü, gördüğünün ne olduğu anladı ama kimse
“Aaaa ne iğrenç!” demedi.
Sadece biri,
“Bunların yakında konuşan modelleri çıkacak!” dedi.
Daha fazla detay için yarın
Özlem’in röportajını okuyun...