Paylaş
Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay, “devletin birliği ve ülke bütünlüğünü” bozma suçundan yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle tahliye edildi...
Haberi alınca havalara uçtuk...
Annesi hazırlandı, alelacele taksiye bindi, sevinçten uçuyordu kadın...
Cezaevine gitti ve...
Erdoğan ve Alpay’ın cezaevinden çıkamayacaklarını öğrendi.
Çünkü mahkeme, TCK 302’den tahliye verip, 314/2’den yani ‘terör örgüt üyeliği’ suçundan tutukluluk hallerinin devamına karar verdi.
Bu kadar tuhaf ve absürd bir şey var mı?
Yok!
Ama zaten uzun bir süredir ‘tuhaflıklar ülkesi’ burası...
Yani devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma suçunu işlemediğine karar verilen biri, terör örgütü üyeliğinden niye tutuklu kalsın???
Suçu işlememiş ki...
Olan bitene anlam verebilmek mümkün değil!
Avukatı Erdal Doğan “Hani ‘hukuk cinayeti’ deniyor ya, tüm bu sürece yeni bir hukuk cinayeti daha eklendi!” diyor.
Ve işin kötüsü artık hepimize olağan geliyor.
Bu ülkede böyle şeyler olur, normaldir deniyor.
Nice insan içeride ve biz dışarıda, hayatımıza eskisi gibi devam ediyoruz, sıranın kime geleceğini bilmeden, gelirse ne yapacağımızı kestiremeden...
Akıl alacak gibi değil ama içinde bulunduğumuz hal bu.
Bir sonraki dava, aralığın sonunda...
O zaman artık tahliye olacaklarına inanıyoruz...
İnanmak istiyoruz...
Umutla bekleyeceğiz...
SEVİNELİM Mİ, SEVİNMEYELİM Mİ?
KAFALAR karışık.
Ortada bir önerge vardı.
Tecavüzcülere af getiriyordu, millet ayağa kalktı.
Cumhurbaşkanı araya girdi ve tasarıya son anda eklenen önerge rafa kaldırıldı.
Amaaaaa...
Tasarı ortada duruyor hâlâ.
Ve o tasarıda korkunç bir olay daha var.
O da tecavüze rıza yaşının 15’ten 12’ye indirilmesi.
Şimdi o zaman, o tasarı kanunlaşırsa, zafer çığlıkları atmanın bir manası yok...
Yani henüz sevinelim mi, sevinmeyelim mi diye karar vermek için erken...
Bu konuda mutluluk verici tek şey var, o da kadınların böyle bir bela karşısında görüşleri ne olursa olsun, tek vücut olmaları...
Bu meseleyi Eşitiz-Eşitlik İzleme Kadın Grubu’ndan Avukat Gökçeçiçek Ayata ile konuştum...
Gökçeçiçek Ayata
Günlerdir hepimizi meşgul eden, insanları infiale sevk eden tasarı ne oldu? Tamamen iptal mi edildi?
- Öncelikle, tasarı ve önergeyi birbirinden ayırmalıyız. Kafa karışıklığını yaratan biraz da bu. Evet, önerge çekildi ama tasarı rafa filan kalkmadı! Olduğu gibi duruyor.
Bir de çocuklara cinsel istismar suçunu düzenleyen Ceza Kanunu’nun 103. maddesiyle ilgili Anayasa Mahkemesi’nin verdiği iptal kararı var değil mi?
- Evet. Tam da bu kararlar yüzünden, 103. maddenin yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Tasarı da bu 103. maddenin düzenlenmesine ilişkin zaten. Hazırlanması sürecince, bağımsız kadın örgütleri olarak müdahil olmaya çalıştık ama maalesef itiraz ve önerilerimiz dikkate alınmadı ve tasarı, geçen perşembe akşamı Meclis’e geldi. Aynı gece, AKP’li milletvekilleri tarafından tasarıya son anda ek bir önerge sunuldu.
Patırtı koparan önerge...
- Aynen öyle! Bu önerge, tasarının görüşüldüğü Meclis Komisyonu’nda gündeme getirilmemiş, daha önce tartışmaya açılmamış “korsan” bir metindi. Kamuoyunun konudan haberdar olması, dikkatlerin bu konuya çekilmesi de bu önerge sayesinde oldu. Çünkü önerge, 16 Kasım 2016 tarihi öncesi gerçekleşen çocuk istismarı suçlarında, bu suçu işleyenlere, suça azmettirenlere ve yardım edenlerin tümüne ceza affı öngörüyordu. O kadar infial yarattı ki, tepkiler sonucunda evvelsi sabah, tasarı ve önergeyle ilgili Meclis Komisyonu’nda tekrar görüşüldü. Şu ana dek alabildiğimiz bilgiler, önergenin geri çekildiği yani ceza affından, en azından şimdi vazgeçildiği yönünde. Ama tasarıda bir değişiklik yok!!!
Ama insanlar sevinç çığlıkları atıyor... Siz ne diyorsunuz? Haklılar mı?
- Valla, ceza affı getiren bir önergeden vazgeçilmiş olması elbette bir başarı! Bu başarı, 130’dan fazla bağımsız kadın örgütünün başarısı. Bağımsız kadın hareketi, bir kez daha çok hızlı ve etkili bir muhalefet sergiledi. Bu konuda mücadele eden herkes sevinmekte haklı ama hâlâ çok ciddi bir riskle karşı karşıyayız. Çünkü önergeden vazgeçilse de tasarı olduğu gibi duruyor.
“Yaşasın! Tamam bu iş halloldu. Artık küçük kızlar tecavüzcüleriyle evlendirilemeyecek!” diye sevinecek bir şey yok yani...
- Maalesef evet. Elimizde konuyla bağlantılı üç farklı Anayasa Mahkemesi iptal kararı, Meclis Boşanma Komisyonu raporu ve bir tasarı var. Yani mücadeleyi sonlandırmak için çok erken. Daha uzun bir yolumuz var. Söz konusu Anayasa Mahkemesi kararlarından ilki, resmi nikâh olmaksızın dini nikâh kıymayı suç olarak düzenleyen maddenin iptal edilmiş olması. Bu şu demek: Resmi nikâh yaşına gelmeyen çocuklar, artık dini nikâh adı altında erken yaşta ve zorla evlendirilebilir çünkü bu suç değil! Medeni Kanun’a göre erkek veya kadın 17 yaşını doldurmadıkça evlenemez. Ancak olağanüstü bir durum ve hâkim kararı varsa, 16 yaşını doldurmuş erkek veya kadın evlenebilir. Oysa hem Anayasa Mahkemesi kararı hem de Başbakan’ın ve Adalet Bakanı’nın “küçüğün rızası”, “yaş şartı nedeniyle resmi nikâh kıymadan evlenmeler” gibi sözleri, yargının ve siyasi iradenin “evlilikten”, Medeni Kanun’daki evliliği kastetmediğini ortaya koyuyor. Bütün bu söylemler Medeni Kanun’daki evlilik yaşını görmezden geliyor, ayrıca taraf olduğumuz İstanbul Sözleşmesi’ne de açıkça aykırı. Sözleşme “Gelenek, görenek, örf, âdet, dini referanslar vb. nedenlere dayanan yasal düzenleme yapılamaz!” diyor. Oysa günlerdir iktidarın bu topluma verdiği mesaj şu; “Çocuklarınızı evlilik yaşından önce evlendirebilirsiniz! Bu cinsel istismar sonrası “namusunuzu temizlemek” için de olabilir, dini inancınız gereği de. Nedeni ve sonucu bizi ilgilendirmez, sizin de başınıza bir şey gelmez...
TEHLİKE GEÇMEDİ!
Çocuk istismarını düzenleyen TCM 103 maddeyle ilgili olan Anayasa Mahkemesi kararları neler?
-Bu kararlardan biri, “genel ahlak”, “kültürel yapı”, “ahlaki değerler” gibi nedenler sayarak ve Medeni Kanundaki evlilik yaşı tutmayan çocukların “fiili birlikteliklerine” değinerek 103. maddede yaş kademelendirmesi yapılması gerektiğini söyleyen karar.
Diğeri?
-Cinsel istismarın nitelikli hali (tecavüz) söz konusu ise “16 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezası” verilmesi gerektiğini düzenleyen TCK 103/2. fıkrasını iptal eden karar. Tasarı, yaş kademelendirmesi isteyen karara ilişkin düzenleme getiriyor ve 12 yaş altına yönelik cinsel istismar suçunun cezasını ağırlaştırıyor. İlk bakışta bu sadece bir ceza değişikliği gibi görülse de, uygulamada yaratacağı etkinin bu olmaması riski çok yüksek. “Tehlike hala geçmedi!” dememizin nedeni de bu.
Nedir o tehlike? Lütfen herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatın…
-Tehlike, uygulamada 12-15 yaş arası çocukların cinsel istismarının cezasız kalması! Çünkü mahkemelerin, tasarının dayanağı olan Anayasa Mahkemesi kararına bakarak, 12-15 yaş arası çocukların cinsel davranışlara rızası olabileceğine dair bir algıya kapılmaları ve bu yönde karar vermeleri çok muhtemel. Hele de Türkiye’nin cinsiyetçi ve ayrımcı yargı pratikleri ortadayken. Bu riskin önüne geçilmesi için, TCK 103. maddede açıkça, 15 yaş altındaki çocukların cinsel davranışa rızasının olduğunun kabul edilemeyeceği belirtilmeli. Aksi halde maddede geçen 12 yaş ibaresi mahkemelerin uygulamalarını ve çocukların hayatını etkileyecek. Öncelikle TCK 103. maddeye açık şekilde 15 yaş altı çocuğun cinsel davranışa rızası olamayacağı eklenmeli. Ayrıca olayın taraflarından ikisi de çocuksa, bu çocukları cinsel davranışa yönlendiren, kolaylaştıran, teşvik eden ve zorlayan kişiler varsa bu kişiler mutlaka cezalandırılmalı. Aksi halde çocuklara ceza verilmemesinden cesaret alınarak gelenek, görenek, adet, dini referanslar vb. bahaneler ile bu çocukların zorla bir “evlilik” ilişkisi içerisine sokulması kuvvetle muhtemel. Erken yaşta ve zorla evlendirmeler, Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenmeli. Bunun yanı sıra Medeni Kanun’da evlenme yaşı 18 olarak düzenlenmeli. Ayrıca Ceza Kanunu’nda çocuklara (yani 18 yaşını doldurmamış herkese) dini nikâh yapılması suç olarak düzenlenmeli. Dini nikâhı kıyanlar (imam, muhtar vb.), çocukları buna zorlayanlar, teşvik edenler ve bu törenlere katılan kamu görevlileri cezalandırılmalı. Bu durumun takip edilebilmesi için tüm ülkede dini nikâhların kayıt altına alındığı bir sistem kurulmalı. Ayrıca 12 yıllık kesintisiz eğitim getirilerek, çocukların takibi yapılmalı, çocukların eğitim hakkı korunmalı ayrıca erken yaşta ve zorla evliliklerin önüne geçilmeli.
MÜCADELEDEN VAZGEÇMEMEK GEREKİYOR
Peki bu kanunları neden erkekler yapıyor? Kızları, kadınları ilgilendiren bir şeyde neden kadınlar payı, katkısı, görüşü yok?
-Meclis, hep erkek ağırlıklıydı. Ama kadın hakları mücadelelerine ve çok ciddi kazanımlara da sahne oldu. Eskiden, yasa yapım süreçleri daha şeffaf ve katılımcıydı. Kadın örgütlerinin bilgi ve deneyimlerine saygı gösterilir, önerilerimiz ve itirazlarımız dikkate alınırdı. Ama özellikle hükümet destekli kadın dernekleri kurulduktan ve kadın hakları konusunda sadece bu dernekler muhatap alınmaya başlandıktan sonra Türkiye’nin kadın hakları tablosu daha da ters yüz oldu. Bir süredir bağımsız kadın örgütlerinin ve feministlerin girmekte zorlandığı, katıldıkları Meclis Komisyonlardan iktidar partisi milletvekilleri tarafından kovulmaya çalışıldıkları bir tablo var karşımızda. Kadın hareketi, aylardır bu konuya dikkat çekmeye çalışıyor. Özellikle Meclis Boşanma Komisyonu Raporu ortaya çıktığında arka arkaya çok sayıda açıklama yaptık ama maalesef. Boşanma Komisyonu Başkanı tarafından yalan söylemekle itham edildik.
Siz bir hukukçu olarak ne kadar endişelisiniz?
-Çok endişeliyim ve bazı hukukçu meslektaşlarımın olaya bütünlükçü bakmamaları da bu endişemi artırıyor. Bir konunun yasada, kağıt üzerinde nasıl düzenlendiği elbette önemli ama gerekçesinin ne olduğu, iktidarın bu konudaki açıklamaları vb. görmezden gelerek bu gelişmeleri yorumlayamayız. Kadın dayanışması umudumuzu artırıyor ama rehavete kapılmamak gerek. Mücadeleden vazgeçmemek gerekiyor.
Paylaş