Paylaş
Hemen Dorsay’ı aradım, doğru mu diye sordum. Yakalamışken Fazıl Say meselesine de daldım...
Sizinle yaptığımız röportaj sonunda Sabah’la ilişkiler kopma noktasına gelmiş, onlarla aranız bozulmuş. İnşallah öyle değildir. Çok üzülürüm. Birinci elden sorayım dedim: Doğru mu?
- (Gülüyor) Valla, bana söylemişlerdi zaten, “Ayşe Arman’la konuşmak her zaman risklidir” diye uyarmışlardı. Ama hayatta bazı riskleri almak gerekiyor! Bu işin esprisi tabii...
Peki gerçek ne?
- Aslına bakarsan, bilmiyorum. Ben de senin gibi, o haberi Medyatava’da okudum. Sabah’a da açıp, “Beni almaktan vazgeçtiniz mi?” diye sormadım, soracak halim de yok. Zaten hemen dönmek gibi bir niyetim de yok. Ama bu, ne bir kapris ne de naz. Ben kendi ilkelerime göre davrandım. Onlar önce, “Sizsiz hayatta olmaz!” dediler ama sonra ses seda çıkmadı. Dolayısıyla, Medyatava’da çıkan haber doğru da olabilir, olmayabilir de. Ama Sabah’ta olsam da olmasam da, kimse benim başka bir gazeteciye fikirlerimi özgürce söylememi engelleyemez. Tamam maaşla çalışan bir yazarım, bir tür memurum ama düşüncelerimin özgürlüğü tümüyle bana ait!
Sizi bu kadar neşeli görmek ne güzel! Emek tartışmasında son durum nedir? Yürüyüşler, protestolar işe yaradı mı?
- Soyut da olsa, hâlâ bir umut var. Bir kesimin, bu kadar gürültü koparabildiği dünyada görülmüş şey değil. Yurtdışındaki salonların nasıl kurtarıldığı yayınlandı ama onlarda bu kadar büyük bir harekete gerek kalmadı, çünkü o ülkeler bize göre daha uygar. Sorumlu makamlar, o salonların yıkılmasından zaten rahatsızdı, halka kulak verdiler ve o salonlar kurtarıldı. Türkiye’de maalesef olamıyor. Kültürün başındaki insanlardan, Emek konusunda bırakın desteği, bir anlayış bile gelmedi.
KÜLTÜR İNSANLARI ORADAYDI
Yani umutlu değilsiniz öyle mi?
- Umutlu değilim ama gururluyum. Müthiş bir destek aldık. Özellikle de sanatçılara müteşekkirim. Hülya Koçyiğit ve Nejat İşler’in yaptıkları konuşmalar o kadar güzel ve içtendi ki. Kenan İmirzalıoğlu’ndan Nurgül Yeşilçay’a Cem Yılmaz’dan Mert Fırat’a kadar bütün o ünlü oyuncuların destekleri, konuşmaları ve sözleri son derece hoştu. Tüm o ekibin içinde İslami kanattan bilinen İsmail Güneş de ordaydı. O da beni çok mutlu etti. Bu konuda ayrım da kalmadı. Bu insanların hepsi, gerçek anlamda “kültür insanları”. Ve bu girişime karşı çıkıyorlar. Emek, her şeye rağmen yine de yıkılacak belki ama yeni yapılacak komplekse aydın kesimin ayağını bile atmayacağını inanıyorum.
BEKLENTİLERİ AŞAN PROTESTO
Bir önceki röportajınızda, “Genç starlar, dizi çekmekten Emek’i savunmaya fırsat bulamıyorlar” demiştiniz. Son protestoda yer aldılar...
- Evet, çok teşekkür ediyorum buradan o arkadaşlara. Yaptığımız söyleşi sonrasındaki pazar günü muhteşem bir gösteri oldu. Dolayısıyla, beklentilerimi aşan bir biçimde protesto olayı benimsendi. Bunu hakikaten demokrasimize bir katkı olarak görüyorum.
Herkes gibi ben de bu konuda pek çok televizyon programı izledim. Bir tanesinde, zaten binanın yıkılıp yeniden yapılması gerektiği söylendi. “O kadar eski ve köhne ki” dendi...
- Tamamen yanlış. Emek, kendi ayakları üzerinde rahatlıkla duruyor, durabilirdi de. Bunun etüdü yapılmış, ekspertiz raporları da var. Pekâlâ kurtarılabilirdi. Bu, tamamen bir “rant operasyonu”. İtibar etmeyin o söylenenlere...
Fazıl Say’ın cümlesi çirkin ama hoş görülmeliydi
Fazıl’ı Mozart’a benzetiyorum. Mozart da, çocuksu, küstah, provokatör, tahrikçi ve edepsiz bir adamdı...
Fazıl Say konusunda siz de görüşlerinizi belirttiniz. Ama deniyor ki, mahkûmiyet kararı, Ömer Hayyam’ın şiirini retweet ettiği için değil, Twitter’a “Bilmem fark ettiniz mi, nerde yavşak, adi, hırsız, magazinci, şaklaban varsa hepsi Allahçı” yazdığı içinmiş...
- Dün Taha Akyol yazdı. Haklı. Söz konusu cümle çok ağır bir cümle. Tüm inananlara, müezzinlere, namazında niyazındakilere hakaret unsuru taşıyor. Fazıl Say’ın bu tür cümlelerinin arkasında değilim. Hiçbir zaman da olmadım. Hep söylemişimdir, dindar olmasam da, inanca son derece saygılı biriyim. Ama öte yandan, insanların fikirlerini de özgürce ifade edebilmelerini sonuna kadar savunuyorum. Dün Hıncal Uluç yazdı. O Fazıl Say’ın müziğimize olan katkısını bilir. Evet, “fikir özgürlüğü” diyoruz. Ama fikir özgürlüğü dine, inanca uyarlanabilir mi, şüpheliyim. Gerçekten inanmış biri, dogmasının, inancın tartışılmasına, irdelenmesine, mizah unsuru olarak kullanılmasına tahammül edebilir mi? Tamam edemeyebilir ama bir yere kadar. Biz, İslami rejimle yönetilen bir ülke değiliz. Herkesin inanç özgürlüğü var ama rejimimiz de laik cumhuriyet rejimi. Fazıl Say’ın müziğe katkıları da ortada. Bunları bilen ve değerlendirebilen bir yargıcın beraat kararı vermesini beklerdim. Karşılığı 10 ay hapis olmamalıydı...
Dünyanın en iyi piyanistlerinden biri olması ona insanların inançlarını aşağılama, hakaret etme hakkı verir mi?
- Bakın söylüyorum, laf çok çirkin. Ama şu da var: Ben Fazıl Say’ı Mozart’a benzetiyorum. Mozart da çocuksu, küstah, provokatör, tahrikçi ve edepsiz bir adamdı. Mozart tüm bu sıfatları taşıyordu ama o kadar iyi müzik yapıyordu ki, yaşadığı imparatorluk bile onu olduğu gibi kabul etti. Üstelik o zamanlar fikir özgürlüğü de yoktu. Mozart’tan 300 yıl sonra aynı tarz bir sanatçıyı -dikkatinizi çekerim Fazıl eşittir Mozart demiyorum ama o çapa yaklaşan bir sanatçıyı- her şeye rağmen hoşgörüyle karşılamalıyız.
Paylaş