Paylaş
“Duruma göre şekil alıyorum!” dedi. “Aaaaa ne şahane lafmış!” dedim. “Benim hayat felsefem bu aralar!” dedi. “Nereden çıktı?” dedim. “Psikiyatrımdan öğrendim” dedi ve ekledi: “Kendi hayatımda uyguluyorum, çok da işe yarıyor!”
“Şu psikiyatrının numarasını versene, bir arayıp, duruma göre şekil almayı sorayım. Belki bu kavram insanlara şifa olur” dedim.
Ve yaptım...
Psikoterapist/Psikiyatr Bahar Tezcan, içinde bulunduğumuz durumu değerlendirdi:
Dün bir arkadaşımla konuşuyordum, “Nasılsın?” deyince, “İyi olmaya çalışıyorum. Duruma göre şekil alıyorum!” dedi. “Nasıl yani?” dedim. Sizden söz etti. Bu son olaylardan dolayı, hepimiz gibi endişeli ve kaygılı olduğunu, sizinle sohbet edince rahatladığını ve sizden ‘duruma göre şekil almayı’ öğrendiğini söyledi. Ben de şimdi size soruyorum: ‘Duruma göre şekil almak’ nedir?
- Bu, benim konuşurken sıkça kullandığım bir terim. Yaşamımızda bizi zorlayacak ve endişe yaratacak meselelerden kaçamayız. Çünkü ‘endişe’, zaten insan olmanın çok doğal bir parçası. Öyleyse ilk yapmamız gereken, mevcut durumu, gerçekçi bir bakış açısıyla tanımlamak, ardından da ruhsal kapasitemiz dahilinde adapte olmaya çalışmak. Yani ‘duruma göre şekil almak’ ya da bir başka deyişle, ‘Kendine yeni bir konum belirlemek’... Bu ‘yeni konum’, o problemin üzerine basıp yükselebilmemizi de beraberinde getirecektir.
Hayatta kontrol edemeyeceğimiz şeyler var
Bir dakika, bir dakika... Söylemesi çok kolay, tamam duruma göre şekil alacağız da, nasıl yapacağız?
- Gerçekçi bir bakış açısıyla, öncelikle doğru bir durum tespiti yapacağız! Yani şu: İçinde bulunduğumuz durumun, ne kadarı kontrol edebildiğimiz, ne kadarı da kontrol edemediğimiz faktörlere bağlı? Bu, bir anlamlandırma süreci. Durum tespitinden ve olan biteni anlamlandırdıktan sonra, kontrol edemeyeceğimiz kısımları kabullenebilmemiz gerekiyor.
Yani bombalara ve terör olaylarına bakıp, “Olan biten benim kontrolümde değil!” diye teslim mi olacağız?
- Hayır! Bu, asla bir teslimiyet demek değil! İnsan olmanın getirdiği sınırlılıklarla yüzleşebilmek ve bunu anlayabilmek demek. Elbette kolay değil ama mümkün.
Kimler yeni duruma kolay adapte olabiliyor, kimler zorlanıyor ve endişeden geberiyor?
- Çok kontrolcü, mükemmeliyetçi, belirsizliğe tahammülü olmayan kişilikler tabii bu aşamada daha çok zorlanıyor. Onlar, ‘Endişe üretme fabrikası’ gibi çalışmaya yatkın oluyorlar! Bazen, saçma olduğunu bildikleri halde, olumsuz düşünmekten kendilerini alamıyorlar.
Böyle olmamaya gayret etmemiz gerekiyor, öyle mi?
- Aynen! Çünkü hayatta, kontrol edemeyeceğimiz şeyler var. Kontrol edebileceğimiz meselelerdeyse, elbette hareket alanımız daha geniş. Çaresizlik hissinden uzaklaşırız. Ancak burada bile, katı hedefler ve kurallarla, olması gerekenler listeleriyle yaşamak yerine, alternatif yaşam biçimlerini her zaman göz önünde bulundurmak daha konforlu hissetmemize yol açar.
Pes etmeden esnemeyi denemeliyiz
Güzelmiş! Peki “Esnemeyi öğrenmek lazım!” ne demek?
- Eğer şu hayatta, temel meselemiz, daha az incinmek, daha az acı çekmek ve daha iyi hissedebilmekse, tam da bu anlamda esnemeyi öğrenerek bunlara ulaşabiliriz. Ve esnemek, bizim daha dirençli olmamızı sağlar. Suratınızın ortasına doğru şiddetli şekilde bir cisim fırlatıldığını düşünün. N’aparsınız? Bedeninizi esnetir, hareket alanınızı genişletir ve yüzünüzü, gelen darbeden korumuş olursunuz! Ama orada durmaya inatla devam ederseniz, yüzünüzün dağılmasından kaçamazsınız! Hangisini tercih edersiniz? Yeni konumunuzla ve sağlam bir yüzle yaşamaya devam etmeyi mi, yoksa aynı konumda kalıp, darbe almayı mı? Evet, soru her zaman bu kadar basit gelmiyor yaşamda! Çoğu zaman da, çalışmadığımız yerden çıkıyor! Ama bu esneyebilme becerisinin ruhsal kapasitemizde de var olduğunu bilmek, eminim ki hepimize iyi gelecektir.
Pes etmeden esnemeyi denemeliyiz, esnemeye devam etmeliyiz. Öyle mi?
- Evet. İşte bu teslim olmamaktır. Ayrıca esneyebilmek, pek çok yaşam alternatifi olabileceğini anlamanın yanı sıra birçok duygunun varlığını da kabul etmek demektir. Bizi zenginleştiren, tüm duyguları karşılayabilmektir. Her zaman cesaretli de olamayız. Korkmaya da hakkımız var. Hayat, sonuçta ‘her şey dahil bir paket’...
KORKU DA TEDİRGİNLİK DE DOĞAL
Bu aralar danışanlarınızın endişe ve kaygı seviyesi ne durumda?
- Maalesef arttı. İçinde bulunduğumuz toplumsal travmaları düşününce, tabii ki sürpriz olmadı bu. Hatta daha önce psikiyatrik tedaviye çok önyargılı bireyler bile, bize başvuruda bulunmaya başladılar.
Öyle bir durumdayız ki, insanlar, gittikleri her yerde bir terör saldırısıyla karşı karşıya kalabilirler. Bunun yarattığı tedirginlik nasıl önlenebilir?
- Tehlikenin olduğu bir durumda, tedirgin olmak kadar doğal bir hissiyat olamaz! Mevcut şartlarda bu çok rasyonel bir durum. Tedirgin olmak, korkutucu ve sıradışı bir his gibi algılanmamalı. Önce bunu anlatıyorum. Ayrıca korku da yaşayabiliriz. Elbette hepimiz, ölmekten, yakınlarımızın ölmesinden ya da zarar görmekten korkarız. Sonuçta toplumsal travmalarda, çanlar, hepimiz için çalıyor. Ama bir yandan da, bu birlik hali, en büyük kozumuzu oluşturuyor. Benzer yaşantıları paylaşabilme olasılığımız, kendimizi bir ötekine açabilmeyi, duygularımızı ifade edebilmekten korkmamayı da beraberinde getirebiliyor. Bireysel travmada kişi, yaşantıladığı durumu, başkalarının anlayamayacağını düşündüğü için kendini kapatabilir. Oysa bu dönemde, ortak düşünceler ve duygular içindeyiz. Bu yüzden iletişime açık olmamız en büyük yardımcımız olabilir. Anlaşıldığını düşünmek, yalnız olmadığını bilmek, iyileştirici bir güçtür.
“Hayatını yaşamaya devam et!” mi diyorsunuz?
- Elbette. İşimiz bu. İşimiz yaşamak.
Antidepresan kullanımı arttı mı?
- Klinik gözlemlerim arttığı yönünde. Ama sağlıklı istatistik verilerinin oluşması için henüz erken.
BÜYÜKLERİN KAYGISI ÇOCUKLARA BULAŞIYOR
Bu yaşadığımız olağanüstü günlerin çocukların üzerindeki etkisi ne?
- Çocuklar, erişkinleri gözlemlemekle meşgul. Dolayısıyla, kaygı çocuğa da bulaşıyor. Anne ve babalar bu süreçleri abartılı algılarsa, çocukların da böyle yaşaması kaçınılmaz oluyor. Çocuklarda bu durumda içe kapanma, öfke nöbetleri, davranış bozuklukları, dikkat dağınıklığı gibi sorunlar görülebiliyor. Ve temel güven duygusu sarsılabiliyor. Yetişkin bir birey olduğunda da etkisi devam ediyor.
Önerileriniz neler olur? Sevdiklerimizle ve ailemizle daha mı çok vakit geçirelim? Bir hedefe mi kilitlenelim? Oyalanacak uğraşlar mı bulalım? Yoksa hiçbir şey olmamış gibi standart hayatımıza devam mı edelim?
- Standart bir reçetesi yok! Önemli olan, o bireyin, kendine en iyi gelecek çıkışı bulmaya çalışması. Travmatik bir süreçten geçtiğimizi inkâr etmeden, geleceği kontrol altına almaya çalışmadan, düşünce ve duygularımızla ilgili utanç duymadan yaşamaya devam edebilmek gerekli...
YAŞAMDA KALAN, DAHA ÇOK ADAPTE OLABİLENDİR
Her şeyin değişken olduğu bir dünyada bizim de değişmeyi becerebilmemiz ve yeni durumlara adapte olabilmemiz mi gerekiyor?
- Evet. Bu ve daha fazlası. Evrim, bize bunun cevabını çoktan vermiş aslında. Yaşamda kalan canlı, daha fazla adapte olabilen canlıdır. Bize sunulan bu bilgiyi iyi kullanmalıyız. Bir yandan da, insan olarak nasıl bir değişim geçireceğimizi, hangi yönde gideceğimizi, yolculuğa kiminle çıkacağımızı vesaire seçme özgürlüğümüz var. Seçimlerimize dair sorumluluk üstlenip yola devam edebilmeliyiz. Elbette değişmemeyi de seçebiliriz. Ama bedelini ödemeye razı olursak...
BU 5 MADDEYİ MUTLAKA OKU
- Kendine iyi gelecek çıkış yolunu bul
- Travmatik bir süreçten geçtiğimizi inkâr etme
- Geleceği kontrol altına almaya çalışma
- Düşünce ve duygularınla ilgili utanç duyma
- Yaşamaya devam et!
Paylaş