Paylaş
Yardımcı Doçent Umut Özkırımlı.
2011’den beri İsveç’te yaşıyor.
Ve milyonda bir kişinin başına gelebilecek felaket oğlunun başına geldi. 11 aylık oğlu Luca Can kanser oldu, hem de en belalı kanserlerden biri... İki yıldır mücadele ediyor.
Ne yazık ki nüksetti.
Hayatta kalabilmesi için deneysel bir tedaviye ihtiyaç var, yeni bulunan bir aşı Luca’ya uygulanacak.
Bunun için hatırı sayılır bir para gerekiyor. 250 binle 750 bin dolar arası. Aile, sosyal medyada kampanya başlattı, Luca için üç günde 150 bin dolar toplandı. Bu aslında bizim ne kadar merhametli bir ülke olduğumuzun da kanıtı...
Ama bu daha başlangıç, Luca’nın tedavisinin sürebilmesi için daha fazla bağış gerekiyor. N’olur, siz de Luca’dan desteğinizi esirgemeyin...
HAMİŞ: Destek vermek isteyenler aşağıdaki linki web adresine girerek bağış yapabilirler: https://t.co/qTBYs0dhAo
Oğlunuz Luca için başlattığınız kampanyayı sosyal medyadan izliyoruz. Bilmeyenler için yaşadıklarınızı anlatır mısınız?
- Tabii. 3 buçuk yaşındaki oğlumuz Luca Can, iki buçuk yıldır nöroblastom ile mücadele ediyor.
Nedir nöroblastom?
- Son derece habis ve agresif bir çocukluk kanseri...
Çok çok geçmiş olsun...
- Sağ olun. 2011’den beri İsveç’te yaşıyorum. Dolayısıyla Luca, burada doğdu ve İsveç vatandaşı. Tedavi masraflarını İsveç devleti üstlendiğinden bu konuda hiçbir sıkıntı yaşamadık. Ama işin, bir de pratik ve duygusal boyutu var. Hastalığın tedavi süreci çok ağır. Küçücük bebeğinizin, daha konuşmayı öğrenmeden şırıngalarla, orasına burasına takılan tüplerle tanışması, kemoterapiye maruz kalması, nedenini bilmeden çektiği acılar... Gerçekten korkunç! Çok çok yıpratıcı! Kimsenin yaşamaması gereken bir süreç. İnançlıysanız, inancınızı sorgulatan, bir tür isyan duygusuyla içinizi kavuran bir deneyim. Luca için güçlü olmamız gerekmese, o bize güçlü olmayı öğretmese, inanın beceremezdik...
Bu hastalığı ne zaman, nasıl fark ettiniz?
- 11 aylıkken. Tamamen şans eseri. Diş etlerinde bir şişkinlik oluştu. “Dişleri çıkamıyor herhalde!” diye düşünerek diş hekimine gittik. Dişçi durumdan şüphelenip bizi hastaneye, çene cerrahisi bölümüne yolladı. Gerekli testleri yaptıktan sonra, elimize, üzerinde, ‘64’ yazılı bir zarf verdiler. İçinde ne olduğunu bilmiyorduk. 64 numaralı üniteyi bulmamız gerekiyordu. Sora sora bulduk. Kapı açıldı ve ilk karşılaştığımız manzara en fazla 30 santim boyunda, burnunda bir tüp takılı bir bebekle koridorda bir aşağı bir yukarı yürüyen bir baba oldu...
O AKŞAM İÇİMİZ RAHATTI SONUÇTA DİŞETLERİ ŞİŞMİŞTİ İŞTE
Onkoloji...
- Aynen öyle! Çocuk onkolojisi bölümüne gönderilmiştik! Başımızdan aşağı kaynar sular indi! Ama içimizi rahat tutmamız gerektiği, bunun iyi huylu bir kist de olabileceği söylendi. Ve ertesi güne MR randevusu verildi. O akşam içimiz rahattı... Sonuçta ne olabilirdi ki? Dişetleri şişmişti işte! 24 saat sonra bize kötü haber verildi: “Habis. Kanser...” Sonrası kopuk zaten!
Perişan oldunuz herhalde...
- Hem de nasıl! Yaşadığımız üzüntünün tarifi yok. Ağladık. Durmadan ağladık. Annesiyle artık beraber değiliz ama çok iyi dostuz. Birimiz Luca’ylayken diğerimiz dışarı çıkıyor, şiş gözlerle geri dönüyorduk... Kafanızda sürekli, “Neden benim bebeğimin başına 1 milyonda 1 çocukta rastlanabilecek bir hastalık geldi?” sorusu, midenizde koca bir yumruk, öyle boş boş duruyorsunuz. Çıldırmak işten değil ama öyle bir lüksünüz yok çünkü bebeğinizin hiçbir şeyden haberi yok. O, oynamak istiyor. Üzgünseniz hissediyor, huzursuzlanıyor. Ağlasanız ağlıyor. Her şeyi içinize gömüp, normal gözükmeye çalışıyorsunuz. Zaten doktorların kanserli çocukların ailelerine verdikleri ilk öğüt bu: “Elinizden geldiğince normal davranın, bir şey hissetmesin! Tüm bunları bir oyun sansın!”
Bu nöroblastoma ne kadar tehlikeli?
- Üç risk grubuna ayırıyorlar. Düşük, orta, yüksek. Düşük ve orta riskli nöroblastomanın iyileşme ihtimali yüzde 70-80 civarında. Bir de Myn-c adı verilen bir genetik durum var -ki bu hücrelerin çabuk çoğalmasını sağlıyor- o zaman şansınız 50-50. Luca da maalesef bu grupta...
İnsan kolay kabullenebiliyor mu?
- Tabii ki hayır! Mücadele ettik. Daha doğrusu Luca etti. Bizim dezavantajımız, her şeyin bilincinde olmamız. Onun hiçbir şeyden haberi yok. Canı yanmıyorsa sorun da yok. Ama yüksek riskli nöroblastomanın tedavi süreci o kadar ağır ki... 11 seans kemoterapi, ameliyat, kök hücre nakli, radyoterapi... Ufak olduğu için her testte uyutulması gerekiyor çünkü kıpırdamadan durması imkânsız. Narkoz, Luca’yı sinirli yapıyor, saatlerce ağlıyor. Bir de immünoterapi aşaması var, o tam bir kabus!
BIÇAK SAPLANIR GİBİ DERLER YA, ÖYLE BİR SANCI YAPIYOR
O nedir?
- Bağışıklık sistemini, kanseri tanır hale getirmek için vücuda bir madde zerk ediliyor. Vücut, haliyle bu maddeyi kabullenmek istemiyor ve müthiş bir sancı yaşıyor... Hani bıçak saplanır gibi derler ya, öyle bir sancı. Luca 1.5 yaşında, sancıdan yerinde duramıyordu, sürekli morfin pompasına bağlıydı. Korkunç bir durum...
Çok çok fena... Peki sonuç aldınız mı?
- Evet aldık. Testler temiz çıktı. Yalnız biz bir şeyi yanlış biliyoruz: Testler temiz çıkınca zannediyoruz ki, “Yaşasın! Kanseri yendi!” Oysa bu, vücutta, kanserli hücre kalmadığı anlamına gelmiyor. Zaten kanserin nüksetmesi denilen şey o hücrelerin büyüyüp yeniden tümör oluşturması... Luca’nın çenesindeki tümör, sakat kalma riski yüksek olduğu için alınamadı, ölü doku olarak bırakıldı...
Peki sonra? Tekrar mı nüksetti?
- Maalesef! Meğer çenedeki o ölü doku, tamamen ölü değilmiş! Zaten tek bir canlı hücre kalsa -ki bilim henüz bunu fark edecek noktada değil- oradan bir tümör çıkabiliyor. Yaklaşık 9 aylık bir normalleşme sürecinin ardından kanser geri geldi!
Nöroblastom hastalarının tamamen iyileşme şansı var mı?
- Yüksek risk grubunda değillerse var. Luca, en riskli grupta. Ve hastalığı nüksetti. Yaşama şansı, eğer istatistiklere inanacaksak, yüzde 10-12 civarında...
KANSER, GEÇMİŞİ UNUTTURUYOR GELECEĞİ ÖNEMSİZ KILIYOR
Daha önce çektiğiniz acılar hiçbir şeymiymiş bunun yanında.
- Kesinlikle öyle! Bazen geçmişi düşünüyor, “Ben nelere üzülüyormuşum” diyorum! Kanser, size geçmişi unutturuyor. Geleceğiyse önemsiz kılıyor. Çünkü gelecekte ne olacağını bilmiyor, plan da yapamıyorsunuz. Yani şimdiki zamana kısılmış durumdasınız. İsteklerinize, duygularınıza ket vurma lüksünüz yok. Ben bu süreçte en çok bunu öğrendim. Bakın, ‘günü yaşamak’ klişesini kullanmıyorum, o hedonist bir laf çünkü. Her an elinizden kayıp gidebilecek bir hayat varken, neyi yaşayacak, tadını çıkaracaksınız?
İnancınızı kaybetmemek için ne yapıyorsunuz peki?
- Elimden geldiğince normal, rutin bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Luca ile geçirdiğim her anın tadını sonuna kadar çıkarmaya uğraşıyorum.
9 MİLYONLUK İSVEÇ’TEKİ 9 HASTADAN BİRİ LUCA
Çocukluk kanserleri büyük oranda, anne karnında, embriyoyken oluşmaya başlıyor. Genetik olarak saptanmış anlamlı bir ilişki yok. Yani işiniz, Allah’a, kadere, kısmete kalmış durumda! Sonuçta benim oğlum, 9 milyonluk İsveç’te her sene bu hastalığa yakalanan 9 çocuktan biri oldu. Bir açıklaması yok. Bulamıyorsunuz. Tek yapabileceğiniz bir inanca sarılmak. Bu, din olur, başka bir şey olur, bilemem. Ben umuda sarılmayı tercih ettim.
ÇOCUĞUNUZ ACI ÇEKİYOR VE SİZ HİÇBİR ŞEY YAPAMIYORSUNUZ
Küçücük bir çocuğun acı çektiğini görmek, bir anne-baba için ne demek?
- Ben akademisyenim. Babam edebiyatçıydı. İşim yazmak, kendini ifade etmek. Ama inanın, insanın evladının başına böyle bir şey gelmesi, gerçekten sadece yaşayanların anlayabileceği bir şey. Zaten bu süreçte en yakın dostunuz, diğer kanserli çocukların aileleri oluyor. Facebook gruplarına katılıyorsunuz. Bu deneyimi yaşamış insanların yazdığı kitapları okuyorsunuz. Ama ne yapsanız olmuyor! Luca çok sakin ve mutlu bir çocuktu. Hâlâ öyle. Ama tedavi sırasında yemek yemeyi bırakıyor, yese de çıkartıyor, ishal oluyor... Öyle bir çaresizlik ki inanılmaz acı çekiyor ve hiçbir şey yapamıyorsunuz...
ELİMİZDE PARA KALIRSA KANSERLE İLGİLİ ARAŞTIRMALARA BAĞIŞLAYACAĞIZ
Ümitsizliğe kapıldınız mı?
- Çoook. Ben bunu bir uçurumdan düşmeye benzetiyorum. Düşmeye başlıyorsunuz ama bir dal buluyor, ona tutunuyorsunuz. Hastalık gerilerse mesela. Sonra tuttuğunuz o dal kırılıyor, tekrar düşmeye devam ediyorsunuz. Yeni bir dal bulana kadar. Her düşüşte, yeni bir dal bulmak daha zorlaşıyor çünkü kanser ilerledikçe iyileşme şansı da azalıyor. Umudumuz bu yeni aşıda, onun için de bağış toplamaya çalışıyoruz..
Bağış kampanyası ne durumda?
- Çok iyi gidiyor. Biz, parayı toplayabileceğimizi çok da düşünmüyorduk. Ama denemek zorundaydık. Ve bir mucize oldu, 3 günde imece usulüyle, 2 bin 500 insanın katılımıyla 150 bin dolara ulaştık!
Ama tedavi daha fazlasını gerektiriyor değil mi?
- Evet. Bu yüzden de kampanyaya devam ediyoruz. Tedavi için gereken para, 250 ile 750 bin dolar arasında değişiyor. Para, şeffaf bir şekilde toplanıyor. Sitede, her bağış tek tek listeleniyor. Elimizde kullanılmayan bir para kalırsa da bunu kanserle ilgili araştırma yapan vakıflara bağışlayacağız. İsveç’te Barncancerfonden (Çocuk Kanseri Vakfı), Türkiye’de de LÖSEV’i düşünüyoruz.
Bu para tam olarak niye toplanıyor?
- Para, dünyanın en iyi kanser hastanesi olarak bilinen New York’taki Memorial Sloan Kettering Center’da yürütülen bir aşı denemesine katılmak için toplanıyor. Şu ana kadar tedaviyi tamamlayan 13 çocuğun 12’si, iki seneyi aşkın süredir hâlâ hayatta. Yani oran yüzde 80’ler civarında. Bu oranı sağlayan aşı mı, yoksa aşı daha önce görülen tedavileri tamamlayan bir ekstra unsur mu, henüz bilinmiyor. Ama Luca, bizim için bir araştırma deneği değil, hayatın ta kendisi! Dolayısıyla ortada böyle bir imkân varken, denememek olmazdı...
İnşallah her şey yolunda gidecek, para toplanacak, o tedaviyi olacak ve Luca iyileşecek. Size şans diliyoruz...
Paylaş