Paylaş
Bu yazı Ahmet Altan’ın, Aktüel Dergisi’nde yayımlanan ‘Oynayan kadınlar’’ yazısına bayıldığım için yazılmıştır. Gerçi ona hiç bayılmıyordum, ama yazısına o kadar bayıldım ki, Ahmet Altan’a da tekrar bayılmaya başlasam mı diyorum...
SEZEN Aksu’nun, Ece’de çıktığı gecelerden biriydi. Öyle sıkışık, öyle kalabalıktı ki içerisi, kalkıp birilerine n’aber demek, garsona içki siparişi vermek, hatta tuvalete bile gitmek mümkün değildi. Ece, o gece, arka iki tekerleği müşteri çokluğundan çökmüş bir otobüs gibiydi. Tek farkla: Kalabalık yüzünden birbirine, birbirlerine yapışmak zorunda kalanlar müthiş bir keyif alıyordu. Herkes; otobüsü sesiyle uçuran şoföre hayranlıkla, aşkla bakıyordu. Arka iki tekerleği kim takardı? Yolcuların hepsi aynı istikamete gidiyordu. Ve otobüs son hızıyla ilerliyordu. Sezen, Levent, Emel ve diğerleri döktürüyordu.
Biz? Allah için torpilli masamızın kıymetini biliyorduk. Masamıza yapışmıştık, kıpırdamıyorduk bile. Sanırım, Emel’in ’’Gel Günaha Girelim’’ şarkısıyla başladı ‘metamorfoz’’. Karşımda Simten oturuyor, biliyorum birazdan ayaklanacak. Zarif bir hareketle önce sandalyesine sonra masaya çıkacak. İçini tutamayacak. İçindeki kadın dışarıya çıkacak. ‘Değişim’’ tüm hızıyla sağlanacak. Ve onu izlemeye doyum olmayacak.
* * *
İki masa yanda Volkan Vural oturuyor. Bir ara bizim masaya doğru döndüğünü söylüyor. Benim karşımda oturan, elinde şarap kadehi tutan, siyahlar giymiş, ağırbaşlı genç kadını görmüş. Simten’i kastediyor. Ve ekliyor: ’’Kendi halinde biriydi. Hatta biraz mazbut duruyordu’’. Tabii o Simten’i tanımıyor, ’’metamorfoz’’dan önce görüyor! Anlatmaya devam ediyor: ’’Biraz sonra yine baktım o kadın yoktu, sandalyesi boştu. Bu kalabalıkta nereye gitti derken, gözüm masanın üzerinde dans eden kadına takıldı. Muhteşemdi. Biraz önce son derece ağırbaşlı bir şekilde sandalyesinde oturan kadın, masanın üzerindeki bu kadın olabilir miydi? İnanılır gibi değildi!’’.* * *
Hayatta en sevdiğim görüntülerden biri bu. Düğün salonlarında da olur. Annesiyle babasıyla gelen iki kendi halinde kız, geçer ciddi ciddi masaya oturur. Hiç ’’Biz buradayız, bize bakın’’ diyen bir halleri yoktur. Limonata filan içerler, babaları bir şey söyler, saygıyla kulak verirler. Herhangi bir taşkınlığın izi yoktur. Nazik ve ölçülüdürler. Onlar o düğünde uslu uslu müziği dinlerler. Ama bir oyun havası başlar, bunlar kendilerini sahneye bir atar, öyle bir oynar, öyle bir oynarlar ki... Vay be olursunuz. Vay be!
* * *
Şimdi ben bu yazıyı niye yazıyorum? Üstelik ’’oynayamayan’’ bir kadın olduğumu bildiğim halde. Çünkü Ahmet Altan’ın Aktüel’deki ’’Oynayan Kadınlar’’ yazısını yeni bitirmiş bulunuyorum. Ne demeli? Şunu: Alçaklık ediyor, yazmak istediğim başka herşeyi kafamdan kışkışlıyor; beni, çok bayılmadığım halde kendisi ve bir ip cambazı titizliğinde kurduğu büyülü cümleleriyle başbaşa bırakıyor:
* * *
’’Kadınların o salona girerken ki halleriyle, ortaya fırlayıp oynarken ki halleri arasındaki fark, asıl çekici olan...’’
’’Yalnızca bir ’çehreden’ oluşan, bedensiz bir varlık gibi dolaşan, kendi bedenlerinden konuşmayan, erkeklerin bundan sözetmesini yasaklayan kadınların, birdenbire bir bedenleri, bedenlerinin istekleri, kıpırtıları bulunduğunu kabul etmeleriyle, memelerinde, bacaklarında, kasıklarında bir şehvetin gizli olduğunu ortaya koyuşlarıyla paylaşılan mahremiyet erkekleri böylesine çıldırtan..’’
’’Onların bu cömert oyunlarında erkeklere sundukları bedenleri değil, erkeklerin en çok sahip olmak istedikleri yanları, mahremiyetleri...’’
’’Kadınların, erkeklere hep kapalı tuttukları, onları içine almadıkları, kendilerine ancak belirli zamanlarda büyük bir ödül gibi sundukları mahremiyetin kapılarının birden kalabalıklar ortasında açılmasının yarattığı dehşet verici arzu...’’
’’Kadın mahremiyetinin o çıldırtıcı arzuyu yalnızca bazı vakitlerde içinde barındırdığına inanan erkekler, kadınların oynamasıyla birlikte, o bedenlerde o arzunun hep varolduğunu görüyor ve o kapının eşiğinde, kapıların açılmasına rağmen içeri girmesine izin verilmeden bekletiliyor...’’’’Kadınlar erkeklerin açılan kapılardan geçmek için nasıl sabırsızlandıklarını biliyor ama bunu bilmiyormuş gibi davranıyorlar...’’
’’Onları hep bir ’çehre’ gibi görmeye alışkın erkeklere bedenlerinin varlığını gösteriyor, sonra müziğin bitip raksın sona ermesiyle, masalarına bedensiz çehreler gibi dönüyorlar...’’
* * *
Bir erkeğin kadınlara ait bu gizleri ortaya çıkan halleri beni büyülüyor, baştan çıkarıyor. Tekrar bayılmaya başlasam mı Ahmet Altan’a?
Paylaş