Teşekkürler Sezen

Sevgilimin boynunda bir cevşen var.

Onun için çok değerli...

Sadece bazı özel anlarında çıkarıyor, öpüşürken, koklaşırken, sevişirken...

Onun dışında hep orada, boynunda...

Onun, kendisini kötülüklerden koruduğuna, bir tılsımı olduğuna inanıyor.

Unutursa eğer, dünyanın en önemli toplantısı olsa bile, gerisin geriye eve dönüyor, onu alıyor. Onsuz güne başlamıyor.

Kendini eksik hissediyor.

* * *

Ben de hafif gıpta ile izliyorum.

Biraz da kıskanıyorum.

Cevşenine bağlılığını...

Çünkü batıl inançları olan bir adam değil, takı da sevmez, pek çok kez ona ilginç bileklikler aldım; ıh ıh, hoşlanmıyor, ne bilezik, ne bileklik, ne yüzük, bana mısın demiyor.

Ama o cevşenin yeri başka...

Alya, yatağın kenarından kaçırıp, bebeğinin boynuna takarsa, oyun yaparsa, en ciddi haliyle, "Babanın o, lütfen geri getir..." diyor.

Benim sevgilim, cevşeni olmadan kendini emniyette hissetmiyor.

* * *

O cevşeni, ona bu ülkenin en şahane kadınlarından biri hediye etmiş:

Sezen Aksu.

Geçen hafta sonu konser çıkışı Açık Hava’nın arkasında Sezen’i gördük, laf, döndü dolaştı cevşene geldi, "Üzülme, kıskanma, dert etme, sana da veririm bir tane" dedi.

Birden sevgilimin elindeki bir imtiyaza ortak çıkmak gibi geldi, kıyamadım.

"Yok, bizim aileye bir tane yeter" dedim.

İnsanlarla öpüşürken beline sarılırsın ya, ben mesela şişmanladığım zaman, birilerinin belime dokunmasından hiç hoşlanmıyorum. Çünkü orası, net fazlalığı taşıdığın yer, dolayısıyla, dokunan, gizlemeye çalıştığın bütün gerçeği açıkça hissediyor.

O yüzden olsa gerek, Sezen’in en çok beli dikkatimi çekti, müthişti.

Acayip incelmişti.

Hep duyuyordum, zayıfladı zayıfladı diye ama bu kadarını tahmin etmiyordum, şaşırdım.

Ben onu beyaz tenis pabuçları giymiş, konser çıkışı evine dönen küçük kız olarak gördüm.

Güzel, seksi, baştan çıkarıcı ama sadeydi.

* * *

Sahnede de öyleydi.

Baktım, ertesi gün gazeteler benim gördüklerimi yazmamışlar, o zaman bari yazayım dedim.

Bir kere, bir süredir Mustafa Oğuz’la birlikte iş yapmıyorlardı.

Konser- monser.

İşte şimdi 10 yıl sonra, tekrar birlikteler.

Most Production’la konserdeler.

* * *

Sahnede, iki kuyruklu piyano.

Ortada Sezen.

Tam arkasında iç gıcıklayıcı, siyah tül bir perde.

Ve perdenin arkasında orkestra.

Müthiş bir görüntü...

Bayıldım bu fikre...

Gül Oğuz’a aitmiş.

Orkestra, karanlıkta.

Ama ışık oyunlarıyla bazen orkestradan biri aydınlanıyor.

Basit ama çok etkileyici bir fikir. Ve siyah tül, aynı zamanda film perdesi. Sezen, Onno’nun bestelediği bir şarkıyı söylerken, küt diye o perdede, Onno ile Sezen bir arada görülüyor.

Ben artık sahnenin önündeki insan, ne kadar muhteşem olursa olsun, sahnenin bu tür yaratıcı numaralara ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum.

Tamam ben bayılıyorum Sezen’e ama o siyah perdenin üzerinde uçuşan kuşları görmek ya da "Ada vapuru yandan çarklı" derken, perdede beliren köpüren dalgaları fark etmek de çok hoşuma gidiyor.

Şarkılarla, Sezen’in geçmiş görüntüleriyle klipler yapmışlar, onlar da çaktırmadan gösterildi o perdede. Hiçbiri de bağırmıyordu. Altı çizili değildi. Gözümüze sokulmuyordu.

Her şey, çok ince ayardı.

* * *

İşte o kadın, şarkı söylüyor.

Ben ağlıyorum...

Oysa, ortada makul bir sebep yok, sevgilim yanımda, eli avuçlarımda, bir kavuşamama hali yok, çocuğumuz bir iki kilometre ötede evde güven içinde uyuyor.

Ama ben, göz yaşlarıma engel olamıyorum...

Açık Hava’daki herkes gibi.

İki dakika sonra bir şey söylüyor, yine herkes gibi, ağlarken, gülmeye başlıyorum...

Bütün şarkılarını birlikte söylüyoruz.

Kocaman bir koroyuz biz...

Hepimizin hayatına değdi o, değiyor...

Onun şarkılarıyla gizli-açık aşklar yaşadık, şehvete düştük, yarım kaldık, ayrıldık, tekrar aşık olduk, evlendik, çocuk doğurduk, büyüdük, büyüyoruz...

Onun şarkılarıyla insan olduğumuzu hatırladık, hatırlıyoruz...

Yani müthiş bir şey...

Ve o, bunu yıllardır yapıyor... Ve numara olarak yapmıyor, "Ben de sizden biriyim" der gibi yapıyor, o yüzden, söylediği her şarkı bize değdi, değiyor, içimize sızıyor... Ve bu, normal bir şey değil. Buna normal ve sıradan muamelesi yapmak, sanki bize herkes bu duyguları yaşatıyormuş, yaşatabilirmiş gibi davranmak doğru değil...

Onun varlığı bir hediye...

O, bize bir armağan, onu korumamız, kollamamız gerekiyor...

Çok güzel bir geceydi...

Teşekkürler Sezen.

HAMİŞ Bakar mısınız, duruma, tamamen denk düştü... Bugün Sezen’in eski kocalarından Ahmet Utlu’nun düğünü var. Sezen de İlksen’i çok sevmiş. İkisine de mutluluklar diliyorum...
Yazarın Tüm Yazıları