Kızının üzerine kol kanat gerişini gördüm. Kendisine kefilim. Yüzde 100. Ana-kızın verdikleri savaşta dibine kadar yanlarındayım.
MİMAR SİNAN MEZUNUTinay’ın adını babası koyuyor.
Sonra da, “Çok Amerikan oldu” diyor ve sonuna bir “y” harfi ekliyor, Tina oluyor, Tinay.
Adı da, kendisi gibi farklı. Mimar Sinan mezunu, tasarımla uğraşıyor. Alışveriş merkezlerine dekor yapıyor. Ama ne dekorlar! İnanılmaz yaratıcı Tinay. Anladınız, o bir sanatçı.
Üniversitenin ilk yılında evleniyor, 7 sene sonra ayrılıyor, o evlilikten bir oğlu oluyor, Bilgehan şu an 23 yaşında. Oğlunu kendi başına büyütüyor. Ana-oğul, birbirlerine çok düşkünler.
Tinay aydın biri, aynı zamanda çevreci, sadece insanları değil, ağaçları, doğayı, hayvanları da seviyor. Aktif olarak onları koruma faaliyetlerine katılıyor. Katılımcı bir kişilik. Tetrapak kutularını da biriktirmiş zamanında, hiç sektirmeden atıkları da cinslerine göre ayırıyor. Aslında Tinay, hepimizin olması gereken bir 21. yüzyıl insanı.
“SAPSIZ ÜZÜM” İSTEMEDİTinay’ın hikâyesi, benim için şu yüzden önemli.
Yapmayı çok çok istediğim ama hiçbir zaman yapamayacağım, cesaret edemeyeceğim bir şeyi gerçekleştirdi o. Kendisine müthiş bir saygı, daha doğrusu hayranlık duyuyorum. O yüzden bu savaşta onun yanındayım.
39 yaşındayken, yani bundan üç yıl önce, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na başvurup, kimsesiz bir çocuk almak istediğini söyledi.
“Yaşı önemli değil” dedi, “Cinsiyeti önemli değil” dedi, “Yeter ki, kimsenin evlat edinmek istemediği bir çocuk olsun.”
Özellikle belirtti, “Yuvada kalmış, terk edilmiş bir çocuk. İnsanların yüzüne bile bakmadığı bir çocuk. Evlat edinmem de gerekmiyor, koruyucu ailesi olayım yeter.”
Niye diyeceksiniz...
Çünkü insanlar genelde annesi, babası, kimi kimsesi olmayan çocukları alıyorlar. Ki ilerleyen yıllarda, birileri çıkıp, “Ben annesiyim, ben dayısıyım, benim kan bağım var, çocuğu geri istiyorum” diyemesin.
Ama Çocuk Esirgeme kurumlarında, ailesi olan ama asla aramayan nice çocuklar da var. Onlara talep olmuyor. Çünkü kimse sorun istemiyor! Hatta insanlar, “Sarışın olsun, şu şu yaş grubu olsun” bile diyor. Bunun için sıraya giriyorlar. Yanlış anlamayın, bu da iyi bir şey, bir çocuğun daha hayatı kurtuluyor.
Ama bu kadın, farklı bir şey yaptı, “sapsız üzüm” peşine düşmedi.
Bu da benim için ayrıca değerli.
“Koruyucu aile mi olmak istiyorsunuz, hay hay” dendi ve ona üç alternatif sunuldu. Biri de Nur’du. Annesi olan ama görüş günlerine gelmeyen, kimse tarafından aranıp sorulmayan Nur. 1 yaşındaydı o zaman. Dendi ki, “Siz alın Nur’u, iki sene içinde kimse arayıp sormazsa, arayıp sorsa da durumunu düzeltmezse, nüfusunuza geçirebilirsiniz.”
AİLE OLDULAR Öyle her şey “hooop” diye olmuyor.
Önce bir ay boyunca Çocuk Esirgeme’ye gitti Tinay, hep aynı kıyafetle, Nur ona alışsın, onu tanısın diye. Birlikte oynadılar, gülüp eğlendiler. Gün geldi Nur, Tinay’ı her gördüğünde koşarak geldi, boynuna sarılır oldu. Ve sonra bir gün Sosyal Hizmet Uzmanları, “Tamamdır, size alıştı artık onu alabilirsiniz” dediler.
Aile oldular, Tinay, Bilgehan, Nur.
Her gün atölyesine gitti Tinay ile birlikte. Nur’a anne, Bilgehan’a abi demeye başladı. Küçük Nur, onları öz ailesi olarak bildi. Hep yanında olmasına rağmen, bir de bakıcı tuttu Tinay ona. Evini çocuklarına göre düzenledi, Nur’un güzel bir odası vardı. Bu sene de Nur anaokuluna başladı.
Uyumlu, sağlıklı, mutlu, el becerisi yüksek bir çocuk. En önemlisi sevgi dolu bir çocuk. Onu her şeyden çok seven bir annesi var çünkü. Doğurmuş, doğurmamış ne önemi var. Götürdüğü psikologlar da, “Kendini güvende hissediyor, sizi de anne olarak benimsemiş” dediler.
NUR’U GERİ ALACAĞIZNur’u aldığının 6. ayında, Çocuk Esirgeme yarım saat bir bakıp gitmişti. O kadar. Bir sene boyunca bir daha hiç uğramadılar. Taa ki geçen Nisan ayına kadar.
Nur’un 3. doğum gününden iki gün önce Çocuk Esirgeme’den bir telefon geldi: “Nur’u sizden alacağız.”
Tinay zannetti ki, “Annesi geldi, çocuğunu istiyor” diyecekler, ya da kan bağı olan biri çıktı ortaya.
Hayır öyle olmadı!
“Sıradaki aileye vereceğiz” dediler, “Çünkü onlar çok bekledi, o aileye ayıp olacak.”
Artık Nur’un da, “sapsız üzüm” olduğu anlaşıldı ya, isteyeni soranı yok ya, sırada bekleyen de çok ya... Nur da cazip hale geldi.
Tinay da haklı olarak isyan etti. “Nasıl olur” dedi, “Ne hakla? Bu çocuk, iki yıldır benim yanımda, o bana alıştı, ben ona alıştım, birlikte güzel bir hayatımız var, bir aileyiz. Üstelik bana söz verdiniz, iki yıl arayan olmazsa, nüfusuna alabilirsin diye. Siz ona iyilik etmek için, benden alıp, tekrar yuvaya verip, sonra yeni bir aileye vereceksiniz öyle mi? Geçireceği travmaları düşünün. Bu, ekilmiş fidanı yerinden etmek...”
Cevap, “Onlara da alışır!” oldu.
Aksiliğe bakar mısınız?
İki gün sonra Nur’un doğum günü. Tinay, “Elbiseler, pabuçlar aldık, pastasını seçtik, bırakın keyfini çıkarsın” dedi. Niyeti zaman kazanmak. Sonra yine aradılar. İnsan evladını vermek ister mi? Bu sefer de, “Yuvada veda partisi yapıyorlar yarın da getiremem” dedi, onları oyaladı. Ertesi gün yine aradılar. “Pastadan zehirlendi getiremem” dedi.
O arada bir avukatla görüşüyor. Avukat ona bir devlet hastanesinin çocuk psikiyatrisi kliniğinden, çocuğun sağlık durumuyla ilgili bir heyet raporu almasını söylüyor. O da alıyor, Çapa’dan.
Sonuç: Nur, son derece sağlıklı, normal, uyumlu bir çocuk.
Ve en önemlisi hayatından memnun.
O raporla, mahkemeden tedbir kararı çıkartıyor. Yani polis eşliğinde çocuğu almaya gelirlerse, vermeme hakkı var. Nitekim öyle yapıyor.
Ve şu anda Tinay ile Çocuk Esirgeme arasında bir hukuk savaşı sürüyor.
HANGİ KALP YAPABİLİRLütfen siz de fikrinizi söyleyin.
Bir kadın, sahipsiz bir çocuğu alıyor, iki yıl boyunca emek veriyor, kendisini ona vakfediyor, bir aile oluşturuyor.
Bakıcı tutuyor, her türlü ihtiyacını karşılıyor, yanında işe getirip götürüyor, ana okuluna yazdırıyor, öz çocuğu gibi hiçbir ayrım gözetmeden...
Ve birileri çıkıp, iki yıl sonra, “Birilerine ayıp oluyor, çocuğu sizden alacağız” diyor...
Hangi akıl, hangi mantık, hangi duygu... Hangi kalp... Bunu makul bulabilir...
Olacak şey değil!
13 Ekim’de davası var, hepinizi Tinay’a destek olmaya çağırıyorum.