Maalesef kitaptan alıntılayamıyorum çünkü son 45 dakikadır kütüphanemde kitabı arıyorum, bulamıyorum, biri ödünç alıp geri vermemiş işte, aklımda kaldığı kadarıyla yazıyorum:
‘‘Aşkların benim için daima bir gerçekliği vardır. Aşklar şu ya da bu becerinin kazanılmasını sağlarlar. Sevdiğim ilk kız için dans öğrendim. Bir başka kız uğruna da Fransızcayı...’’
Kierkegaard'a katılıyorum.
İnsanlar sürekli birbirlerinden bir şeyler öğreniyor.
Bunların hep havalı ve ulvi şeyler olması da gerekmiyor.
Bazen bir alışkanlığımız değişiyor.
Hayat boyu yapmadığınız bir şeyi o adamla, o kadınla, dip dibe, ola ola yapmaya başlıyoruz..
Elimiz mahkum.
E kavga çıkıyor yoksa.
Kafamıza kakıyor.
Sevgilimin bana yaptığı gibi:
- İndiririm seni arabadan!
- Yüz metre için değer mi, hadi boş ver yola devam edelim, diyorum.
I-ıh.
Arabayı stop ediyor, yüzünde kaldırım betonu gibi kararlı bir ifade, öylece bekliyor.
Acayip sinirleniyorum, hatta içimden küfrediyorum, e zordur çünkü alışkanlıkları değiştirmek, ama sonra, başka çarem mı var, adam inat işte, ben inadımdan vazgeçiyorum, peki o zaman diyerek kös kös istediği şeyi yapıyorum.
Ben sağ o selamet.
Peki neymiş yeni son sevgilimden öğrendiğim şey?
Emniyet kemeri takmak.
* * *
Öğrendiğim şeyi küçümsemeyin.
Kemer deyip geçmeyin.
Bizim arabamıza binmek istiyorsanız, sadece önde kemer takmanız yetmiyor, biz arkadakileri de bağlıyoruz.
Çünkü emniyet kemeri denilen şeyin hepimizi hayata bağladığını düşünüyoruz.
Yani sevgilim öyle diyor.
Ben de mecburen ona katılıyorum.
Çünkü aksini yapınca kıyameti koparıyor.
E şimdi manası var mı tatsızlık olmasının?
Başta zorlandım tabii.
Otuz küsur yaşında bir kadınım.
Ve ne yalan söyleyeyim, böyle bir alışkanlığım yoktu.
Üşenirdim ben.
Emniyet ve ben.
Kim uğraşacak?
Hani bazı kavramlar vardır size yabancıdır.
İşte emniyet de benim için öyle bir kavramdı.
Her anlamıyla.
Sevmem çünkü, güvenlik, emniyet gibi kelimeleri.
Kemer de bana sevimsiz gelirdi.
Tutar ya, sınırlar ya insanı.
Ama işte, orada burada çıkan kaza haberlerini görünce, takmadığınız takdirde olabilecekler hakkında fikir sahibi olunca ve en önemlisi sevgilim sürekli başıma kakınca, emniyet kemeri takmamanın nasıl bir sersemlik olduğunu iyice anlamış bulunuyorum.
Biraz geç oldu ama öğrendim.
Şimdi takside arkada otururken bile kemer arıyorum.
Bulamıyorum o ayrı.
Böyle bir uygulama yok Türkiye'de ama mesela idarenin arabalarıyla habere gidiyorsam, hemen bağlanıyorum ve malum kişiyi arıyorum, bağlandım ben, bana mı diyor, hem sana hem de içinde oturduğum arabanın arka koltuğuna diyorum, gülüyor.
Ama itiraf ediyorum, hala kendi arabam Tigra'da zorlanıyorum.
Spor arabaların böyle bir handikapı var. Normal otomobillere göre daha geride kemer, çektin mi gelmiyor, özel bir uğraş vermek gerekiyor, ama işte ben kavga sevmiyorum, kendi arabamda da artık bu kemer işini elimden geldiğince ihmal etmemeye çalışıyorum.
* * *
Bir süredir CNN Türk'de emniyet kemerinin hayat nasıl kurtardığını gösteren reklamlar yayınlanıyor.
Sloganı da ‘Hayata bağlanın’.
50 km. hızla giderken bir yere çarptığınızda normal bir insanın nasıl bir fil ağırlığına dönüştüğünü anlatıyor o reklamlar.
Oysa emniyet kemeriyle sabitleniyorsunuz.
Arka koltukta bile hayata bağlanmamız gerektiğini vurgulayan o görüntüleri izlerken derin derin iç çekiyorum, çünkü söylüyorum, henüz ülkemizde arka koltukta oturanlar için böyle bir bilinç yok.
Sanki önde takmak yetermiş gibi.
Değil arkadaşlar.
Arkada oturan için de kemer takmamak büyük tehlike.
Ön koltuğa çarpıyorsun, onu kırıyorsun, hem öndekiler için bir tehlike oluşturuyorsun, hem de sen camdan fırlayabiliyorsun.
Diyeceğim o ki, ben artık bu meseleyi çok ciddiye alıyorum.
Ne bileyim belki de yaşlanıyorum.
Ya da elimdekileri kaybetmemek için her zamankinden daha fazla uğraş veriyorum.
Neyse ne.
Her gördüğüm trafik kazası haberinde içim acıyor.
Manalı ölüm yok ama...
N'olur yani kemerinizi bağlansanız.
Yani illa sevgilimin benim kafama kaktığı gibi birinin de sizin kafanıza mı kakması gerekiyor?
Ben yapayım o zaman.
Tamam mı?
Bu yazı emniyet kemerini kafaya kakma yazısıdır.
BP, bas bas hayata bağlanın diyor.
Haklılar, bence öyle yapın.
Gözünüzü seveyim, ne zaman otomobile binseniz, şu zıkkımı bağlayın.
HAMİŞ: Bu, geçen hafta yayınlanamayan yazımdı. Sonra ne oldu? Gazetemizin koruma görevlilerinden Adnan kaza geçirdi. Adnan çok genç ve herkesin sevdiği biri. Hepimiz mahvolduk. Emniyet kemeri takmış olsa Adnan şu anda komada olmayabilirdi. Bu iş gerçekten ciddi. Ona acil şifalar, ailesine de sabırlar diliyorum. Sizden de rica ediyorum, belki bir çizikle atlatabileceğimiz kazalar, şu kemer denilen şey takılı olmadığı zaman korkunç sonuçlar doğurabiliyor. Lütfen, lütfen emniyet kemerinizi takın. Ve takmayan insanları uyarın. Ben artık kendim için şöyle diyorum: Takmazsam ne olayım!