Paylaş
Yerim yok hepsine cevap veremiyorum diye. Şöyle bir formül geliştirdim: Buraya sığmayanlar, Hürriyet’in internet sitesindeki yazımın altında. Tartışma orada devam ediyor ona göre...
BANA BUNU HİSSETTİRENLERDEN
NEFRET EDİYORUM
O reklam, basit Aristo mantığıyla şu anlama gelir: "Giyinmemek, çirkin ve ahlak dışıdır!" E tabii görünce çileden çıktım. Hatta Taksim’e vardığımda o kadar sinirlenmiştim ki, kapalı bir kadın görünce, neredeyse üzerine yürüyüp hakaret etmek ve hatta kendisine zarar vermek istedim. Sonra da çok utandım. Ben aydın bir insanım. Peki ben nasıl bu hale geldim? İnanır mısın, otokontrolümü bu kadar sarsan bu duyguyu bana yaşatanlardan nefret ediyorum. (Nazlı O. Ö.)
- Haklısınız. Ben de sizinkine benzer duygular yaşadım. Ama kendimizi kontrol etmeliyiz. Bu oyuna gelmemeliyiz.
BEN DE MAYO REKLAMLARINDAN
RAHATSIZ OLUYORUM, VAR MI?
Ne demek "Başörtüsü reklamından rahatsız oldum?" "Ben de mayo reklamlarından rahatsız oluyorum" dediğimde niye tuhaf karşılıyorsunuz o zaman? Hem sonra el insaf, bir taraftan başörtüyle üniversiteye giremedikleri için rahatsız olanlar, bir taraftan panolardaki başörtülü ilanlardan rahatsız olanlar, mayo ilanı görmeyince rahatsız olanlar. Diğer taraftan "Başörtüsünü çıkarın, yoksa üniversiteye giremezsiniz!" diyenler ve güzel bir slogan olduğu düşünülerek kapitalist zihniyetle yapılmış "Giyinmek güzeldir" gibi bir sözden "Başörtüsü takın!" zorlaması anlayanlar... Allahım aklıma mukayyet ol! (Bayram D.)
- Bence de olsun. Siz, bu slogandan bir rahatsızlık duymuyor olabilirsiniz. Ama gördüğünüz gibi çoğunluk duyuyor. "Mayo ilanları varsa, bu tür türban reklamı da olacak, türbanlılar da üniversiteye girecek" türünden bir pazarlık da olabilir mi? Olamaz.
ASKILI ELBİSELERİM
VE PARMAK ARASI
TERLİKLERİMLE GÜZELİM BEN
Amaçlarına, bizleri irrite ederek ulaşıyorlar. Amaç, örtünmeyeni rahatsız etmek. Sen bu yazıyı yazınca, nasıl da yüzlerinde güller açmıştır. Eğer örtünmek ise dertleri, örtünsünler. Başın içinin güzel olması amaç, onu sağlayamadıktan sonra, giyinmenin de bir güzelliği yok. Hem güzel müzel değil giyinmek. Askılı elbiselerim, parmak arası terliklerimle güzelim ben! (Aysun T.)
- Ben de. İnsan, kendini nasıl hissediyorsa öyle güzeldir. Kimse, kimseye neyin güzel olup olmadığını empoze edemez, etme hakkı yoktur. Yapanlar, kutuplaşmayı arttırırlar. Giyinmeyi savunanlara karşı, soyunmayı savunanlar da çıkar. İki uç da, tuhaf bir kutuplaşmaya yol açar.
AMPULLERİ SÖNDÜRMEK
LAZIM NE DEMEK?
Dün iki türbanlı arkadaşımla beraberdim. Ben türban takmıyorum. Starbucks’ta kahve içerken, yan masadan iki tanımadığımız adam seslendi: "Ampüller iyi yanıyor mu? Ama söndürmek lazım!" Masamızda politikadan bahsedilmiyordu bile. Bir arkadaşımızın hasta olduğundan bahsediyorduk. Bir süre sonra kalktık. Çünkü rahatsız olmuştuk. Bu sefer gittiğimiz başka bir cafe’de bir hanımefendi, arkadaşlarıma dönüp dönüp bakmaya başladı. Sanki "Sizin burada ne işiniz var?" der gibiydi. Ben de aynen şöyle diyorum: Hakikaten sıkıldım bu muhabbetten! Türban, laik, anti-laik, dinci, gerici... (Neslihan S.)
- Evet ama neden sıkıldığınızı hiç düşündünüz mü? Çünkü üzerinizde bir baskı hissettiniz. Sinirlendiniz. Ama unutmayın "Giyinmek güzeldir" reklamı da aynı şeyi tersten yapıyor. İnsanlar üzerinde baskı kurmaya çalışıyor. Ya para kazanmak için ticareti, siyasete alet ediyorlar. Ya da doğrudan türbanı, siyasete alet ediyorlar.
ARMİNE YERİNE EFEMİNE
Yazı isabetli olmuş, ellerinize sağlık. Bu reklam yüzünden anarşist ruhumuz kabarmıştı. Hatta kendi adımıza, bir gece, gizlice ilan panosunda mankenin uygun yerine göğüs çizmeyi ve firmanın adı olan "Armine" yerine "Efemine" imzası atmayı bile planlamıştık! Siz, sinirlerimizi yatıştırdınız. (Başak-Armağan)
- Olaya, espriyle yaklaşmanız hoş. Ama biliyorsunuz, reklam panolarına bıyık yapmak, boyamak, parçalamak vandalizme giriyor. Sizin gibi şahane kadınlara yakışmaz! İtirazınız varsa çevrenizdeki herkese anlatın. Yetmiyorsa bana yazın.
KENDİMİ SOYUNUK
HİSSETMEYE BAŞLAYALI
ÇOK OLDU
Ne abartıyorsun ne de yanılıyorsun. Biz kendimizi soyunuk hissetmeye başlayalı uzun zaman oldu. Eskiden mini mini şortlarla İzmir sokaklarında dolaşan bizler, şimdi mini eteğinin boyu fazla kısa ise, "Neme lazım, biri şimdi ’Utanmazlar!’ filan der" diye giymiyoruz. Ayağından şortunu çıkarmayan ben bile yapıyorum bunu. Sonra da utanıyorum kendimden. Zihniyetimiz ve bakışımız değişiyor. Yavaş yavaş. En kötüsü de, öyle derinden ki; farkına bile varmıyoruz. (Sibel.)
- Evet haklınız. O mitinglere onca kadının doluşma sebebi de bu. Ben eskiden bunun komplo teorisi olduğunu zannederdim, paranoya olarak değerlendirirdim. Ama hatalıymışım. Çünkü baktım, bende de var aynı sıkıntılar. Demek ki, ortada böyle bir gerçek var.
TÜRBANLI BİRİ OLARAK SUÇLULUK DUYUYORUM
ÇÜNKÜ SANKİ BU ÜLKEYİ YIKMAK BÖLMEK İSTİYORMUŞUZ GİBİ BİR HAVA YARATILIYOR
Reklam hakkında düşündüklerinizi okuyunca, "Allah’ım benimle aynı şeyi hissedenler de varmış!" diye düşünmeden edemedim. Ama ben "diğer taraf" olarak aynı şeyleri hissediyorum. Ben başörtülüyüm. Ama türbanlı deyince oluşturulmaya çalışılan imaj içinde kendimi kesinlikle görmüyorum. Beni mayo reklamları, sansürlemeleri ve bununla ilgili haberler söz konusu olduğunda kendimi suçlu hissettiren şey, sizin başörtü reklamını gördüğünüzde hissettirmiş. Gerçekten bizi bu noktaya getirmişler. Üniversite mezunu, aktif olarak çalışan bir insanım. Türbanlı- türbansız bir sürü arkadaşım var. Ancak son aylarda, kendimi suçlu hissetmeye başladım. Sanki bizler, bu ülkenin insanı değilmişiz, sanki vergi verip çalışmıyormuşuz gibi, sanki bu ülkeyi yıkmaya, bölmeye, çalışıyormuşuz gibi bir hava yaratıldı. Bence bu ortam birileri tarafından yaratıldı ve şimdi tüm millet olarak, bunu yaşıyoruz. Herkes taraf olmak zorunda. Hepimiz suçluluk duyuyoruz ama birbirinin zıddı iki konu hakkında. Ve bu, bize bir şekilde empoze edildi. Komplo teorilerine inanan biri değilim. Ama bu son aylarda, "Acaba?" demeye başladım. Gerçekten bir kavganın içine mi sürükleniyoruz? İnşallah öyle değildir. Umarım hiçbirimiz bir oyuna gelmeyiz. (U.C.)
- Doğru söylüyorsunuz ama ne yazık ki öyle. Her tez, kendi anti tezini doğurur. Erbakan’dan bu yana, türban konusu, o kadar zorlandı o kadar zorlandı ki, zaman içinde bir karşı birikim oldu tabii. Bu yüzden bu sevimsizlikleri yaşıyoruz. Eskiden böyle bir sorun yoktu. Hatta üniversitelerde okuyan başörtülü kızlar vardı. Yasak olmasına rağmen, hoşgörüyle yaklaşılırdı. Bir de şimdi halimize bakın.
BAŞIM AÇIK DİYE ŞEHVETLİ KADIN
MUAMELESİ GÖRÜYORUM
Ben kendi güvenliğim için artık daha kapalı giyiniyorum. Bu tür reklamlar, benim giydiğim tişörtü de açık yapıyor. Saçlarımı da, "şehvetli kadın saçı" yapıyor. Yani onların gözünde, hedef oluyorum. Bazen onların arasındayken, yok olup gitmek istiyorum. "Şehvetli kadın" değilim ben. Olunabilir ama ben değilim. Ama ne var ki, öyle muamele görüyorum. (Zeynep)
- Sen, sen olmaya devam etmelisin. Nasıl düşünüyorsan, öyle yaşayacaksın. Hepimizin mücadelesi de bu, yaşam tarzımız elimizden alınmasın diye. Eskiden "Hadi canım, olur mu öyle şey?" derdim, ama bu son tartışmalardan sonra, böyle bir şeyin imkan dahilinde olduğunu düşünüyorum. Ama tabii yılmayacağız.
BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR DA
BEĞENİLMEK İSTER
Başını örtmeyi "tercih" eden kadınlar da, kendilerini güzel hissetmek isterler. Bu reklam, onların bu kadınlık hallerini gıdıklıyor. Onlar, mayo ya da bikiniyle çıkamıyorlar. Kadının doğasında olan gösterme ve beğenilmeyi saklıyorlar içlerinde. Çünkü bir tercih yapmışlar. Bırakın, biri de çıkıp, "Giyinmek güzeldir" deyip, onların bu hallerine bir ışık yollasın. Çok görmeyin, siz de kadınsınız. (Serdar K.)
- Doğru tabii, herkesin, her insanın beğenilmeye ihtiyacı var, benim, sizin, türbanlı kadınların... Herkes gibi onlar da kendilerini göstermek isterler. Ama bu lafı, başkalarının kendini kötü hissetmeyecekleri şekilde söylemek de mümkündü. Ne yazık ki, öyle yapılmamış. Haliyle, ben de art niyet arıyorum.
MÜTHİŞ BİR OY VERME SEFERBERLİĞİ GÖZLEDİM
Belçika’da yaşıyorum. İstanbul’da bir hafta kalıp, olayları takip edince, 22 Temmuz’da tekrar gelip, oy atmaya karar verdim. Kaybettiğim nüfus cüzdanımı yenilemek için gittiğim muhtarlık ve Şişli Nüfus Dairesi’nde gördüğüm manzaralar beni çok duygulandırdı, o yüzden bu kararı aldım. İki yaşlı sevimli Rum Hanım yazın gidecekleri Kınalıada’ya yaptırıyorlardı oy kullanma naklini. Mahallesine yeni taşınmış bir genç kız, oy verebilmek için, kira kontratıyla gelmiş, mahalle kütüğüne kaydını yaptırıyordu. Nüfus Dairesi’nde ise orta yaşlı hanımlar, eski nüfus cüzdanlarını yenilemek için gelmişlerdi, eski cüzdanlarında vatandaşlık numarası yok, bu yüzden oy veremezler diye. Bu oy atma seferberliği beni yüreklendirdi. O yüzden ben de geleceğim. İki elim kanda da olsa... (Gül G.)
- Tespitleriniz hepimiz için sevindirici. İnşallah, herkes için geçerli olur ve herkes oyunu kullanır. Bizim mesela bütün yaz programımız seçime göre ayarlı.
DEMOKRASİ HERKESE Mİ?
Yalan mı? Bugüne kadar “Demokrasi herkesedir” dediniz, onlara destek bile verdiniz. Gizli ajandalarını ve varmak istedikleri hedefi göremediniz veya görmek istemediniz. Devletin tüm kurumlarıyla çatışmalarına gerekli yanıtı vermediniz, takiyelerine aldırmadınız, “Ben tarafım!” demediniz. Olsun... Ancak şimdi demiş olmanızı bile önemsiyorum ve teşekkür ediyorum. (Yılmaz A.)
- Hâla demokrasinin herkes için olduğunu düşünüyorum. Ama “Giyinmek Güzeldir” lafı, belli bir siyası anlayışın sloganı. O yüzden beni rahatsız etti. Bir istismar söz konusu. Bence yani. Onlar ve bizler gibi ayrımlara gelince, bence yapmamak gerekiyor, kutuplaşmaya neden oluyor.
* TÜRBAN KAKA MİNİ CİCİ
“Ötekileştirilme” konusundaki fikirlerinizde size katılıyorum. Çünkü başörtü kullanan biri olarak ben, sizin yaşadığınız şeyleri, her zaman ve maalesef hayatın her alanında yaşıyorum. Yolda yürürken, televizyon izlerken, çalışırken, iş ararken... Sürekli "Türban kaka, mini cici!” bakışı ve konuşmaları. Ama ben sizin gibi hemen “Pes!” demiyorum ve savaşıyorum. Sizin ve benim gibi, istediği gibi yaşamak isteyenlerin de savaşmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu oyuna gelmemek gerektiğini düşünüyorum. Herkes olmak istediği gibi ama eşit şartlarda hayatını sürdürmeli bence. Demokrasi de, bu olsa gerek. (Esma G.)
- Gerçekten samimi olarak böyle düşünüyorsanız, size söyleyebileceğim hiçbir şey yok. Ama “Mini güzeldir, türban çirkin!” lafını, siz sadece bakışlardan çıkartıyorsunuz. Ortada bir slogan, bir reklam yok. Oysa bir kesim, türbanı siyası bir araç olarak kullanabilmek için üniversiteleri veya gündelik hayatın başka alanlarını zorlamaya çalışıyor. Benim itirazım buna. Türbanlıların üniversiteye girememesi; türbanın, kamusal alanda kullanılamaması ayrı bir tartışma konusu. Başlı başına bir mesele. Ben de üzülüyorum bu ülkede okuyamıyorlar, yurtdışına gidiyorlar diye. Ama bu ülkenin cumhuriyet geleneği bu. Değiştirmek isteyenlere karşı direnenler tabii ki olacaktır. Doğaldır.
SALAK MIZANNEDİYORLAR BİZİ
O bahsettiğiniz ilanları ilk gördüğümde içimden söylediğim şu oldu:“Burada giyinmek değil ‘Örtünmek güzeldir’ demek istedikleri, gün gibi ortada. Salak mı zannediyor bunlar bizi!” Gerçekten de böyle düşünüyorum. Satıcı firmaya da, reklamı hazırlayan firmaya da şunu söylüyorum: Demek istediğinizin farkındayız. Ama biz sizin söylemek istediğiniz manada giyinmeden de güzel olunabileceğinizi biliyoruz. Boşuna zorlama sloganlar üretmeyin. Bizi de boş yere germeyin! (Dilek Y.)
- Direkt“Örtünmek güzeldir” diyemedikleri için böyle söylüyorlar. Bence esas vahim olan da: Arkadan pusu kurmak...
ÖRTÜNMENİN FAZİLETLERİ
Ben mi yanlış hatırlıyorum, Dubai’ye ilk gittiğiniz zamanlarda oradaki yaşamı, yaşam tarzını ve Dubaililer'i öve öve anlattığınızı. Şaşırmamanız lazım, biz de Dubailileşebiliyoruz yavaş yavaş, gerek gelen sermaye ile, gerek örtünme ile. Bakınız: İstanbul'da örtünmenin faziletlerini ima eden nurtopu gibi panolarımız var artık. (Gülçin F.)
- Yanlış hatırlıyorsunuz. Ben bir gazeteci olarak tespit yaptım, “Dubai’de kadınlar, kafalarını daha estetik bağlıyor” dedim. “Saçları görünüyor, örtü, başlarının arkasına düşüyor. Giydikleri abayalardan bedenlerinin hatları belli oluyor. Buna karşılık isteyen de, minisini, bikinisini çok rahat giyebiliyor. Kimse, kimsenin hayatına müdahale etmiyor...” Övmedim, sadece durumu belirttim.
İnsanların örtünmesi sizce doğru olmayabilir. Görüntüsü hoşunuza gitmeyebilir veya samimi olarak bunu “çağdışı” olarak görebilirsiniz. Ama “çağdaş” olan davranış, herkesin, tüm farklılıklarıyla varlığını kabul etmek ve beraber yaşayabilmektir. Yazınızı, basit bir “Türban karşıtı” veya “Laiklik elden gidiyor” köşe yazısından ayıran şey; türbanın varlığından rahatsız olduğunuzu ve onun varlığını bir tehdit olarak gördüğünüzü açıkça söylemenizdir. Bence, bu konunun çözüm yolu da budur: Türban giyenleri cumhuriyet düşmanı gösterme demogojisine kaçmadan, açıkça rahatsızlıkları dile getirmek. Bu sayede başını örten insanlar “Hayır, ben cumhuriyet düşmanı değilim!” savunması yapmak gibi sonuçsuz çabalarla vakit kaybedeceğine, karşısındaki insanlara kendini, derdini, neden böyle var olmayı seçtiğini anlatabilir. Bu da her iki taraftaki marjinal görüşleri törpüleyebilir ve sorunun çözülmesine yardımcı olabilir. Yazınızdaki açık yürekliliğiniz için teşekkür ederim. (Haluk K.)
- Ben hiç zannetmiyorum yardımcı olacağını. Keşke olsa. Bence, bu ilanın asılması ile üniversitelerde türbanın siyasi mücadele aracı yapılması arasında bir fark yok. Hepsi aynı olayın bir parçası. İşi siyasete çekmeye çalışıyorlar, hiçbiri bireysel tartışmalar değil. Bu arada, bir gazeteci olarak ne zaman bir kadına neden baş örtüsü taktığını sorsam, asker gibi hep aynı cevapları alıyorum. Kimse, kendi özel derdini anlatmıyor. Herkes, ezberlediği kalıp cümlelerle konuşuyor.
Sen ne kadar içten, aklından geçtiği gibi yazsan da, insanlar algılamak istedikleri gibi algılıyorlar. Gerçekten bizim toplumumuzda bir gen var ki, bu gen, bir şeyi tam olarak anlamadan, anlamını kavramadan, direkt saldırmamıza sebep oluyor. Nedenini bilmiyorum. Ama resmi ya da özel, iş ya da okul, evhayatı ya da arkadaşlıklar, her yerde bu böyle. Herkes birbirine saldırıyor. “Beni acıttın!” diyerek, karşısındakini acıtıyor. Çünkü o zaten kararını vermiş, kesinlikle karşısındaki suçlu. Böylelikle, diğer kişiye kendini suçlu hissettiriyor. Asıl amaç da bu zaten, anlamadan dinlemeden, yargısız infaz. Söylemek istediğim, seni sadece anlayan anlıyor. (Naz.)
- Haklısın. Bir de bu kadar uzakta yaşayınca, insanın gözüne daha da batıyor: Hiç kimse uzlaşmaya, birbirini anlamaya çalışmıyor. Herkes kendi anlayışını ifade etmenin ve diğeriyle boğuşmanın peşinde. “Ben doğruyum”, “Ben bilirim”, “Sen yanlışsın”, “O işler öyle olmuyor efendim...”
NEYSE Kİ YALNIZDEĞİLMİŞİM
“Giyinmek güzeldir” ilanlarını bir haftadır üzgün üzgün seyredip, “Acaba bu koca şehirde, bir tek ben mi kendimi çıplak, günah işlemekte, en kısa zamanda doğru yolu bulup giyinmeyi öğrenmesi gereken biri gibi görüyorum?” diye düşünmekteyken, bu sabah yazınızı okudum. Neyse ki, yalnız değilmişim! Bence bu reklamın sloganı, ince ince düşünülmüş. Gayet açık ve net diyor ki: “Kardeşim bak, giyinmek budur. Eğer sen böyle değilsen, şekil A'daki kadın gibi, hanım hanımcık kafanı örtmediysen, çok düşünme çünkü sen şu anda çıplaksın ve çıplaklık kötü, giyinmekse güzeldir!” (Zeynep O.)
- Ben de sizinle aynı duygulara kapıldığım için, o yazıyı yazmıştım zaten. Sizin yazdıklarınız da bana, benim yalnız olmadığımı gösteriyor. Ben de size teşekkür ediyorum.
MEDENİYET DEDİĞİN AÇILIP SAÇILMAK MI?
Yazınızı okuduktan sonra Mehmed Akif'in bir sözü geldi aklıma. Diyor ki: “Medeniyet dediğin açmaksa bedeni, desenize, hayvanlar bizden daha medeni!” Bilmem anlatabildim mi? (Kübra A.)
- Hayır, anlatamadınız. Ve ne kadar art niyetli olduğunuzu göstermiş oldunuz. Teşekkür ederiz. Size göre biz kötü kadınlarınız öyle mi? Böyle düşünmeniz de, ayrıca üzücü.
NE YAZIK Kİ TÜRANBANLI HANIMLARDAN HOŞLANMAK ZOR
Türbanlı bir hanımdan hoşlanmak güç. Çünkü bir hanımı güzel gösteren en önemli vasıflar şunlar: 1)Kıyafet 2) Saçlar 3) Bacaklar. Türbanlı bir hanımda bunların üçü de görünmüyor. Bir zamanlar Türk kadınlarının inanılmaz güzel olduğu konuşulurdu, yazık şimdi kimse böyle düşünmüyor. Bu da Amerika’da yaşayan bizleri üzüyor. (Yılmaz Ş.)
- Siz de bir alemsiniz Yılmaz Bey! Koyun can derdinde, siz nelerden bahsediyorsunuz.
HACI DEDEM MİNİ ETEKLE ŞIK DURUYOR DİYEBANA YURTDIŞINDAN ÇORAP TAŞIRDI
Eşim, “Siz acaba kardeş misiniz!” diyor, o kadar benzer düşünüyoruz. Bahsettiğin reklamı, ilk gördüğümde onunla arabadaydım ve şu tepkiyi gösterdim:“Ne demek giyinmek güzeldir? Ne yani, biz çıplak mı geziyoruz!” Nasıl bu hale geldik anlamak çok zor? Benim ailemde hacılar var ve ama o hacılardan biri olan dedem, “Mini eteklerle şık duruyor” diye, bana yurtdışından müthiş çoraplar ve ayakkabılar taşırdı. O dede ki,insanların aklına takılanlara cevap veren derin bir adamdı ve inanılmazhoşgörülüydü. Ama son 20 yıl içinde, hepimize bir şey oldu. Türbanlı kadınlara “giyinik”, bize“çıplak” muamelesi yapan bir yaklaşım, hepimizi anlamsız bir tartışmada tarafolmaya zorladı. Erkek arkadaşlarıyla sarmaş dolaş dolaşan başı bağlı kızlara,kafasını bana kapatıp, erkek olan kuaförüme açan kadınlara, erkek hastamuayene etmeyip ya da ederken üstüne bez seren kadın doktorlara şahit olmuş biri olarak, içim taşıyor, militan tarafım kabarıyor…(Yeşim A. I.)
- Budur. Biz galiba gerçekten kardeşiz. En azından ruh kardeşiyiz. Söylediğin her şeye katılıyorum. Senin gibi düşünüyorum.
TÜRBAN NEYİ ÖRTÜYOR
Türban neyi örtüyor bunu gerçekten çok merak ediyorum. Yani kadınların kafasında çıkan saçlar, bir başka deyişle kıllar, kadınların güzel yüzünden daha mı çekici? Hayır değil. Yüz daha çekici. E o zaman, saç yerine, mantıken yüzün örtünmesi gerekmez mi? (Ceren.)
- Haklısın. Sizinki de farklı bir bakış açısı. Ama kuralları koyanlar, saç diye koymuş, yüz diye değil.
Onlar giyine dursun, yaz da gelmişken, biz askılılarımızla, mutluluğumuza kaldığımız yerden devam edelim. (Burcu G.)
- Evet. Zara’da ve H&M’de ucuz ama şık elbiseler var.
ARTIK BİZ VE SİZ DEĞİL BİZ OLMAK LAZIM
21 yaşındayım, üniversite 3. sınıf öğrencisiyim, İstanbulluyum ve başörtülüyüm. Bugünkü “Türban güzel sen çirkin” yazınızı okuyunca, şok oldum. Açıkçası, sizden hiç beklemediğim bir yazıydı. Hem sinirlendim, hem üzüldüm, hem de “Niye böyle hissediyorlar? Biz onlara ne yaptık ki?” diye düşündüm. Neden bu ayrımcılık? Ben her gün yollarda, gayet dekolteli kıyafetlerle kendilerini sergileyen mankenlerin afişlerini görüyorum. Ama bunları görünce, bir kere bile içimden size -yani toplumun örtülü olmayan kısmına- bir öfke yükselmiyor. Size yemin ederim yükselmiyor. Çünkü benim ailemde de, başı açıklar var, teyzem ve kuzenim mesela. Okulda da bir sürü başı açık arkadaşım var. Aramızda hiç bir zaman bu tarz bir problem yaşanmadı, “Sen niye kapalısın? Ben niye değilim?” gibi bir tartışmaya hiç bir zaman girmedik. Çünkü bunlar sadece ayrıntılar. Önemli olan insan olmak, iyi bir insan olmak ve karşındakini giyimine göre değerlendirmemek. Başka bir sürü ortak noktamız varken, sırf dini hassasiyetlerimizin seviyeleri birbiriyle aynı değil diye, birbirimizi dışlamak, ilkelliğin, cahilliğin ve örümcek kafalılığın daniskası olmaz mı? Artık değişmek lazım, değişmek ve gelişmek lazım. Artık biz ve siz değil, bir olmak lazım. Hepimiz bu ülkenin vatandaşıysak, hepimiz Türksek ve Türk olmaktan gurur duyuyorsak, bu ülkenin içinde huzurlu bir şekilde yaşamayı öğrenmemiz lazım. (H. Kara.)
- Ama güzel kardeşim, zaten sorun olan siz değilsiniz ki! Sizin gibi düşünenler de değil! Olayı, bireysel olaylarla konuşmak, tartışmak, ortak bir uzlaşma noktasına varmak mümkün. Ama arkadan arkaya, çaktırmadan mayo reklamlarını kaldırmaya uğraşanlara, iş açığa çıkınca da, “Yok öyle bir şey!” diyenlere ne demeli? Neden bütün bir yıl olmadı da, şimdi gazete haberlerinden sonra “Olabilir” deniyor. Bu ülkede dini siyasete alet edenler var, bizim derdimiz onlarla. Sizinle değil.
UYAN DA BALIĞA GİDELİM
Günaydın. Tehlikeyi yeni mi fark ettiniz? Uyan da balığa gidelim! (Rüştü.)
- Olur gidelim. De... Böyle söyleyince, ne kazandığınızı anlayabilmiş değilim. Ne acı ki, bu mesele de bile, paye kapma derdindeyiz. “Ben senden önce keşfettim, senden öndeyim!“ Tebrik ederim, ne diyeyim?
EĞER BİKİNİLİ BİR KADIN OLSAYDI O REKLAMDA
Ne kadar acı. Bu şekilde düşünüyor olmanız ne kadar acı. Orada göreceğiniz eğer bikinili bir hatun olsaydı ve aynı slogan yer alsaydı aynı şeyi düşünebilecek miydiniz? Yapmayın lütfen. Herkes eşit bu ülkede. Ve öyle bir slogan sizi rahatsız edecekse, başörtülüler hiç yaşamasın o zaman. Neden kendi tarafınızdan bakıyorsunuz hep olaylara? Neden böylesi bir ayırım? Neden bir tarafsızlık yok? İnanın bu soruları taraf olan bir başörtülüye de sorabilirim. Ama bu ülkenin genelinde var bu önyargı. (Elif O.)
- Hangisinin ön yargı olduğutartışılır? Türbanın siyasi olarak kullanılması insanları rahatsız ediyor. Bu slogan da onlardan biri işte. Buna da bizim itiraz etme hakkımız olmalı. Mesele şu: “Biz 80 küsur yıl bu fotoğrafla yaşadık. 80 küsur yıl sonra, birilerinin çıkıp, bu ülkenin fotoğrafını değiştirmesini istemiyoruz!”
YAVAŞ YAVAŞ SİNDİRE SİNDİRE GELDİLER
Yavaş yavaş, içimize sindiren sindire geldiklerini ve bunların daha hiçbir şey olmadığının farkındayım. Bugün türban reklamı olur, mayo panolarını yasaklarlar, yarın kapalı olmayan insanlara, 2. sınıf vatandaş muamelesi yapmaya başlarlar. Ve bir de bakarız ki, hemen herkes doğal olanın şeriat olduğunu düşünmeye başlar. Çocuklarımıza nasıl bir gelecek bırakacağımız bizim elimizde. İş işten geçmeden yapılacak olanı yapmalıyız. Biraz seçim konuşması gibi oldu ama hani bazı meseleler vardır ya, düşündükçe sinirlenirsin. Bu mesele de onlardan. Bu konuda daha sık yazmanı ve benim gibi insanlara yalnız olmadığımızı hissettirmeni isterim. (Arzugül A.)
- Pek çok insan sizin gibi düşünüyor. Son mitingler de gösterdi ki, bir çok insan ve milyonlarca kadın. Bu gerçeği yok saymak mümkün değil. Yalnız olmadığımız kesin.
ALLAH SİZE TÖVBE KAPILARINI ARDINA KADAR ARALAMIŞ
Bilmem farkında mısınız, Allah size tövbe kapılarını ardına kadar aralamış ve inanın sizi çağırıyor... (Kadir A.)
- Siz, Allah adına konuşma yetkisini nereden aldınız açıklar mısınız? Evliya filan mısınız, yoksa ermiş mi? Yoksa Turgut Özal’ın mezarını yapan da siz misiniz?
TÜRKİYE İRAN OLACAKSA KIZIM YURTDIŞINA GİTSİN
Türban beni de korkutuyor, endişelendiriyor. Sık sık nereye gittiğimizi düşünüyorum ve bu gidiş bana hiç iyi bir gidiş gibi gelmiyor. Ya Türkiye, İran olursa? Öyle olacaksa, kızımın, o zaman gelmeden kendine yurtdışında bir hayat kurmuş olmasını diliyorum. Göçsün gitsin bu ülkeden. (Aydan A.)
- O kadar ümitsiz olmayın. 80küsur yıl, bu ülkede böyle korkular olmadan yaşandı. Bunlar da atlatılır merak etmeyin.
EVİN ŞIMARIK VE HAVALI KIZI OLMAKTAN VAZ GEÇİN
Tabii ki haksızsınız. Neden mi? Hani eski Türk filmlerinde, evin şımarık ve havalı kızı, her daim hizmetçiyi küçümser ya, ona nefes bile aldırmaz, yaşam hakkı tanımaz. Aynı ona benzediniz bence. Çok trajikomik. Kapalılar, bu ülkede nelere maruz kaldılar. Saçından tutulup diploma töreninde kürsüden bile indirildiler. Hala da ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlar. Siz de “Giyinmek güzeldir” lafıyla, kendinizi tehdit altında hissediyorsunuz! Siz de kocaman bir afiş astırın “Soyunmak güzeldir” diye, olur biter. Yoksa, çıplaklığın günah olduğunu mu düşünüyorsunuz bilinçaltınızda? O yüzden mi rahatsızlığınız? (Canan K.)
- Benim size tavsiyem daha fazla Türk filmi seyretmemeniz, belli ki kimyanızı bozuyor. Size cevap verme gereği bile hissetmiyorum. Hizmetçi mizmetçi ne demek, çok ayıp şeyler bunlar. Çıplaklığın günah olduğunu mu düşünüyorsunuz diye sormanız bile bakış açınızı gösteriyor. Hayır düşünmüyorum, ne bilinç altında ne de üstünde...
Evliyim ve eşim başörtüsü takmakta. 30’lu yaşlarda, liberal hayat tarzını benimsemiş, dindar biriyim. Ve benim gibi yaşayan çok insan tanıyorum. Sizin, gündeme hakim olan konjonktürden etkilenerek o yazıyı yazdığınızı düşünüyorum ve saygı duyuyorum. Ve sizi seviyorum. Ama bilmenizi istediğim bir şey var: Keşke sizi inandırmak için bir şey yapma şansım olsa; sizin ve sizin gibilerin hayat tarzınıza veya inançlara en ufak bir müdahalede bulunulduğu anda, bizler, sizi savunmakta tereddüt göstermeyeceğiz. En başta ben. Bu ülke, bu şekilde buralara geldi. Bu şekilde de devam edecek, inşallah. İçiniz müsterih olsun. (Fatih E.)
- İnşallah öyle olur. Çünkü insanlarda öyle olmayacakmış gibi bir his var. O yüzden savunma refleksi gelişiyor. Teşekkür ediyorum mailiniz için.
İNADINA SOYUNASIM GELDİ
Türbanlı kız afişini, 3 günlük İstanbul ziyaretim sırasında ben de gördüm. Kendimi hiç de çıplak hissetmedim, inadına daha da soyunasım geldi. Bu artık kişisel özgürlüğü filan aştı, çaktırmadan insanları taciz eder boyuta geldiler. Ne zaman bir dur deneceğini de çok merak ediyorum. (B.Ç)
- Herkesin sevimsiz bir olay karşısında tepkisi farklıdır, sizinki de isyan anladığım kadarıyla. Ama dikkat edin, fevri davranmayın.
.
SIKIYORSA GELSİNLER KOLLARIMIZI BACAKLARIMIZI ÖRTSÜNLER
Ben artık çileden çıkıyorum, onların inadına daha çok dekolte giyiyorum. Elbiselerimin boyunu daha da kısaltıyorum. İnat değil mi, yolda böyle görüp de dövecekmiş gibi bakanlara, “Tövbe tövbe, şu tipe bak!” diyenlerin inadına, dudaklarımı büze büze öpücük atıyorum. Öyleyse işte böyle, hadi bakalım sıkıyorsa gelsinler de, başımızı, kollarımızı, bacaklarımızı örtsünler!(Ezgi T.)
- Ezgicim, sakin ol. Telaşa gerek yok. Doğru bildiğini yapmaya devam et, ama mantıksız tepkilere gerek yok. Çünkü sırf tepki olsun diye bir şey yaparsan, sen haksız duruma düşersin. Ölçüler de kaçar.
SİZ KENDİNİZİ ŞAŞIRMIŞSINIZAYŞE HANIM
“Giyinmek güzeldir” reklamı hakkındaki hislerinizi okuduğumda gerçekten üzüldüm ve hayal kırıklığına uğradım. Oysa ki siz, ben ve pek çok başörtülü kadın için, olabildiğince bizden farklı ama olabildiğince da bize yakın biriydiniz. Bahsettiğiniz rahatsızlık pek çok kadın için geçerli, biliyorum. Aslında anlıyorum da. Ama hak veremiyorum. Hatta, “Bu haksızlık!” diyorum. Neden biz hep diğer kadınların ne hissettiğini düşünmek ve ona göre davranmak zorundayız? Bizim hislerimiz, düşüncelerimiz, inançlarımız, yaşamak istediğimiz hayat tarzı, tutunmak istediğimiz iç huzurunun, hiç mi kıymeti yok? Artık isyan ediyorum inanın! Her türlü kamusal ilan edilmiş alandan mahrum bırakılan biziz. Her fırsatta “Türbanlı türbanlı buralara gelmiş!” bakışlarıyla aşağılanan da biziz. Cahil, seviyesiz ve alakasız tipler tarafından girdiğimiz pek çok ortamda sözle ya da gözle taciz edilen de biziz. Bütün bunların yanında, bir de affedersiniz ama “Yazık! Örtülü olmayan arkadaşlar şimdi kendilerini günahkar, açık, soyunuk vs. hissederler” diye düşünmek durumunda olan gene biziz, öyle mi? Türkiye’de bikiniyle denize giren kadınlar olduğu kadar, hatta kesinlikle daha fazla sayıda, örtülü kadın yaşıyor. Firmalar mayolarını satmak istedikleri gibi, eşarplarını da pazarlamaya çalışıyorlar. Bundan rencide olmak, kendini baskı altında hissetmek sizin gibi bir kadına yakışıyor mu? Siz bile kendinizi şaşırmışsınız Ayşe Hanım! Hayır, inanın yakışmıyor. Sizin vicdan ve sağduyu sahibi bir insan olduğunuza inanan biriyim. Yazılarınızı severek okurum. Hayat tarzımız farklı olsa da insaniyetimiz, sevdiklerimize bakışımız inanın çok benzer. Lütfen yapmayın. Bunca at gözlüklü, dar bakışlı, önyargılı, sevgisiz, anlayışsız insanın, kadının olduğu bu zamanda, bari siz bunu yapmayın. Farklı olun, çünkü öylesiniz. (Tuana N.)
- Ama ne yapabilirim, rahatsız oldum o ilanı görünce! Gerçek bu. Değilmiş gibi nasıl davranabilirim? 80 küsur yıllık bir cumhuriyet geleneği var, siyasi olarak onu değiştirmek için özel çaba sarf edenler, kutuplaşmaya yol açıyorlar. Siz, onları önleyin ki sorun olmasın. Çünkü bu ülkenin fotoğrafının değişmesini kimse istemiyor. Direnç de bu yüzden. Sevgiler.
Paylaş