Paylaş
Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın eski başkanıydı, ama çok ön plana çıkıyor, hatta ismi Eğitim Gönüllüleri’nin önüne geçiyor diye uzaklaştırıldı, o da gitti, bundan seneler önce Toplum Gönüllüleri Vakfı’nı kurdu.
Gençlerle birlikte...
Şu anda Türkiye’nin en büyük gençlik örgütü.
Üniversiteli gençler Türkiye’nin her yerinde müthiş sosyal projelere
imza atıyorlar.
Kuruluşunu üstlendiği ve yönetiminde yer aldığı daha pek çok sivil toplum
örgütü var.
Bu topluma, 55 yaş ve üstü erkeklerin el koyduğunu söylüyor İbrahim Betil.
“O yüzden de bu toplum bir türlü gelişemiyor!” diyor. O ise gençlere ve kadınlara inanıyor. Şahane biri yani. Bir süredir Türkiye sınırlarının da dışına çıktılar; Gambia ve Senegal’de, Sen de Gel Derneği’yle harika şeyler yapıyorlar. Şimdi sizi güzel bir kalple baş başa bırakıyorum.
Siz bir efsanesiniz! Bir sivil toplum gurususunuz. Gençlerin büyüyünce olmak istediği insansınız...
- Ne güzel iltifatlar bunlar, mahcup oldum, teşekkür ederim.
Yok, iltifat değil gerçek! Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın eski başkanı, Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın da kurucususunuz. Kuruluşunu üstlendiğiniz ve yönetiminde olduğunuz daha pek çok sivil toplum örgütü var. Size Türkiye de yetmedi, ülke sınırlarının ötesine geçtiniz. Tüm bu yaptıklarınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Siz nesiniz?
- Kendi halinde bir sivil toplum gönüllüsüyüm, o kadar. Bizde, her şeyi devletten bekleyen bir biat kültürü var. Oysa sivil toplum güçlenirse, toplumsal gelişim hızlanır. Buna çok inanıyorum. O yüzden 20 yıldır, sivil toplumun çeşitli alanlarında adımlar atmaya çalışıyorum. Sınır da tanımıyorum.
Sınır tanımayan sivil toplumcu!
- Evet, öyle de diyebilirsiniz! Benim için canlılar ve doğa önemli. Canlılara ve doğaya faydalı olabileceğim her yerde, her şeyde varım. Ve aslında tüm bunları yapmamın çok basit bir sebebi var...
KADINLARA İZİN VERİLMİYOR, GENÇLERE GÜVENİLMİYOR
Nedir o?
- Çok küçük yaşta öğrendim ki, sahip olduklarımızı paylaştığımız zaman mutlu oluyoruz. Mutluluğun sırrı, almak değil vermek. Ben de tüm bunları mutlu olmak için yapıyorum. Sivil toplum, gönüllü bir çalışma. Yaptığınız işin etkisini çoğaltabilmeniz için keyif almanız ve o işin mutlaka sürdürülebilir olması önemli. Çünkü devamını getirmediğiniz zaman hiçbir yararı olmuyor. Benim için günün 24 saati, uyurken dahil, “Yarın ne yapacağım? Daha sonra ne yapacağım? İnsanlara nasıl faydalı olacağım” diye düşünmekle geçiyor.
Bir konuşmanızda, bu ülkede her şeyin 55 yaş üstü erkeklerin tekelinde olduğunu söylüyorsunuz...
- Tam da böyle! Siyaset, medya, ticaret, sanayi, bankacılık, tüm iş dünyası... Hep 55 yaş üstü erkeklerin tekelinde. Kadınların ve gençlerin esamisi okunmuyor. Meclis’e bakın, yine yaş ortalaması 55 üzeri. Bu topluma, 55 yaş üzeri erkekler el koymuş durumda! O yüzden de bir türlü gelişemiyor. Evet, belki büyük bir ekonomiyiz ama ne kadar sürecek, o da bilinmiyor. Kadınların bir yerden sonra yükselmesine izin verilmiyor. Gençler desen, üniversiteden mezun oluyor, önemli kısmı en az altı ay işsiz. Gençlere güvenilmiyor. Türk Dil Kurumu’nun ‘genç’ sözcüğünü nasıl tanımladığına bakın...
Ne diyor?
- Açıkça olmasa da, ‘gerizekalı’ diyor! “Beyinsel gelişimi yeteri kadar gelişmemiş” gibi şeyler söylüyor. Çok fena! Biz, Toplum Gönüllüleri Vakfı’nı kurduktan sonra tamamen gençlere güvendik. Projeleri hiç empoze etmedik, “Siz geliştirin, kaynağı siz bulun, biz size destek vereceğiz!” dedik. Gençlere bu kadar destek veriyorum diye bana deli gözüyle baktılar!
Sizin sivil topluma bu kadar kafayı takmanızın bir sebebi de eğitim değil mi?
- Evet, Türkiye’de farklı bir eğitim felsefesi oturtmaya çalışıyoruz. Çocuğun yeteneklerinin keşfedilebilmesi çok önemli. Merak duygularını tetikleyen, soru sormasını teşvik eden bir eğitim anlayışı yaygınlaştırılmalı. Oysa bizim eğitim anlayışımız şu, “Okullarda çiçek ol! Öğretmenini dinle, soru sorma, mümkünse merak da etme!” Biz ise bunun tam tersi bir eğitim anlayışıyla yaklaştık.
İYİ Kİ GENÇLERİ ÖRGÜTLEDİM
Bugüne kadar yaptığınız en gurur verici şey ne?
-Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın bugün geldiği nokta... Çünkü bu vakfı kurarken, kendi çevremden bazı insanlar “Sen gençleri örgütlüyorsun! Başın belaya girecek!” gibi yorumlar yaptı. Evet, gençleri örgütledim. İyi ki de öyle yapmışım! Bugün Türkiye’nin en büyük gençlik kuruluşu oldu, 60 binden fazla genç, 129 üniversitede, her sene iki bine yakın proje yapıyor. 700 binden fazla insanın yaşamına dokunuyor. Gençlere yetki verince neler yapılabileceğine inanmanın ötesinde, kanıtlamış olmak da bana çok gurur veriyor.
BALIK VERMİYORUZ, TUTMAYI ÖĞRETİYORUZ
Peki ya Sen de Gel Derneği?
- Bizler açlığın, susuzluğun olduğu bir gezegende yaşıyoruz. Şuradan uçakla altı saat ötedeki insanların yaşamında etki yaratmak, 350 binden fazla insanın hayatında sürdürülebilir etki sağlamak muhteşem bir his! Biz bir yardım kuruluşu değiliz. Onların çaresizliklerini yenebilmeleri için kendi enerjilerini harekete geçiriyoruz. Onlara destek oluyoruz. En temel ihtiyaç susuzluksa, kuyu yapıyoruz. O kadınlar, günde yedi-sekiz km. yürüyüp, iki kova su bulma mücadelesi yerine, köylerindeki pompadan su çekebiliyorlar. Tarlalar yapıyoruz. O kadınlar, tarlalarını ekip biçiyorlar. Artık yabani hayvanlar girmiyor, beslenebiliyorlar. Aydınlatmaları yok, enerji yok. Güneş panelli enerjiler veriyoruz evlere. O zaman ne oluyor? Çocuklar ders çalışıyor. Mum yüzünden yangın çıkmıyor. Yani biz balık vermiyoruz, balık tutmayı öğretiyoruz.
Tüm projeleri sürdürebilmeniz için kaynak bulmanız gerekiyor, değil mi?
- Elbette! Ben bir sosyal dilenciyim. Pek çok yere, elimde faaliyet raporlarıyla gidiyorum. Toplum Gönüllüleri Vakfı’nı, Öğretmen Akademisi Vakfı’nı, Sen de Gel Derneği’ni anlatıyorum.
‘NE İŞİN VAR AFRİKA’DA’ DİYEN OLUYOR
“Türkiye bitti mi? Ne işin var Afrika’da!” gibi bir bakış açısıyla karşılaşıyor musunuz?
- Karşılaşmaz mıyım... O zaman kapatıyorum dosyayı, “Peki” diyorum, Toplum Gönüllüleri’nin Suriyeli mültecilerle Güneydoğu’da gerçekleştirdikleri projeyi anlatıyorum. Ya da Doğu Anadolu’da kadınlara verdikleri üreme sağlığı eğitimlerinden söz ediyorum. Sokak çocukları için yaptıkları projeyi anlatıyorum. Köy okulları projesine dalıyorum... “Ben gençlerle ilgilenmiyorum. Benim için önemli olan eğitim” diyorlarsa, “Öğretmen Akademisi Vakfı var, 150 binden fazla öğretmenin mesleki gelişimine katkıda bulundu” diyorum. Çünkü öğretmenler üniversiteden mezun oluyor, 20 yıl sonra emekli oluyor, hiçbir mesleki gelişim eğitimi almaksızın...
İLKÖĞRENİMDE BAŞÖRTÜSÜNÜ SAVUNDUM ÇÜNKÜ...
Siz seneler evvel, ilköğrenimde başörtüsü serbest olsun dediniz. Neden?
- Çünkü benim için kızların okuması her şeyden önemli. Başlarını örtemedikleri için bir kısmı okula gidemiyor, aileleri baskı yapıyor. Ve o kızlar, yok oluyor! Halbuki ben kadının beynine, farklı biyolojik yapısına çok inanıyorum. Bunu bir şekilde toplumun içine çekebilmemiz için eğitim vermemiz lazım. Başörtüsünü bahane edip “Hayır!” dediğiniz zaman, bu kızları yok ediyorsunuz. O nedenle başörtüsünü savundum.
"BAŞARISIZLIK BENİM İÇİN DENEYİM: Yanlışlarımdan çok şey öğrendim. Başarısızlık benim başarılarıma önemli katkı sağlayan unsurların başında geliyor"
GENEL MÜDÜR EKONOMİDE UÇMAZMIŞ!
Garanti Bankası Genel Müdürü’yken, ekonomi sınıf uçarmışsınız, sorun olurmuş...
- Ya evet, toplumla iç içe olmayı seven biriyim, hep ekonomi uçuyordum. Sonra bir gün beni uyardılar, “Genel müdür ekonomi uçunca, sanki bankanın durumu iyi değil gibi algılanıyor!” dediler. Business ya da first class uçmam gerekirmiş! “Madem bankanın itibarı söz konusu, tamam” dedim.
Sen de Gel’e destek olmak için yapılacak çok şey var. 100 dolar verin, bir aile aydınlığa, elektriğe kavuşsun. 200 dolar verin, bir aileye iki küçükbaş hayvan verelim. Her yeni doğan iki yavrudan bir tanesini köyde bir başka aileye vermekle yükümlü olsunlar. Bütün köy halkı, kısa süre içinde küçükbaş hayvan sahibi olsun.
SINIRLARIN DIŞINA ÇIKIN
İnsanlara vermek istediğiniz mesaj nedir?
- Lütfen kendi sınırlarınızın dışına çıkın, ufkunuzu genişletin! Sivil girişimcileri destekleyin. Ama duygusal sömürülere kapılıp şeffaf olmayan sivil toplum kuruluşlarına asla itibar etmeyin. Çünkü onlar parayı nereye harcıyor bilmiyorsunuz. Ben kurduğum bütün sivil toplum kuruluşlarının mali tablolarını, uluslararası bağımsız denetim kuruluşuna denetletiyorum. Bütün bağışçılarımıza düzenli rapor gidiyor, “Verdiğiniz parayla şunlar yapıldı!” diye. Bir kuruş idari giderimiz yok, aldığımız bütün para projelere gidiyor.
GENÇLERE TÜYOLAR
AKLIN YOLU BİR DEĞİL
- Sloganlara değil, bilgiye itibar edin.
- Mücadeleci ve dayanıklı olun.
- Kısıtlamalara, mazeretlere değil, olasılıklara odaklanın. Esas olarak da geçmişe değil geleceğe...
- Gelişebilmek için tek yol, değişime uyum sağlayabilecek esneklikte olmak.
- Dünya değişirken kendinizi de değiştirin.
- Her zaman öğrenmeye açık olun!
- Yaşamda en büyük engel, insanın kendi beyninde oluşturduğu duvarlar, yani önyargılar. Beyninizdeki o duvarları yıkın!
- Bilgi çok hızlı akıyor ama aynı zamanda eskiyor. Geçmişte öğrendiklerinizle uzun süre idare edemezsiniz. En iyi üniversiteden bile mezun olsanız, an gelir o diploma sadece bir kâğıt parçası olur. Hepimiz bilgilerimizi ve kendimizi sürekli yenilemek durumundayız.
- Doğrunun tek olduğuna inanılan ortamlar, sadece testlerde ve sınavlarda var! “Aklın yolu birdir” sözüne asla inanmıyorum. Aklın yolu çok çeşitlidir. Yeryüzünde 7.5 milyar insan yaşıyor. Herkes farklı. Bütün bu farklılıklar da bu dünyayı zenginleştiriyor, geliştiriyor. O yüzden de yaratıcı olmak, risk almak ve farklı düşüncelere açık olmak gerek.
GENÇLERE GÜVENDİM
Sizin için söylenen ilk şeylerden biri, son derece mütevazı olduğunuz. Nasıl oldu da, Eğitim Gönüllüleri Vakfı’ndan ön plana fazla çıktığınız için uzaklaştırıldınız?
- Ben gönüllülüğün, hiyerarşik bir yapılanma olmaması gerektiğini savunurum. Yöneticiler de sahayı tanımalı. Böyle olmalı ki, gönüllülerin motivasyonu yükselsin! Bu nedenle hep sahada dolaştım. Çoban çocuklarla tanıştım, onlar bilgisayara ilk kez dokundu, ben de onların koyunlarına çobanlık yaptım. Ama sonra, “Neden sahada bu kadar çok dolaşıyorsun?” gibi bir eleştiri geldi. “Gelin, hep birlikte dolaşalım. Gönüllülüğün motivasyonu böyle olur!” dedim. “Bizim işimiz gücümüz var, ofiste çalışıyoruz!” dediler, beni uzaklaştırdılar. Sağlık olsun.
Acaba engelleyemediğiniz bir egonuz olduğunu mu düşündüler?
- Belki böyle yorumladılar bilmiyorum. 7-13 yaş arası çocukların, 40-60 yaş arasındaki insanlarla iletişim kurması zor. Kendilerine yaşça yakın, “Abi”, “Abla” diyebilecekleri rol modellerle bir arada olmayı daha çok seviyorlar. Üniversitelerde gönüllülük yapmak isteyen gençler vardı. Ben de Eğitim Gönüllüleri’ni üniversite gençlerinden oluşturdum. 15 üniversitede konuşmalar yaptım, ciddi bir gönüllülük çalışmasına girdiler. Tabii yine eleştirildim. “Gençlere çok güveniyorsun! Bunlar, küçüklerine kötü örnek olurlar.” Bu toplumda gençlere güvenmemek sadece devlet değil, toplum kültüründe de var. O yüzden de Eğitim Gönüllüleri’nde başkanlık dönemim yenilenmedi. Gençler itiraz etti. 15 üniversitenin Eğitim Gönüllüleri, kulüplerini kapattılar.
Siz ne yaptınız?
- “Arkadaşlar! Protestoyu bırakın, başka bir model oluşturalım!” dedim. Kahramanmaraş’taki Sütçü İmam Üniversitesi’nin rektörü bize güvendi, üç gün üç gece yurtlarını, toplantı salonlarını açtı. 60 gençle, Toplum Gönüllüleri düşüncesini, ilkelerini, hedeflerini belirledik. Pek çok işadamı da destek verdi ve 15 yılda müthiş bir büyüme süreci yaşadık. Şu an 68 profesyonel çalışanı var vakfın.
SEN DE GEL...
Sen de Gel Derneği nedir? Nereden çıktı?
- Altı sene önce, Toplum Gönüllüleri Vakfı’ndan içeri iki siyahi adam girdi. İki emekli öğretmen... Gambiya’dan geliyorlarmış. Bizi internetten bulmuşlar. Onları dinledim ve etkilendim. Akşam yemeğine götürdüm, “Açık büfe” dedim, “Her şeyi alabilirsiniz!” Ama sadece pilav aldılar. Et var, balık var, sebze var. Saat 22.00 oldu, dedim ki, “Nerede kalıyorsunuz?” “Bilmiyoruz!” dediler. Bir önceki gün, Eminönü’nde bir pansiyonda kalmışlar ama o akşam orada yer yokmuş. Onları aldım, Kadıköy’e götürdüm, 2-3 yıldızlı bir otele koydum, ödemelerini de yaptım. “Yarın ne yapacaksınız?” diye sordum, “Tekrar Toplum Gönüllüleri’ne gideceğiz” dediler. “Nasıl gideceksiniz?” “Yürürüz” dediler. Dedim ki “Yok, imkânsız çünkü deniz geçmeniz lazım!” Bu kadar günü yaşayan, bir saat sonrasını düşünmeyen insanlar beni çok etkiledi. Yanımda Akbil vardı, onu verdim. Vapur iskelesini gösterdim. Onların saflığını, iyi niyetini çok sevdim. O gece kararımı verdim. Gambiya’ya gidip bu insanları tanıyacaktım ve eğer yardımcı olabileceksem olacaktım...
Ne zaman gittiniz?
- Birkaç ay sonra. Eski bir İngiliz sömürgesi, yüzde 90’ı Müslüman. Çoğu, hayatında ilk kez bir beyaz adam görüyordu. En az 400-500 kişi toprağın üzerinde oturup beni dinledi. Hayrete düştüm, çünkü yarısı kadındı. Bir erkek lafı uzatırsa, yanındaki kadın omzundan tutup indiriyordu, “Çok konuştun, otur ben konuşacağım şimdi!” diye.
Vayyyyyy!
- Evet. Ben de dedim ki, “Bu ne şahane bir İslamiyet!” Kadın çok güçlüydü! Kadının söz hakkının olmadığı bir toplumda yaşıyoruz, orası ise inanılmaz geri ama aynı zamanda belli açılardan bizden ileri.
Ne tür sorunlar yaşıyorlar?
- Su yok. Kadınlar günde beş-altı km. gidiyor temiz su bulmak için. Çocukların önemli bir kısmı temiz suya erişemediği için beş yaşına gelmeden ölüyor. Bana yemek ikram ediyorlardı. Ortada kocaman bir tepsi, etrafında yedi-sekiz kişi. Kaşık maşık yok, elle yeniyor.
Yemek ne?
- Sadece pilav yiyorlar! O zaman anladım, İstanbul’a ziyarete gelenler neden sadece pilav yedi. Günde bir öğün pirinç yiyorlar. Böylesi bir yokluk karşısında, hayatlarına katma değer sağlayabilmek için girişimde bulundum. Arkadaşlarımızla birlikte Sen de Gel Derneği’ni kurduk. Amacımız azgelişmiş ülkelerde sürdürülebilir projeler geliştirmek. Dört senede 700 bin dolardan fazla yardımda bulunduk.
Tüm bu Afrika deneyimi size ne öğretti?
- Yaşadığımız dünyada ne kadar farklı hayatlar, insanlar varmış gördüm. Küçücük dokunuşlarla nasıl büyük farklar yaratılabildiğini... Bunları gördükçe inanılmaz mutlu oluyorum. 30-40 dolara insanların yaşamı değişebiliyor.
Paylaş