Yeni bir aşk değil, yeni bir hayat seçtim

Kolay bir röportaj olduğunu söyleyemem. Kolay bir adam değil Neco çünkü.

Haberin Devamı

Nevi şahsına münhasırlardan.

Hem de sıkı olanlarından.

Ama Allah’ı var farklı ve özel bir adam.

*

Birinci gün uçak yoktu, daha doğrusu "Gel havaalanında bekle" dediler, "Yer açılırsa binersin." Açılmadı, olmadı, uçamadım./images/100/0x0/55ea4c03f018fbb8f876b04a

İkinci gün, uçakta yer açıldı ama bu sefer Dubai uçağı rötar yaptı, İstanbul’a geç ulaştım, günde tek sefer yapan Bodrum uçağını kaçırdım.

İstikamet İzmir.

Allah’tan İzmir büro var, karayoluyla iki buçuk saatte Bodrum’a ulaştık.

Neyse laf uzatmayayım, bu röportaj için dört farklı uçağa bindim, 10 saat uçağın içinde kaldım 24 saat de uykusuz.

Aynı gün geri dönmek zorundaydım, çünkü kızımın mor dinazor Barney Show’u vardı.

Ama bütün bu yorgunluğa değdi.

Neco’yu yakından tanıdığıma çok sevindim.

*

Neco kibar, zarif, net, ne istediğini bilen, tuttuğunu koparan, biraz ters, cins ama son derece hoş biri.

Esprili, zeki, derin ve birikimli.

Her şeyi bilen adamlardan.

Ve her şeye karışan.

Ama şeker karışıyor.

İnsan kızamıyor. Yediğin balığa bile karışıyor. "Ama dil balığının havyarı en güzel yeridir, altındaki beyaz eti de unutmayın, Dubai’de bulamazsınız" filan diyor.

Saçları uzamış, biraz güneşte yanmış, Bodrum’da herkesle selamlaşıyor, şakalaşıyor, çok neşeliydi yani.

Dünya güzeli yeni teknesine götürdü bizi.

10.5 metrelik sevimli bir şey.

Heyecanlıydı özellikle tekneyle ilgili planlarını, hayallerini anlatırken.

Aslında bana yeni hayatını anlatıyordu.

Asıl peşinde koştuğu oydu.

Röportajın sorusu işte bu noktada doğuyordu:

İnsanın istediği zaman, yeni bir hayat isteme hakkı var mıydı?

Neco’ya sordum cevaplar aşağıda...

Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

- Çok iyiyim, çok mutluyum. Kendimi yenilenmiş hissediyorum. Yaşama yeniden başlamış gibiyim.

Vayyyyy. Aşk nelere kadir!

- Yanılıyorsunuz, sebebi aşk değil. Ben yeni bir aşk değil, yeni bir hayat seçtim...

Pardon, eski hayatınızın nesi vardı?

- 32 yıl boyunca karıma ve çocuklarıma karşı bütün sorumluluklarımı yerine getirdim. Ama son iki sene, benim için ölümdü. Arkadaşlarımdan birkaç tanesi de, zaten terki dünya ettikleri için, konuşacak adam dahi bulamıyordum. Kendi evimde hapis olmuş bir haldeydim. Biraz daha o halde yaşasaydım ölürdüm. Ben, kendimi tercih ettim. Anlatabiliyor muyum? Beni bıraksınlar diyorum. Farz edin ki, Dalaylama’nın müridi olmaya Tibet’e gittim...

Evdekiler farkında mıydı yaşadığınız bu travmanın?

- Kızlarım farkındaydı. "Babamız her an böyle bir şey yapabilir" diye düşünüyorlardı. Ama kondurmuyorlardı: "Yok, yok yapmaz!" Durumun farkında olmayan tek kişi Oya’ydı. Oysa, ben tarifi olmayan bir depresyona içinde boğuluyordum. "Acaba, kalbimde mi bir şey var?" diye anjiyo bile yaptırdım. Daralıyordum, nefes alamıyordum. Ki ben kendime o kadar iyi bakarım. Ama ne zaman Bodrum’a gelsem düzeliyordum, yeniden hayata dönüyordum.

E karınıza söyleseydiniz ya, "Gel burada yaşayalım" diye...

- Söylemediğimi nereden biliyorsunuz...

NE ORTA YAŞ KRİZİ NE DE ANDROPOZ
/images/100/0x0/55ea4c03f018fbb8f876b04c
Peki neydi bu yaşadığınız, "orta yaş krizi" ya "andropoz" filan mı?

- Siz gençler hep böyle yapıyorsunuz! Her şeyi bildiğinizi sanıyorsunuz. Niye orta yaş krizi ya da andropoz olsun? İnsan, asıl 40’ından sonra yaşamaya başlıyor. Daha önce farkına varmadığı şeylerin ancak o yaştan sonra farkına varıyorsun...

Epey zaman almış bir takım şeylerin farkına varmanız! Adama sorarlar, 32 yıl boyunca aklınız neredeydi diye. Ben de soruyorum...

- Biz erkeklerin uymak zorunda kaldığı bazı davranış biçimleri var. İster toplumsal miras deyin ister sorumluluk deyin. Aile olmak, çocuk sahibi olmak, onları iyi yetiştirmek, onların hiçbir şeyden mahrum bırakmamak vesaire vesaire. Kendini öyle bir kaptırıp gidiyorsun ki, ne zamanın ne de yaşamın nasıl hızla akıp gittiğinin anlayamıyorsun. Ve bir an geliyor, balatalar patlıyor. İşte o zaman, "Peki ben ne olacağım?" diye soruyorsun. Ben de bunu yaptım işte. Evimi terk ettim, kendime yeni bir hayat seçtim. Her şeyi bıraktım, sadece kendimi alıp gittim.

Ya bütün bunlar numaraysa, her şey yeni bir kadın içinse, ağzı laf yap biri olarak hikayeyi allayıp pullayıp, bize satıyorsanız...

- Valla, yapabileceğim bir şey yok. Kendi hikayemi anlatıyorum. Siz neye inanmak istiyorsanız ona inanacaksınız...

Demin "Konuşacak insanım bile kalmadı!" dediniz, bana çok dokundu...

- Ama gerçek bu. Bütün sevdiğim arkadaşlarımı kaybettim. Bir tanesi Cenk Koray’dı. Her günümüz, her saatimiz birlikte geçerdi. Her şeyi derinlemesine konuşabileceğim bir insandı. Ama işte, o da beni bırakıp gitti. Yalnız kaldım. Magazin hayatlardan, İstanbul dedikodularından, entrikalardan, yalnızca markalardan söz eden insanlardan yıldım. Oysa, burada, daha sahici ilişkiler yaşabiliyorum, sohbet edebiliyorum, sinemaya gidiyorum, okey oynuyorum. Beraber yemek yiyip kafa çekiyorum, meyhaneye gidiyorum...

10.5 METRELİK BİR TEKNE ALDIM

Ayıptır sorması, bunları İstanbul’da neden yapamıyordunuz?

- Kiminle yapacağım? O şehirde meyhanedeki en önemli mezenin sohbet olduğunu unutmuş bir haldeydik. Bir de buradaki hayatıma bak, yeni hayatıma: Çok güzel bir tekne aldım. 10.5 metre. Önümüzdeki nisana kadar hazırlıkları var, karaya çekilecek, içinde bir takım ufak değişikler yapacağım. Sonra kendi kafama göre yaşanır bir hale getireceğim. Sonra da ver elini adalar, Gökova, her yeri gezeceğiz, İdil’le birlikte. Belki o koyları ve koylardaki şirin lokantaları anlatan bir kitap da yazarım...

Peki insanlar, hakkınızda konuşmaya, dedikodu yapmaya, laf sokuşturmaya başladığında ne hissediyorsunuz? Tepkiniz ne oluyor?

- Bir kulağımdan giriyor, ötekinden çıkıyor. Zaten artık hakkımda ne uyduracaklarını şaşırdılar. En taze ve en abuk dedikoduyu duymak ister misin?

ÊEvet...

- Bu yaşıma rağmen sağlıklı ve genç durabilmemi büyüye borçluymuşum. Kendi kendime büyü yapıyormuşum...

Var mıdır bu tür şeylere ilginiz?

- Parapisikolojiyle aşağı yukarı 30 senedir ilgiliyim. Bazı canlı eylemleri içinde de bulundum. Her şeyi merak eden bir adamım. Ama tabii kendime büyü-müyü yapmıyorum.

Hakkınızda çıkan haberler arasında en rahatsız edicisi hangisiydi?

- Nüket Duru’nun yaptığı densizlik...

Ama yıllar önce bu şarkıyı sahnede birlikte söylemişsiniz...

- Yalan söylüyor. Ne böyle bir şarkıdan haberim var ne de birlikte söyledik. Üzüntüm, kendisinden söz ettirmek için, eski arkadaşını müdaafa ediyor havasında bu tür numaralara ihtiyaç duyması. Ona yakışmıyor. Mahkemede hesaplaşacağız...
/images/100/0x0/55ea4c03f018fbb8f876b04e
ARAMIZDAKİ YAŞ FARKI 25 DEĞİL 19

Bütün her şey bir yana... Soğukkanlılıkla arkanıza yaslandığınızda, yaşadığınız tam olarak neydi? Siz nasıl açıklıyorsunuz?

- Hayatımın geri kalanını kendi istediğim gibi yaşamak istedim. Ve burada Bodrum’da kendimi yeniden sevmeye başladım. Bunda İdil’in payı tabii ki çok. Yaşamak istediğim hayatı, onda bulduğum için onunla birlikteyim. Ama bendeki değişikliğin sebebi yeni sevgili değil, kendi içimdeki gelişmeler. Ama gel de, bunu anlat. Bu arada İdil 35 değil, 39 yaşında. Ben de 60 değil, 58’im. Aradaki yaş farkı 25 değil, 19. İdil çok hoş bir kadın, kendine iyi bakan biri, eski voleybolcu, milli takımda forma giymiş.

Burada mı tanıştınız?

- Evet. Aşağı yukarı 1.5 sene oldu. O da İstanbul’dan bunalmış gelmiş. Yapmak istediğim ve yapamadığım bir çok şeyi İdil’de buldum. Artık sinemaya bile gidebiliyorum. Daha doğrusu, istediğim zaman istediğim her yere gidebiliyorum. Hazırlanma ve giyinme sorunu yok. Hiçbir zaman sıkmıyor, beni bunaltmıyor. Birlikte spor yapıyoruz. İçmek istediğim zaman onunla birlikte içebiliyorum, gezmek istediğim zaman gezebiliyorum. Bana son derece huzurlu bir ortam hazırlıyor.

Ondan da iki çocuğunuz olsa ve 30 yıl geçse...

- O zaman 90 yaş civarında olacağıma göre, düşünmeme gerek kalmaz diye düşünüyorum!

BANA BENZEYEN BİRİNİ SEÇMİŞSİN

Kızınızın Ayşe’nin kafasını karıştırdınız. "Erkeklere güvenilmez, hepsi sonunda terk ederler, kadınlar yalnız kalır" diye yazı yazdı. "Çocuklarıma zarar verdim" diye rahatsız oldunuz mu?

- Yooo, hayır. Onlar ayakları üzerinde durmayı çok iyi beceriyor. Hayatın içerisine zaten adım atmış durumdalar. İstediğim, kendi hayatlarıyla meşgul olmaları. Buraya gelene kadar onlarla bu konuyu, üstü kapalı şekilde pek çok kez konuştuğumuzu hatırlıyorum. O zaman benim tarafımdaydılar. Ayşe’nin bu şekilde dönmüş olması kafasındaki kavram karmaşasından kaynaklanıyor.

Nasıl yani?

- Kadın-erkek ilişkilerini daha sağlıklı bir yere oturması lazım. Hepimiz önce insanız, sonra kadın veya erkeğiz. İnsanlar birlikte yaşıyorsa, birbirine zarar vermeden, azap çektirmeden, sahiplenmeden yaşamayı öğrenmeleri gerekiyor...

Kızlarınızın sevgilileriyle sohbet eden bir baba mıydınız?

- Tabii tabii. Kızlarımın flörtlerini tanırım. Birlikte eve getirirler, yemek filan yapardık. Ayşe’nin Haşmet Babaoğlu’yla ilişkisine de hiç itiraz etmedim. Haşmet’i önceden de tanıyordum, çok klas bir adamdır. Hoş ve birikimlidir. "Yine bana benzeyen birini seçmişsin!" diye Ayşe’ye bunun esprisini çok yaptım.


BUNU YAPMASAM KENDİME İHANET ETMİŞ OLACAKTIM

Neden bu kadar acil hayatınızı değiştirmek ihtiyacı duydunuz?

- Görevlerini yapmış biri olarak artık kendime zaman ayırmak istedim. Aktif yaşayabileceğim bir 10 senem daha vardı. Bir insan bulunduğu ortamda sıkıntı ve bunalımdaysa, mecbur mu o stres içinde hayatını sürdürmeye ve ölmeye? İnsan, hür bir varlık değil mi? Çocuklarım büyüdü, 29 yaşına gelmişler, kazık kadar olmuşlar. Kimsenin bana ihtiyacı yok. Ben gidiyorum diyemez miyim? Yeniden bir hayata başlayamaz mıyım? Yanıldıkları tek konu şu: Beraber olduğum insana takıyorlar kafalarını...

Sizce neden?

- Kıskançlık. "Neco ailesini bir başkası için terk etti" noktasında hareket ediyorlar ki yanlış. Ne düşündüğümü ne hissettiğimi hiç merak etmiyorlar. Merak ettikleri, bu hikaye de bir başka kadın var mı, yok mu? Çünkü onlar ihanete alışıklar...

Bu da bir tür ihanet değil mi? Yeni bir hayatı seçmek?

- Ama bunu yapmasaydım da, kendime ihanet etmiş olacaktım. Bana dayatılan bir hayatı yaşamak istemedim...

AYRILMA KARARINI ALABİLMEM İKİ YIL SÜRDÜ

Ayrılmak istediğinizi karınıza nasıl söylediniz?

- Açık açık söyledim.

Hiç kıvranmadınız mı?

- Kıvranmaz olur muyum? Kafamda iki yıl boğuştum bu fikirle.

Sizi en çok zorlayan ne oldu?

- Ayrılma kararını verebilmek. Kendime sorduğum soru şuydu: "Başkaları için yaşamaya devam mı etmeliyim?" yoksa "Kendim için mi yaşamalıyım?" Yeni bir hayatı tercih ettim.

60 yaş civarında olup, eşini terk eden bütün erkeklerle aynı sepette gösterilmek, hoşunuza gidiyor mu?

- Hayır efendim! Ne münasebet. Son derece pespaye buluyorum.

EŞİMİ ÜZDÜĞÜM İÇİN ÜZGÜNÜM

Kendinizi hiç eşinize haksızlık yapmış gibi hissetmiyor musunuz?

- 32 seneden sona bunun tersini mümkün olabileceğini zannetmiyorsun değil mi? Tabii ki haksızlık yapmışım gibi hissediyorum. Onu üzdüğüm için üzgünüm.

Eski eşinin hálá bekliyor olduğunu bilmek bir erkeğin hoşuna gider mi?

- Hayır, gitmiyor. Ben sadece onu kırdığım için üzülüyorum. Tabii ki hayatına devam etmesini isterim.

Peki başka örnekler gibi günün birinde sizin de çark etmeniz, geri dönmeniz mümkün mü?

- Yok hayır.

Zeynep’le iyi anlaşıyoruz

Ayşe ile naneyiz

En büyük aşkım, kızlarım. Kızlarım da bana hayrandır, ben de onlara. Her zaman çok yakındık. Zeynep’le hálá öyleyiz. Hiçbir sorun yok aramızda. Zeynep müthiş mantıklıdır. Ve artist ruhludur. Kendisinin farklı olduğunu bilir ve ona göre davranır. Ayşe daha farklıdır, cemiyet insanıdır.

Ayşe’ye kızgınım çünkü davranış biçimi ve yazılarında bana karşı kullandığı kelimeler, beni üzdü. O kızı ben yetiştirdim. Sarf ettiği kelimeleri, ne demek istediğini, yazdıklarının ne manaya geldiğini çok iyi bilirim. Bir tek yazısında değil, birçok yazısında kullandığı kinayelerin toplamı sonucunda bu yargıya varıyorum. Ona biraz ceza vermek istiyorum. Bir süre kendimi ondan mahrum edeceğim. Ben, ayrılık kararını verdiğimde aklımda bir tek şey vardı, kimseyi kırmadan, üzmeden halletmek. Ne yazık ki olamadı...

Öyle bir noktaya geldik ki, Ayşe’de henüz bazı şeylerin tam oturmadığını fark ediyorum. Büyük bir yanılgı içinde. 29 yaşında, kendisini bütün kadınların koruyucusu ve sözcüsü zannetmeye başladı. Ona göre, kadınların istedikleri her şeyi yapabilme hakları var, erkekler ise zavallı varlıklar. Esprilerle kinayelerle, bu fikri empoze etmeye çalışıyor. Bu yaptıkları, ona yıllarca anlattığım şeyler değil. Ben kadınlarla erkeklerin eşitliğinden söz ederken, o erkeklere savaş açmaya başladı. Ve babasıyla ilgili yanlış kelimeler kullandı. İleride o da anlayacak, bu bir hatadır. Olgunlaşmamış bir meyvenin serada yetişmiş halidir.

İşimiz, sönmekte olan bir savaşı yeniden alevlendirmek olmamalı. El ele omuz omuza yürümeyi başarmak olmalı. Henüz bunları onunla detaylı bir şekilde konuşamadık. Çünkü hálá aramızda biraz nanelik var. O benim için, "erkekler, dirsek ağrısıdır" demiş. Bu şekilde davranan kadınlar da "erkeklerin baş ağrısı"dır. O da bunu bilsin...

KÜLTÜR UYUŞMAZLIĞI VAR DEMEDİM

Eski eşinizden ayrılırken, "Aramızda kültür uyuşmazlığı var" dediniz. Bu uyuşmazlığı 32 yıl sonra mı fark ettiniz. Evlenirken yok muydu?

- Bir defa şunu açıklığa kavuşturalım. Öyle bir laf etmedim. Ama doğru, dava dilekçesinde böyle bir laf var. Gazeteciler aldılar, bu lafı etmişim gibi gösterdiler. Oysa, boşanabilmek için belli sebepler göstermeniz gerekiyor, hukukta bu da geçerli kalıplardan biriymiş, her dilekçeye yazılırmış, bizimkinde de var.

Yazarın Tüm Yazıları