Paylaş
Mahkemede sanıklar birbirlerine düştü, değil mi?
Evet. Berk, Çağatay hakkında itiraflarda bulundu. Şule düştükten ya da atıldıktan sonra Çağatay’ın odaya geldiğini, sonra odadan çıkıp mutfağa gittiğini, bardakları yıkadığını, içki şişelerini topladığını, kısacası “bir düzeltme faaliyeti içine girdiğini” itiraf etti.
Delilleri karartıyor yani...
Elbette. Tüm bunlar Şule düştükten ya da atıldıktan sonra, yani 03.50’den sonra gerçekleşiyor. Zaten 03.50 ile 04.08 arasında bu iki adam ofisten çıkmıyorlar.
Kız aşağıda yatıyor, onlar yukarıda...
Evet. Tam 18 dakika olay yerini düzeltme çabası içerisine giriyorlar. Berk’in itirafıyla birlikte bu ortaya çıktı. Bunun üzerine sanık Çağatay Aksu’nun müdafisinin söyleyeceği hiçbir şey kalmadı. Duruşmanın sonuna kadar susmak zorunda kaldı.
İkisinin avukatı aynı değil, değil mi?
Hayır. Berk’in 3 avukatı var, Çağatay’ın 2 avukatı...
Ben normal bir dille soracağım, hukuki dille değil. Berk şunu mu demeye getiriyor: “Ben ne olduğunu bilmiyorum. Attı mı, düştü mü hiçbir fikrim yok. Ben uyuyordum! Ne yaptıysa Çağatay yaptı”. Berk kendi paçasını kurtarmaya mı çalışıyor?
Aynen öyle. Hatta “Tüm bunları Çağatay yaptı!” havasında konuşuyor. Çünkü “Her şey yan odada oldu!” diyor. “Şule’nin düştüğünü bana söyledikten sonra bardakları ve içki şişelerini yıkadı” diyor...
Peki affedersiniz ama bunlar nasıl insanlar! Aşağı inip kıza ne oldu diye hiç merak etmiyorlar mı?
Hayır. Düşme ya da atılmadan sonraki 18 dakika boyunca içerideler. Ne yapıyorlarsa o ara yapıyorlar. 20. katta verdikleri ilk görüntü o 18 dakikadan sonra...
N’apmışlar o 18 dakika?
Zaten bizim sorularımız arasında da vardı bu. Eğer ki bir insan yanınızda düşüyorsa ve bu sizin isteminiz dışında gerçekleşmişse, yapmanız gereken polisi aramak, ambulans çağırmak... Veya en kötüsü, aşağı inmek, gidip bakmak, yardım için birilerini çağırmak... Ama 18 dakika bu şekilde davranmak değil. Zaten bu meselenin üzerine gidince Berk tarafından itiraf geldi. Çağatay’ın delilleri karartmaya yönelik faaliyetler içerisine olduğunu anlattı. Bunun üzerine sanıkların ikisi birbirine düştü ve çözülmeler başladı...
ADLİ TIP, ‘CİNSEL SALDIRIYA UĞRADIĞI NETTİR!’ DİYOR
Mahkemede Şule Çet’in ailesinden kimler vardı?
Babası ve abileri. 3 abisi var, hepsi oradaydı. Beni bu davada en çok üzen ve zorlayan, babaya otopsi raporunu anlatmak oldu. Bir babaya bu durumu hangi kelimelerle anlatacağınızı bilemezsiniz. Nitekim de anlatamadım. Yarım saat lafı geveledim. Adli Tıp raporunu da babaya anlatamadım. Bir babaya tutup da “Kızınıza tecavüz edildiğini gösteren bakın böyle belgeler var. Şu yırtıklar oluşmuş, şu emareler var!” diyemiyorsunuz. Ama o raporu anlatmam gerekiyor, bu benim sorumluluğum...
Bir de o iğrenç bekâret meselesi var...
Evet. Duruşmada maalesef özellikle Çağatay’ın müdafisi, mahkeme karar vereceği sırada kızın, Şule’nin bakire olmadığını, aslında çok “rahat” biri olduğunu, sevgilisinin olduğunu, o saatte başka iki erkeğin yanlarına gelip yanlarında alkol aldığını söyledi, bunu söyleyebildi.
Şuna getirmeye çalışıyor lafı değil mi: “İçki içmeye gittiyse bu adamlarla, bir de bakire değilse, başına gelecek her şeye razı gelmek zorunda!” Bu nasıl korkunç bir tutumdur. İnsanlık dışı!
Yüzde 100 haklısınız. O kadar köşeye sıkışmış durumdalar ki bir yerden tutturmaya çalışıyorlar.
Siz ne rapor sundunuz?
Mersin Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından iki profesörün imzaladığı raporu sunduk. Bu raporda aslında bu mahkemedeki her şeyin cevabı var. “Cinsel saldırı var mı, yok mu?” noktasında soru yöneltmiştik üniversiteye. Üniversitenin cevabı şu şekilde: “Anal kısımda bulunan PSA...” PSA, sadece erkekten salgılanan bir sıvı, o yüzden altını çiziyorum. Yine aynı yerde tükürük amilazı bulunması. Yine aynı yerde yırtıkların oluşması. Bir de kalçasında ısırık var... Hepsini onlar tespit ettiler ve raporladılar. Buna ilişkin resimleri de koydular. “Bunların hepsi bir arada düşünüldüğünde, cinsel saldırının oluştuğu nettir!” dediler. Sonrasında yine sorduğumuz sorulardan birisi, “Şule öldürülüp atılmış olabilir mi?” şeklindeydi.
Ona ne dediler?
“Hiyoit” diye bir kemik var boğazda. Adli Tıp diyor ki “Hiyoit kemiği kırıklığı, normalde boğulma vakalarında görülür! Boğulma vakalarında o kemiğin kırılma ihtimali yüzde 80, asılma vakalarında kırılma ihtimali yüzde 40, yüzde 50. Ama düşme vakalarında o kemiğin kırılma ihtimali yüzde 5’tir!” Yani bu, Şule’nin boğularak öldürülmüş olma ihtimalini gösteriyor.
Paylaş