Paylaş
Aaaa o da ne! Gelmiş.
Yarım saat erken gelmiş.
“Pardon” diyor, “Böyle felaket bir huyum var, sabırsız ve aceleciyim, her yere erken erken gidiyorum...” Gülüyorum.
“Bir şey olmaz” diyorum.
Onları fotoğrafçı arkadaşım Cem Talu’yla baş başa bırakıyorum.
Özge Ulusoy çok tatlı bir kadın.
Ve gerçekten komik.
Kendisiyle çok rahat dalga geçebilen biri.
Aklındaki de dilinde.
Gizlisi saklısı, oyunu-moyunu yok.
Açıksözlü, pırıl pırıl bir kadın.
Ve nasıl güzel...
Aman Allah’ım o bacaklar, onlar nasıl uzun, 1.20... Vahşi bir hayvan gibi.
Estetik ve asil.
Hem hanımefendi hem seksi.
Cem muhteşem fotoğraflarını çekiyor, Özge korkak değil, “Öyle yapmayalım, böyle yapmayalım” demiyor, sıfır kapris, sıfır güvensizlik. Kadın ne istediği ve ne istemediğini gayet iyi biliyor. O kadar sıkıldım ki ben sürekli güvensiz kadınlardan, erkeklerden, iki arada bir derede kalanlardan...“Şimdi sıra en zorunda” diyorum. “Nedir?” diyor.
“Seninle birlikte fotoğraf çektirmemiz gerekiyor” diyorum, “Bu kadar güzel bir kadınla fotoğraf çektirmek e haliyle benim için zor...” “Nasıl yapalım?” diyor.
“Mecburen yatağa gireceğiz” diyorum.
Gülüyor.
“Zaten Survivor’dan sonra, kiminle yatağa gireceğim çok merak ediliyordu” diyor, “Kısmet sanaymış!”
Bu aralar erkeklerin favori kadınısınız. Bayılıyorlar size! Hoşunuza gidiyor mu?
- Hem de nasıl! Beğenilmek şahane!
Ne güzel, kıvırmadan söylüyorsunuz. Bir sürü kadın, “Aklımı ve yeteneklerimi beğenmeleri daha önemli, güzellik geçici” filan deyip ukalalık eder...
- Valla ben modelim. İşim güzellikle. Tabii ki insanların beni güzel bulması hoşuma gider. Üstelik sadece güzel olduğum için değil, içten olduğum için de beni beğeniyorlar.
Kendimize güvenimiz de var!
- Var, var. Bir de erkekler bu ülkede, komik kadına da alışık değil. Güzel ve komik kadına. Ben öyleyim. Bütün arkadaşlarım bana çok güler. Espri anlayışım var, kendimle de dalga geçebilirim, başkalarıyla da. Sonra, surat asmam, kasmam, kaprisli değilim, uyumluyum. İngilizce ‘easy going’ derler ya...
Bu da iyiymiş!
- Ama gerçekten öyleyim. Defilelerde 40 numara ayakkabı gelir, benim ayağım 38. Panik olurlar, “Telaşa gerek yok, getirin onları ben giyerim” derim, ucuna pamuğu koyar, giyer defileye çıkarım.
‘Survivor’da da gayet uyumluydunuz...
- Evet. Acun bile, “Tek şikayet etmeyen Özge’ydi” dedi.
Bir de galiba arkadaşlarınız sizi, fırlama ve çılgın buluyor. Öyle misiniz?
- Var öyle bir tarafım. Akrep burcuyum ama yükselenim İkizler, biraz gelgitliyim. Zaten Survivor’dan beri, her kafadan bir ses çıkıyor. Kimi memelerime taktı, “Silikon bunlar” dedi. Kimi, “Deli misin? Baksana hopluyorlar” dedi.
Silikon mu gerçekten?
- Ay olur mu? Annem ve ablamınkileri görsünler. Bayağı bayağı memeli bir aileyiz!
Diğer modellerden sizce farkınız ne?
- Bu işte. Olduğum gibiyim, kasmıyorum. Kulislerde acayip şeyler oluyor, sırt çantasını asistanına taşıtanlar var. Bir havalar, bir kendini bir şey sanmalar... Oysa ben tanıştığım insanlara, titri ne olursa olsun çok nazik yaklaşırım, sizli bizli konuşurum: Tabii bunlar biraz da aile terbiyesi.
Siz hayatta neyin peşindesiniz? İyi bir evlilik, müthiş bir kariyer?
- Ben mutlu olmak istiyorum.
“Mutlu olmak istiyorum”un içini nasıl dolduruyorsunuz?
- Sağlıklı olmak istiyorum, ailem ve sevdiklerimle olmak istiyorum. Bir adamla ‘Biz’ olmadan önce, ‘Ben’ olabilmek istiyorum. Başarılı olmak istiyorum. Bunun için de doğru adımlar attığımı düşünüyorum. Yolda annemi durdurup, “Ne tatlı bir kız yetiştirmişsiniz!” diyorlar. Tamam seksi olarak algılanıyorum ama hanımefendi bir duruşum da var. İkisinin bir karışımıyım. O yüzden ‘Ailenin seksi kızı’ ilan edildim ya!
BALERİN OLMAM BABAMIN HAYALİYDİ
Survivor’a katılmanızın esas sebebi neydi?
- Beni ‘24 saat evli kalan kız’ olarak tanıdılar, gerçek beni tanımalarını istedim. Gitmeden önce korktum tabii, bir arkadaşıma, “Ya salakça bir şey söylersem?” dedim. “Sen salak mısın?” dedi. “Hayır” dedim. “E o zaman salakça bir şey söylemezsin” dedi. Öyle çıktım yola...
Peki çocukken nelerin peşindeydiniz?
- Balerin olma hayalim vardı. Çocukluğum baleyle geçti. Paten kaymadım, bisiklete binmedim. Bale yüzünden bir sürü şeyi ıskaladım. Ankara doğumluyum, orada büyüdüm, ilkokuldan sonra konservatuvara girdim. Üniversitenin üçüncü senesinde Mimar Sinan’a yatay geçiş yaptım, Mimar Sinan’da sınıf atladım çünkü çalışkan bir öğrenciydim. Erken bitirdim okulu. Ne var ki bitirdiğim sene sakatlandım.
Çok fena...
- Evet. Dans ederken diz kapağım, partnerimin dizine çarptı ve çıktı. Resmen arkaya döndü. Geri dönebilirdim baleye ama bu bende bir fobi yarattı, hep ‘Bir daha olacak!’ diye korktum. Ve oldu da, dans etmediğim halde yine sakatladım.
Şimdi de Acun’un ‘Yok Böyle Dans’ına katılıyorsunuz...
- Evet, riskli. Dikkatli olacağım. Benim için bir sınav. 11-12 yıldır dans da etmiyorum. Zorlayıcı olacak. Ama çok istiyorum. Heyecanla bekliyorum.
Balerin olmanız daha çok kimin hayaliydi, annenizin mi?
- Hayır, babamın. Babam çok istedi. “Ailede mimar var, mühendisi var, avukat var, bir tane de sanatçı olsun” dedi. Babamın desteğiyle başladım. Bir de ablam var. Bahçeşehir Üniversitesi’nde yardımcı doçent. Radyo, televizyon ve sinema mezunu. Çok uzun süre beraber yaşadık.
Çok iyi anlaşırız.
O da güzel mi sizin kadar?
- Güzel ne kelime! Küçükken, ablam olmak isterdim. Sarışın, mavi gözlü. Acayip popülerdi. Benim annem de sarışın ve yemyeşil gözlüdür, babam esmer. Ben babamın rengini, annemin yüz hatlarını almışım. Ablam tam tersi. Güzel olan oydu. Ben çok uzun süre çirkindim. Üniversite 1’e kadar çıkma teklifi bile almadım. Çirkin ördek yavrusuydum. Arkadaşlarım sevgili değiştirirken, ben sınıfın uzun, sıska ve tek kaşlı kızıydım. Arası yoktu kaşlarımın. Sonra üniversitede değiştim, kendime bakmaya başladım. Ama o zamanlara kadar güzellik konusunda esamem okunmuyordu.
Çok güzel olduğunun farkında olanlarda bir prenses havası vardır...
- İşte o bende yok! Tamam ben de kendimi güzel buluyorum ama “Allah’ım ne kadar güzelim. Yaşasın!” durumu yok bende. Güzelliğin yetmediğini, bir sürü başka şey yapmam gerektiğini biliyorum. Nitekim, ünversiteyi bitirince bir sene ara verdim, yine modellik ve mankenlik yaparken, Yeditepe’de sanat yönetimi okudum, iki yıllık. Şimdi de master yapmak istiyorum.
Anne ve baba nasıl tipler?
- Babam asker olmasına rağmen, çok mülayim ve uyumludur. Gazetesini okusun, politika programlarını izlesin... Annemse organizatör, her şeyi o düzenler, evdeki otorite. Ama tabii en son kertede, her türlü karar için babaya gidilir. Kendi halinde, çok tatlı insanlar. Annem acayip güzeldir, sarışın bir Bo Derek.
ŞİMDİ BENİ 24 SAATLİK NİKAHLA DEĞİL SURVİVOR’LA HATIRLIYOR İNSANLAR
Magazin tarihine, ‘24 saat evlilik yapan kız’ olarak geçtiniz. Anneniz babanız geldi ve duruma el koydu...
- Ya evet, sağ olsunlar gelip müdahale ettiler. Annem ve babam, beni şu dünyada en iyi tanıyan insanlar. Yanlış bir şey yaptığımı bildikleri için öyle davrandılar.
Aşık mı oldunuz nedir, aşık olunca insanın aklı başından gider ya...
- Aşk filan değildi. Benim çok üzgün bir dönemimdi. Mutsuz ve sıkışmış hissediyordum. Bir anda öyle bir olayın içinde buldum kendimi.
Gaza mı geldiniz?
- Biraz öyle. Aslında kendi kendimin gazına geldim. Çok yorum yapıldı, “Skandal” dendi, “Sansasyon” dendi. Oysa alakası yok. Skandal olması için, işin içine ahlaksızlığın girmesi gerekiyor. Ben ahlaksızlık yapmadım. O da bekardı, ben de. Kimsenin kocasını çalmadım, başka birinden hamile kalmadım. Bir şekilde oldu işte. Beni gerçekten tanıyan hiç kimse yorum bile yapmadı. “Herkesin başından bir şey geçiyor. Senin de başından bu geçti” dediler.
Annenizin ve babanızın devreye girmesi şu anlamı mı geliyor: “Kızımız saçmaladı!”
- Evet. Geldiler, olaya el koydular. İyi ki de geldiler. Beni kurtardılar!
Hiç utanç duymadınız yani, “Eyvah işin içine annemler de karıştı, dünyaya rezil olduk” gibi...
- Yok, olur mu? Annem ve babamın devreye girmesi, aslında acayip hoşuma gitti. “Benim sağlam bir ailem var, arkamdalar” gibi hissettim. Zaten öyle, şu dünyada arkamda sadece ailem var.
Geriye dönüp değerlendirince ne diyorsunuz? “Hayatımın en büyük hatası” mı?
- Hayır. “Herkesin başına gelebilir” diyorum. Bir anlık duygusal boşlukta neler olmuyor ki? Utanç filan da duymuyorum. Kabulleniyorum. Ben hayatımdaki her şeyi kabulleniyorum.
Ama insan bir şey hissetmese gidip evlenmez, demek ki hissetmişsiniz...
- Herhalde. O an tam ne hissettiğimi, ne düşündüğümü inan hatırlamıyorum bile.
30’lara yaklaşınca biz kadınları bir evlenme telaşı basıyor. Belki de öyle bir şey olmuştur...
- Ailem sağlamdır, ben de hep kendi ayaklarının üzerinde duran kız oldum. Öyle uçuşan bir tip değildim. Fakat o dönem, uzun bir ilişkiden çıkmıştım. Üzgündüm. Kayıptım. Kendimi boşlukta hissediyordum. Şimdi düşünüyorum da, belki de sahiplenilmek istedim. Olay, aşk ya da sevgi değil. Biri bana destek olsun, sahip çıksın, yanımda olsun. Hata-mata ama durum bu...
Evlenmek ne alaka, sevgili olabilirdiniz...
- Bilmiyorum. Bir anda iş o noktaya geldi ve oldu.
İLKER’LE BÜYÜK AŞK YAŞADIK
Daha önceki sevgilinizden ayrılınca, kendinizi cami avlusunda bırakılmış gibi mi hissettiniz?
- Beklenmediğim bir anda, beklemediğim bir ayrılık yaşadım. O, beni biraz boşluğu sürükledi. Ben insanlara gereğinden fazla güveniyorum, herkesi kendim gibi biliyorum. Son zamanlarda aldığım en büyük karar bu: Artık birtakım şeyleri tartmak istiyorum, öyle hemen hooop güvenmek istemiyorum. Gerçi öteki de türlü de hesapçı bir kadın olurum, o zaman da ben olmam. Ama yine de bir tık daha dikkatli olacağım. Özellikle de gönül ilişkilerinde...
O uzun ilişkiniz İlker İnanoğlu’ydu değil mi?
- Evet.
Bitmesi için özel bir sebep var mıydı?
- Yoktu, sadece süresini doldurmuştu.
Sıkıldınız mı birbirinizden?
- Çok uzun bir beraberlikti. Çok da iyi anlaşıyorduk. Ama dediğim gibi, süresi mi bitti nedir, böyle oldu.
O mu ayrılmak istedi?
- Yok, birlikte verdik kararı.
O sizin yaşadığınız en büyük aşk mıydı?
- Ben hayatta sadece bir kere aşık olunabileceğine inanmıyorum. Bir kere ve bir insana diye bir şey yok. Bir sürü insana, farklı şekillerde sevip aşık olabilirsin. Ama evet, büyük aşktı çünkü çok iyi anlaşıyorduk. Benim için erkek arkadaş demek, konuşabileceğim, beraber bir şeyler paylaşabileceğim insan demek. O zamanlar da demiştim: “Erkek arkadaşımdan ayrılınca, en yakın dostumu da kaybetmiş oldum!”
TARTAKLAMA DOĞRU MAHKEMELİĞİZ
Oldunuz ama siz de, nihayetinde beş yaşında değilsiniz! O 24 saatlik nikaha annenizin babanızın illa müdahale mi etmesi gerekiyordu?
- Etmeselerdi de aynı şey olurdu. Ben ertesi sabah uyandığımda, kendi kendime, “Sen bunu nasıl yaptın Özge!” dedim.
Aileniz gazeteden öğrenip mi geldi?
- Birileri ablama haber uçuruyor, o da annemlere.
Anneniz, “Gelinlik yerine kefenini giydin!” demiş, doğru mu?
- Yok canım, gazeteciler uydurmuş. Film repliği gibi. Babamın, beni dövdüğü filan da yalan. Zaten babamı görseniz, bunun mümkün olamayacağını anlarsınız. Onlar geldiler beni pamuklara sardılar, o beladan çıkardılar.
Koca Bey ne dedi?
- Onun hakkında hiç konuşmak istemiyorum. Mahkememiz var devam eden...
Otel odasındaki tartaklama hikayeleri, boğazınıza yapışmalar...
- Onlar doğru. O yüzden mahkemedeyiz.
Sizi kimseyle gırtlak gırtlağa hayal edemiyorum. Öyle bir tip değilsiniz. Sanki tatlı tatlı halledersiniz her şeyi...
- İşte bazı insanlarla olamıyor.
Peki bu 24 saatlik evliliğin kariyerinize bir zarar vermediğini mi düşünüyorsunuz?
- Evet, öyle düşünüyorum. Çünkü ben kötü kalpli biri değilim. Bu olaydan sonra “Reklam yaptı!” dediler, ne ayıp! Kariyerime baktığınız zaman, böyle biri olmadığımı anlarsınız. Ben kimseye kötülük yapmak istemedim, söz konusu olaydaki o kişiye de. Bunlar yaşandı ve bitti. Zaten hemen üzerine ‘Survivor’ geldi, oraya gidip kendimi anlatmak istedim. Sanırım başardım. Şimdi beni, 24 saatlik nikahla değil, Survivor’la hatırlıyor insanlar.
Şu aralar Hacı Sabancı’yla mı çıkıyorsunuz? Öyle bir şeyler okudum.
- Yok sadece arkadaşız, bu laf da geyik oldu ama gerçekten öyle. Zaten askere gidiyor.
KOCAMLA YATMADIK BİLE
Bir adamı seviyorsanız diyelim, sevişmek için ne kadar beklemeniz lazım? Var mı böyle kurallarınız? Canınız istiyor ama illa bir hafta geçecek, iki hafta geçecek, bir ay geçecek...
- Böyle kurallarım var. Çünkü benimle hiç tanımamış insanlar bile, benimle çıktıklarını ya da birlikte olduklarını iddia edebiliyorlar. Bu kadar dikkat etmeme rağmen böyle iddialar oluyorsa, bir de etmesem kim bilir neler olur. Var yani tabularım.
Ama tanımadığınız bir adamla küt diye evlenip 24 saat evli kaldınız. Bu da tabusuzluğu gösteriyor.
- Zaten ailem de buna şaşırdı! Çünkü çatlak olan aslında benim ablam. İstanbul’a gelirken, “Özge ablasına sahip olur” demişlerdi, ben böyle bir şey yapınca, ailedeki ‘mantıklı kız’ imajım yerle bir oldu. Şimdi pek temkinliler. Annem hep arıyor, “Özgecim neredesin, kiminlesin?” Ama ne onları ne de kendimi şaşırtacak bir şey yaparım artık.
Aslında sizin o hikayenizi okuyunca, biz de bir sürü şeyi aynı anda yaşadık. Hem üzüldük, hem acıdık, hem eğlendik, hem şaşırdık hem de “Allah bizim çocuğumuzun başına vermesin” dedik...
- Evet, o dönemi çok zor geçirdim, vermesin gerçekten...
Onu bir daha gördünüz mü?
- Hayır, hiç karşılaşmadık.
Ama onunla bir ilişkiniz vardı değil mi?
- Yoo, birden bire evlendim. Biz çıkmıyorduk bile. Oraya defileye gitmiştim, o da arkadaşlarıyla gelmiş. Bir anda gelişti...
O zaman yatmadınız bile...
- Tabii ki hayır! Ben annemlerde kaldım o akşam. Onlar beni aldılar, kendi otellerine götürdüler.
Sarhoş muydunuz?
- Hayır.
Etrafınızdaki insanlar, “Hadi evlenin” filan mı diyordu?
- Evet. Ciğerimi bilen bir arkadaşım var, o tabii yanımda değildi. Dedi ki bana, “Sen 24 saatliğine evlenmedin, sen 24 saatliğine delirdin!” Aynen öyle. Ve sonra kendime geldim.
NEDENSE ÇIKTIĞIM HİÇBİR ERKEK BANA PAHALI HEDİYE ALMADI
Güzellik yarışmalarıyla ilgili kompleksiniz de yok. Hep, “Girdim ama ben aslında istemiyordum, arkadaşım yollamış fotoğrafımı!” diye anlatırlar...
- Valla bana da ablam ısrar etti. Ama kimse kimseyi zorla sokmaz. Ben Elite Model’e girdim üçüncü oldum, sonra Miss Turkey’e katıldım. Niye küçümsediklerini anlamıyorum, Türkiye güzeli olmak gurur verici bir şey.
Bedeli ne böyle güzel olmanın? Yemiyor musunuz?
- Yiyorum.
Bünye mi böyle?
- Ah keşke! Aşırı yediğim zaman, aşırı kilo alıyorum. Çok şanslı arkadaşlarım var, yerler yerler, kilo almazlar. Ben onlardan değilim. Annem Boşnak. Biz yedikçe alıyoruz. Ama annem de hep fiziğine dikkat eden bir kadındır, ben de her şeyden yiyerek ama az yiyerek böyle kalıyorum.
Aşk acısı çektiniz mi?
- Çekmez miyim?
Aşk acısı çekmenize sebep olan adamlarla karşılaşınca ne yapıyorsunuz?
- Ne yapacağım? Selamlaşıyorum. Her şeyin ilacı zaman. Her şey zamanla unutuluyor. Ben kin tutan biri de değilim.
Pazarları nasıl geçer?
- Sabahları yatakta. Başucumda kitaplarım, elimde gazetem, iPad’im... Yalnız yaşıyorum. Ama pek sevmiyorum. Bir süre evde tek başıma vakit geçirdikten sonra fırlar ablama giderim, bir üst sokakta yaşıyor. Yeğenlerim de gelir. Hepimiz Nişantaşı’ndayız. Ben arkadaş canlısıyım, hep etrafımda insanlar olsun isterim.
En berbat özelliğiniz?
- Feci sabırsızım. Her şey bir an evvel olsun isterim, her yere erken giderim.
Bir adamda en tahammül edemediğiniz şey?
- Bencillik. Çünkü ben hiç değilim, vericiyim ve çok bonkörüm. Param olsun herkese ısmarlarım.
Erkekler size pahalı hediyeler alır mı?
- Hiç almadılar ya... Hiç ama. Dışarıdan bakıldığında, çalışan, iyi aile çocuklarıyla çıkıyorum. Hiç olmadı öyle şeyler. Belki rahatsız olacağımı düşünüyorlar, belki de o yüzden. Mesela dün kendime iPad aldım.
Bu siyah Chanel çanta da güzelmiş...
- Onu da ben aldım.
Oturduğunuz ev?
- Annemler aldı.
Para kazanınca...
- Tekrar ev almak isterim. Paramı hep emlağa yatıracağım.
SURVİVOR ’DAN SONRA KİMİNLE YATAĞA GİRECEĞİM MERAK KONUSUYDU
Erkeklere kolay kaptırır mısınız kendinizi? Güvenir ve peşlerinden gider misiniz?
- Evet, bir şekilde gidiyorum. Ama kendi hayatımı da, bir kenarda tutuyorum. Şimdiye kadar, hiçbir erkek arkadaşım bana, işimle ilgili “Şunu yapma, şuraya çıkma!” demedi. Çünkü doğru şeyleri seçiyorum.
Sevgilileriniz sizi kıskanmaz mı?
- Maalesef hepsi kıskandı. Aklı başında davranmama rağmen. “Oraya gitme, onu yapma...” Oysa, hayatımda biri olduğunda o kadar seviyor ve bağlanıyorum ki, mümkün değil gözümün başka bir şey görmesi.
Çok sevgiliniz oldu mu?
- Hayır, olmadı. Gerçi benimle çıktığını söyleyen bir sürü insan var. ‘Survivor’dan sonra da kiminle sevgili olacağım, hatta kiminle yatağa gireceğim merak konusu. Böyle şeyler yazıp çiziyorlar sağda solda, gülüp geçiyorum. Beni bilen biliyor. Hesap vereceğim annem ve babamdan başka kimsem yok. İsteyen istediğini söylesin.
Paylaş