Paylaş
Kabataş’ta 70-100 kişilik grup tarafından dövüldüğü, tartaklandığı ve üzerine çiş yapıldığı iddia edilen başörtülü Z.D.’yle ilgili...
Biliyorsunuz, ortada ne kamera kayıtları var ne de bir tanık.
Biz ne öğrendiysek Elif Çakır’ın Z.D. ile yaptığı o röportajdan öğrendik.
Bir de tabii Başbakan ikide bir bunu kullanıyor.
Ne var ki, Başbakan, Dolmabahçe’de camide içki içildiğini de söylüyor, ama müezzin, “Ben din adamıyım, yalan söyleyemem, camide içki içen kimseyi görmedim” diyor.
Kamera kayıtlarını izleyen büyükelçiler de, “İçki içildiğini görmedik” diyorlar.
Yani...
Flu bir takım argümanların arasında, Z.D. olayının üzerinde de bir “bilinmezlik bulut”u var.
GÖRÜNTÜLER NEDEN ÇIKMADI
Böyle bir şey, gerçekten yaşandı mı, yaşanmadı mı?
70-100 kişi, gerçekten bu başörtülü 25 yaşındaki anneye saldırdı mı?
Kamera görüntüleri yok mu? Varsa neden çıkmadı?
Bu sözü edilen güruh, niye tuhaf kıyafetler içindeydi?
Kim bunlar? Yaz günü neden eldiven giymişlerdi? Hadi diyelim ki eldivenleri vardı, neden yarı çıplak dolaşıyorlardı? Kafalarında da bantlar neyin nesiydi?
Neden bir tek kişi bile çıkıp, “Evet ben tanığım, tüm bunlar yaşanmıştır” demedi?
Söz konusu olayda, bahsi geçen bir yaşlı adam ve çocuk daha vardı, engel olmaya çalışırken onlar da tartaklanmışlardı, onlara ne oldu?
Saldırganlara karşı dava açıldı mı, açıldıysa kime karşı açıldı?
Benim kafam düz çalışır.
Ben ilk gün de yazdım Elif’e, eğer bu ülkede herkes için daha fazla hürriyet istiyorsak, beni de Z.D.’yle röportaja götür, birlikte gidelim diye.
Ama hiçbir gelişme olmadı.
BALÇİÇEK İKNA OLMUŞ
İşte dün...
Yine aradım.
Elif demesin mi?
“Ben Z.D.’yle iki kişiyi görüştürdüm” diye.
“Nasıl yani?” dedim, “E ben rica ettim, başkasını mı götürdün!”
“Aradım sana ulaşamadım” dedi. Ben de, “Hürriyet’in santralını arasan beni bulurlardı ya da bana bir mesaj atsaydın, tweet atsaydın” dedim.
Bir şeyler söyledi, ama insan karşısındakine, “Niye beni değil, bir başkasını tercih ettin?” de diyemiyor, etmiş işte.
“Peki kiminle gittin?” dedim.
“Balçiçek İlter’le” dedi.
“Uzun uzun konuştu Z.D.’yle. Hem başına gelenleri dinledi, hem de onu ekrana çıkarmak için ikna etmeye çalıştı ama olmadı, kabul ettiremedi” dedi.
“Ama bir şey yazmadı!” dedim.
“Köşesi yok ki yazacak!” dedi.
“Peki diğeri kimdi?” dedim, “Sezgin Tanrıkulu” dedi, “O da telefonda geçmiş olsun dileklerini iletti... Yanlış anlama, ben seninle de konuşmasını isterim. Keşke çıkıp bütün kamuoyuna başına gelenleri açık açık anlatsa. Senin için bir daha deneyeceğim...”
Biraz sonra haber geldi: “Yüzde 99 tamam! Kabul etti. İki saat içinde konuşacaksın, hazırlan!”
Gazetecilik sezgisi, nedense pek sevinemedim, olumlu bir cevap alamayacağımı hissettim. Yanılmamışım.
Nitekim Elif birazdan aradı, “Maalesef kabul etmiyor” dedi, “İkna etmeye de çalıştım, ama ruh hali kaldırmıyor. Travma yaşıyor”.
Sonra Balçiçek’i aradım.
“Z.D.’yle görüşmüşsün, sen bu konuda ne düşünüyorsun? İkna oldun mu?” diye sordum.
“Yüzde yüz!” dedi.
“Gerçekten mi?” dedim.
“Evet” dedi.
Ve anlattı:
“Perişan haldeydi. Çaresizliğini gördüm ben. Kayınpederinin yanında nasıl konuşamadığını, kem küm ettiğini. Eşine bile bir takım şeyleri söyleyememiş düşün. Onları anlamamız çok kolay değil. Ama şurası açık: Bu, bir nefret suçu ve işlenmiş! Ben sonuna kadar ikna oldum. Tamam, kimseye kefil olma durumumuz yok ama çok netim bu konuda. Halini gördüm. Çocuğuna dokunurken bile zorluk çekiyor” dedi.
BU BİR NEFRET SUÇU
“Peki o güruhun kılığının kıyafetinin tuhaflığına ne diyorsun?” dedim, “Yarı çıplak ama deri eldivenli adamlar, bana film karesi gibi geldi de...”
“Beni o andaki kitle psikolojisi ilgilendiriyor. Ben bunu bir kadın sorunu ve nefret suçu olarak değerlendiriyorum. Ve kesinlikle yaşanmış. Nasıl hayatını kaybedenlerinki, gözleri çıkanlarınki, kafaları patlayanlarınki nefret suçuysa, bu da öyle. Ben polis şiddetinin ne olduğunu gördüm, gaz da yedim. O olayların yaşanmış olması, bunun da yaşanmış olduğu gerçeğini değiştirmiyor” dedi.
“Sen onunla konuştuktan sonra, hadi köşen yok, niye Twitter’a yazmadın? Hâlâ soru işaretleri var ve Z.D.’yle konuşan ikinci gazetecisin!” dedim.
“Twitter’a yazmadım ama ekranda konuklarla konuşurken Z.D.’yle görüştüğümü anlattım” dedi.
Z.D.’YLE KONUŞMAK İSTİYORUM
Olan biten budur.
Ben hâlâ Z.D.’yle konuşmak istiyorum.
Z.D.’nin kayınpederini de aradım... Ama ulaşamadım. Elif’in anlattığına göre, kayınpederi Osman Develioğlu televizyondan çağrı yapmış, “Gören varsa, tanıklık yapması insanlık borcudur” diye. Ben de Osman Bey’e sesleniyorum.
Siz de lütfen Z.D.’yle görüşebilmem için yardımcı olun.
Çünkü ben herkes için hürriyet istiyorum.
Günlerdir Gezi tanıklığı yazıyorum, Z.D.’nin konuşmasının da çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Paylaş