Paylaş
Ve komplekssiz.
Duruma hakim.
Ben daha önce tanışmıyordum.
Böyle biri olacağını da tahmin etmiyordum. Çok çok şaşırdım.
Hızlı tren gibi biri çıktı karşıma.
Enerjik, esprili, hızlı algılayan ve hazırcevap... Şişmanlık deyince onunla konuşmamak olmazdı.
Araya Mehmet Turgut’un harika makinesi de girdi. Rahşan da espriyi patlattı: “Sen ben olmuştun, şimdi de ben sen oldum...”
* İnsanın kilolarıyla barışık olması diye bir şey var mı?
- Yok.
* Ama sizde özgüven tavan. Bu bir çelişki değil mi?
- Değil. Çünkü özgüven, insanın sadece bedeniyle alakalı bir şey değil. Özgüven, insana mesleğinden, hayatta durduğu yerden, annesinden babasından, çocukluğundan, doğduğu evden, çocukken dövdüğü ya da dayak yediği çocuklardan geçen bir şey. Özgüveni sadece kilolara yüklemek, bana zayıf geliyor. Şişmanım ama zayıf karakterli değil! Kendini eve kapatan ya da evlenme üzerinden geleceğini kodlayan bir çocuk olarak yetiştirilmedim.
* Durun, durun o zaman Mersin’e gidelim! Memleketinize. Cam güzeli mi, sokaklarda büyüyen biri mi?
- Tabii ki sokaklarda büyüyen biri. Dizleri, yaralı bereli. Çocuk gibi çocuk. İstanbul’a 16 yaşında üniversite okumaya geldim.
* Niye 16?
- Çünkü ilkokula beş yaşında başladım, lise 16’da bitti, sınavı da ilk girişte kazandım. Ver elini, Marmara Üniversitesi Radyo Televizyon.
13’ÜMDE ŞİŞMANLADIM
* 16 yaşında elinde bir çanta, koca İstanbul’da yapayalnız bir kız!
- Aynen öyle. Yurtlarda kaldım, zordu ilk yıllar. Şunu fark ettim ki, önemli olan şişmanlık ya da zayıflık değil, önemli olan ne kadar insan olduğun ve hayatta kalabilmek için ne kadar şiddetli mücadele ettiğin...
* Siz de deli gibi ettiniz...
- Hem de nasıl!
* Tüm o süreçte şişman mıydınız?
- Tabii, tabii. 13 yaşında fıtık ameliyatı oldum, sonra da bağırsaklarımla ilgili bir sorun yaşadım. Üç ay hastane, kortizon iğneleri filan derken kilolar kaldı. Ailemdeki tek şişmanım. Kardeşimi hep, ben havuzdan çıkarken havluyla bekleyen kız olarak hatırlıyorum. Ablasıyla dalga geçmesinler diye... İnsanların bedenimi süzerkenki bakışları pek sevimsizdi de...
* İstanbul’da şişman olmak peki...
- Daha şişman hissettim. Tamam, Mersin’de de bakıyorlardı ama o kadar da umurumda değildi, orada daha kendimdim. Burada, bir moda durumu da var. İnsanların birbirine benzemesi ve bir modayı takip etmesi gerek. O yüzden ilk başta kendimi daha şişman hissettim. Ama büyük şehir şoku o kadar daha korkunç bir şeydi ki, bunları hissedecek, düşünecek vaktim olmadı. Çünkü tek motivasyonum vardı: Kazanmak ve İstanbul’a yenik düşmemek.
* Her taşralı böyle hisseder...
- Aynen. Var olabilmeye o kadar konsantre oldum ki, unuttum şişman olduğumu. Ve tabii şanslıydım, etrafımdaki insanlar, çalıştığım meslek, kilolarımı gözüme sokmadı. İnsanlar da unuttular benim şişman olduğumu. Ben, söylenmedikçe, aynaya bakmadıkça, hâlâ unutuyorum şişman olduğumu...
* Şişman değilsiniz aslında, memeleriniz büyük ama onlar da güzel duruyor...
- (Gülüyor.) Evet, şanslıyım o konuda, sarkmadılar da. Gerçi hem çok göze çarpıyor hem de kıyafet bulmamı zorlaştırıyor ama yaşıyoruz işte birlikte. Ekşi Sözlük’te benimle ilgili eleştirilerin çoğu kilolarımla ilgili. Başta korkunç geliyordu, sonra alışıyorsun. Kendini bir yere hapsedemediysen, toplum baskısı altında ezilip, kendini bir zavallı olarak görmeye başlamadıysan kiloların hayatını belirlemiyor...
* İşte gördünüz mü, siz kilolarınızla barışıksınız...
- Evet, ama bu toplum, medya, hatta sen çoğu zaman buna izin vermiyorsunuz!
* Benim ne suçum var?
- Önemli bir figürsün, gençliğimden beri takip ettiğim birisin, beraber büyüdük sayılır. Senin bir yazın vardı mesela, inci taneli g-string’ine yaptığın bir güzelleme...
* İnci taneli g-stringim hiç olmadı...
- Belki de inci taneleri yoktu. Ama bir kadının g-string giyerken hissettiklerini anlatmıştın. Ben mesela o yazıyı okuduğumda çok üzüldüm. G-string giyemeden ölmek istemedim, ant içtim yani, hâlâ içimde ukdedir, böyle şeyler var...
* Ben kimseyi hedef alarak yazmadım ki o yazıyı. “Kilolu olanlar alınır” filan diye de düşünmedim tabii. O zaman yazı filan yazamazsın, o alınır, bu alınır...
- Ama işte öyle oluyor. Şişmanlar Ayşe Arman’a kızıyor. Hatta nefret ediyor. “O çırpı bacaklarınla defol git hayatımızdan!” demek istiyor.
* Neden?
- Çünkü sen bizim gibi olmayanların sesine dönüşüyorsun. Çoğunluğun sesi. Ve biz, senin için aslında ‘öteki’yiz.
* Allah Allah! Ben nereden çoğunluğun sesi oluyormuşum! Ben de kendime göre azınlığım. Ben de ‘öteki’yim bu toplum için, bana da kötü davranıyorlar, aykırı olmakla suçluyorlar. Her gün gırla hakaret, küfür...
- Ama aslında, kadınlar senin gibi olmak istiyor. Bir trend yaratıyorsun, yarattın. Güzel giyinmeyi, kocasına ‘sevgili’ diyebilmeyi, aşk hayatını heyecan içinde tutabilmeyi öğrettin. Çalışan kadın için, evli kadın için, genç nesil için örneksin. Bu da insanı sinir ediyor. Çünkü sen ‘Sex and City’ kadınları gibi çılgınca alışveriş yaparken, güzel elbiseler alırken ve onları kendine yakıştırırken, şişmanlar bundan mahrum kalıyor. Türkiye’de şişmanlar yok sayılıyor.
* İyi de bundan neden ben sorumlu tutuluyorum...
- Tekstilciler mesela yok sayıyor. İndirime gidersin önce büyük bedenler biter, hep küçükler kalır. Oysa bu ülkede birçok kadın topludur. Giyinme sorunu başa bela. Ben anneanne gibi kahverengiler, siyahlar giymek istemiyorum. Ben de bir yerlerimi açmak istiyorum...
* Aç o zaman...
- Benim de en seksi olduğunu düşündüğüm yerim memelerim, zaten öyle giyiniyorum...
* Bak işte yok farkımız, ben de bu tür şeyler söylüyorum. Siz söyleyince normal, ben yazınca mı anormal oluyor...
- Ama basında şişman bir kadın bunları hiç söyleyemedi. Şişman olarak bunları söylemek zordur.
* Ne güzel! Tebrik ediyorum sizi!
- Gerçekten ben söyleyinceye kadar bir takım şeyler hiç dillendirilmemişti. Gerçi şu da var: Herkese engel olan o kilolar, aslında beni mesleğimde destekledi. Ben ‘X Large Rahşan’ olarak çıkış yaptım, böyle dikkat çektim. Farklıydım. Sizden çok vardı, ben aradan çıktım. İlginçtir yani, bir yandan hayatımı zorlaştıran bu kilolar, diğer yandan işimi kolaylaştırdı.
* O zaman kilolarınız size ‘pozitif ayrımcılık’ sağladı...
- Öyle. Ve şaşkınım bundan.
* Peki şimdi hiç zayıflamamanız mı gerekiyor?
- Yok, yok, bir zamanlar öyle düşünüyordum. Artık değil. Biraz versem hiç fena olmayacak!
* Belli bir kilonun üzerindeyseniz, insanlar kendilerinde size bakma hakkı buluyor, ne yapıyorsunuz...
- O kadar alıştım ki, artık laf bile sokuyorum! Asıl başka sorunlar var: Şişmansan, bir kalabalığa girdiğinde, ilgiyi kendine çekecek bir şey yapman gerekiyor.
KALABALIKTA İLGİ ÇEKMEK İÇİN TAKTİKLERİM VAR
* Nasıl mesela?
- Bara gittik diyelim, bir grubuz, senin gibi zayıf kadınlar ve erkekler var etrafta... E benim senin gibileri, zekamla, esprimle, neşemle bastıracak bir şey yapmam gerekiyor. Hemen bir espri patlatıyorum. 13 yaşından beri aktif bir şişmanım. Hayatım, güzel kadınlardan daha zeki, daha komik, daha esprili ve daha donanımlı olmaya çalışmakla geçti.
* Yorucuymuş...
- Öyle. Süslendin, püslendin, memeleri açtın diyelim ama bu yetmiyor. Ya görünmez olursun böyle yerlerde ya da seni görmezden gelirler. Ama esprimle, neşemle, hayat enerjimle beni de görüyorlar sonunda. Allah’tan gazetecilik bana avantaj sağladı. Tamam, mini etekli kadınlar daha çabuk yükseliyor. Ama bizim işimizde aslolan yetenek, donanım ve bilgi. Benim de bu konularda pek sıkıntım yok. Kariyer planımı şişmanlık üzerine yapmadım ama şişmanlığım dezavantaj da olmadı. Başka bir sürü meslekte oluyor.
* Şaşkına dönmüş vaziyetteyim! 220 kilometre hızla giden otomobil gibisiniz, inanılmaz heyecanlı, hareketli, eğlenceli, enerjik...
- Eğlenceli ve neşeli olduğum doğru. Kilolu olmanın avantajları da var. Kadın rekabetinde çok güzel yırtıyorsun bir kere! Kadınlar, seni hedef olarak görmüyor. Sen zekanla, başarınla öne çıkıyorsun. Ama tabii şöyle iğrenç şeyler de var, her gittiğin yerde, sana sürekli, “Zayıfla, zayıfla...” diyorlar. Bakkalın çırağı bile, “Abla, sen biraz kilo mu aldın?” diye sorma hakkı buluyor kendinde. İçinden bir öfke yükseliyor. Herkes şu dünyada zayıf olmak zorunda değil. Bizim bu kilolarımızın içinde de bir insan yaşıyor. Öfkelendirme beni, öfke çoğu zaman rejim yapmamızı da engelliyor. Nefret ediyorum sistemin, düzenin böyle olmasından ama ne yazık ki böyle. Bir türlü seni sana bırakmıyorlar...
BİZDE NİYE YOK
New York’ta bütün restoranlarda yemeklerin kalorisi yazar. Gerçekten de sipariş verirken daha sorumluluk sahibi oluyorsun. Bunu kaç kere yazdım, niye bizde yok diye. Basit ama önemli bir şey.
HA ŞİŞMAN KADIN HA HAŞEMALI
Biz şişmanlar, türbanlı kadınlarla çok benzer bir yaşam paylaşıyoruz. Haşemalı bir kadının denize girmesiyle benim girmem, dikkat çekme, dışlanma açısından aynı etkiyi yaratıyor...
BODRUM YARALADI BENİ
Bu yaz Bodrum’da sahilde kendimi çok kötü hissettim. Çünkü zayıflama, almış başına gitmiş. Güzel mayolar giyme, vücudun her yerini göstermeye çalışma... Ne bu be! Sahilde yürümekten bile vazgeçtim. Bodrum’a bir daha tatile gideceğimi zannetmiyorum, çok yaralandım.
SİBEL CAN KÖTÜ BİR ROL MODEL
Sibel Can albüme yakın, birdenbire kilo veriyor, seksi pozlarıyla gazete sayfalarını süslüyor. Bütün kadınlar da zannediyor ki, onlar da hemen Sibel Can gibi zayıflayabilirler ve birer assolist kıyafeti giyebilirler. Hiç farkında değil o insanlara örnek olduğunun. Bir de “Karpuz peynir yedim” diye çıkmıyor mu? Karpuz peynir diyetiyle zayıflama diye bir şey yok. Çünkü insanın her türlü minerale, vitamine ihtiyacı var. Karpuz peynirle enerjin kalmıyor. Bu aniden zayıflayan ünlüler, aslında şişmanların aynı fasih dairede dönmesinin en büyük nedenlerinden biri.
Paylaş