Son günlerin gündemdeki ismi Soner Yalçın’dan gazetecilik dersleri

a) Haber kaynağına asla Abi demeyeceksin

b) Araştırmacı-gazeteci diye bir şey olmaz gazeteci dediğin araştırır zaten

c) Bir gazetecinin ünlü olması ayıp

Valla, doğrusunu söylemek gerekirse Soner Yalçın anlattığı gibi bir adam. Yani mikrofonlardan, teyplerden pek fazla hoşlanmıyor. Sevmiyor böyle şeyleri. İsmi geçsin, yıldızı parlasın, insanlar ondan konuşsun istemiyor. Değişik bir adam. Biraz yabani midir nedir? Bütün o tür insanlar gibi kendisini konuşarak değil, yazarak ifade etmeyi seviyor. Pardon, yazmak mı dediniz? 8 kitabı var. İnsan kendine hiç mi boş vakit ayırmaz? Her boş vaktinde kitap mı yazar? Röportajı yapana kadar belim kırıldı. Olurdu, olmazdı, ikna edene kadar canım çıktı. Burada biraz karakterini anlattım gibi sanki. Kurtlar Vadisi dizisinin danışmanı olması ve son kitabı ‘Efendi’ röportaj sayfasına kaldı...


Soner Yalçın deyince, esrarengiz ilişkileri anlatan 8 kitap yazmış esrarengiz bir adam geliyor benim aklıma. Derin devlet uzmanlığınız nereden kaynaklanıyor?

- Ben derin devlet uzmanı değilim ki. Derin devlet uzmanı olunmaz ki. Bu ülkenin sıkıntısı budur: Gazeteci olarak bir çalışma yaparsın, bir kitap yazarsın, birdenbire uzmanlık sıfatı alırsın. Bu ayıptır bence. Uzmanlık, daha köklü bir çalışmayı gerektirir. İnsan sadece bir kitap yazdığı için uzman olmaz.

8 kitap yazsa da mı olmaz!

- Hayır. Çünkü bu öyle bir alan ki, derin devleti de var, mafyası da var, İslami hareketleri de var MHP’si de var, var oğlu var! Ben bir gazetecinin donanımlarına sahibim, artı bir şey değilim. Bu ‘araştırmacı gazeteci’ lafına da sinir oluyorum. Ne demek ‘araştırmacı gazeteci’? Gazeteci dediğin zaten araştırır. Görevi bu. Derin devlet uzmanı ya da araştırmacı gazeteci olarak ünlenmek kötü, zaten ünlenmenin kendisi kötü. Ben bir gazetecinin, yazarın ünlenmesini ayıp olarak görüyorum.

Neden?

- Ne demek neden! Bir manav, çürük elma satamaz. Terzi de kötü elbise dikemez. Herkes işini iyi yapmak için çalışmalı, didinmeli. Doğal olanı bu. Ben bir gazeteciyim, işim de kamuoyunu aydınlatmak. Bunun için neden ekstradan ünlenmem gerekiyor? Hem ben bunu taşımak istemiyorum canım. Ün denilen içi boş şeyin, mesleğimi yapmama engel olacağını düşünüyorum. Akıllı insan işi değil ünlü olmak...

Yazar olmaya ne zaman karar verdiniz?

- Ben kitap yazayım filan demedim ki! Hiç öyle bir derdim olmadı. 87’de profesyonel gazeteciliğe başladım. İnsanlar şakır şakır kitap yazardı, ben kaçardım: ‘Aman Allah’ım, kitap yazacağım bir de başıma yazar sıfatını koyacaklar!’ Ne zaman Ersever olayı patlak verdi, mecburen yazmak zorunda kaldım. Yeşil’i, Jitem’i de kimse bilmezken ben yazdım. Ama Ersever anlattı diye yazdım...

Tesadüfen yazar oldunuz yani!

- Hayır, şartlar itekledi! İslami hareketin geldiğini gördüm, Erbakan’ın biyografisini yazayım dedim.

İyi de kardeşim, sizin beyninizin diğer insanlardan farklı çalışan yeri nedir? Herkes bu işlere bulaşmıyor. Sizin farkınız ne? Daha mı meraklısınız, daha mı paranoyaksınız, çocukken polis olmak istiyordunuz da, olamadınız mı?

- Ne bileyim canım. Meraklı biriyim. Elimde değil yani. Bütün neden-sonuç ilişkilerini merak ederim. Belki sol mahallenin bir çocuğu olmamdan kaynaklanıyordur bu. Bir de eski dergiciyim. Dergiciler, satrançtaki 6., 7. hamleyi hesaba katarlar. Meslektaşlarımdan tek farkım: Ben dersime çalışıyorum. Çünkü okuyorum ve yazarak öğreniyorum. Ama bunları kendim için yapıyorum. Her bilgi beni coşturuyor ve başka bilgilere ulaşmak istiyorum.

Normal hayatınızda da böyle misiniz?

- Aksi mümkün mü? Her şeyi merak ederim ben. Dedikoduyu da, magazini de, futbolu da. Ama analitik bakmaya çalışırım. O yüzden de Deniz Gökçe gibilere kızarım.

Neden?

- ‘Ayhan orta sahadan topu çevirdi...’ diye maç anlatmak bir profesöre yakışıyor mu? Bırak, Rıdvan yapsın onu. O onun işi, güzel de yapıyor. Sen koskoca Deniz Gökçe’sin, tamam futbolla ilgilen ama benim kafamı aç, bana sistemi anlat: ‘Türk futbolu gerilemiş midir, bunun ekonomik krizle bağlantısı var mıdır?’ Sana ne hocam Küçük Hakan’ın depara kalkmasından? Ben akademiye önem veriyorum, akademisyenleri bilgili olarak görüyorum. Ve sahip oldukları bilgiye layık davranmalarını istiyorum...


KİTAPLARIMI BAŞKA

BİR İSİMLE YAZSAM

DAHA MI İYİ OLURDU?




Bu kitapları yazmak sizi nasıl değiştirdi? Kendinizi nasıl hissetmeye başladınız? Eskiye oranla kendinizi daha mı çok ciddiye alıyorsunuz?

- Hayır ama kendime kızıyorum. Başka bir isimle yazsam daha mı iyi olurdu diyorum. Bu kitapları yazan Soner’in, özel hayatımdaki Soner’e hakim olmasını istemiyorum.

Kitabını yazdığınız bütün bu adamlarla ilişkileriniz yakın sayılabilecek noktalara geliyor mu? Sizin de kendinizi bir parça derin devlet gibi hissettiğiniz oluyor mu?

- Yok. Ama en tehlikelisi budur. Bir gazetecinin haber kaynaklarıyla bu tür ilişkiler içine girmesi. Haber kaynağına asla ‘Abi’ demeyeceksin! En önemli kural budur. Mesafeyi korumaya çalışacaksın. Yüzde yüz yapabiliyor musun? Hayır. İnsansın, etkileniyorsun. Ama ben elimden geldiğince nesnelliğimi korumaya çalışıyorum. Yazdıklarımı çok samimi bulduğum insanlara okutuyorum. Hiç tanımadığım bir adama kıyak da geçebilirim, düşmanlık da yapabilirim, yapmak istemiyorum...


HAYRAN OLDUĞU GAZETECİLER: MUMCU, ÇÖLAŞAN, BİRAND, GÜLDEMİR


Kitaplar, 5N 1K, Kurtlar Vadisi, Oradaydım belgeseli. Bunların hepsine nasıl vakit oluyor?

- E oluyor. Çünkü ben aynı zamanda profesyonelim. Günlük hayatını disipline edebilmiş biriyim. Kiminle toplantım var, nerede hangi saatte olacağım, ne yapacağım bilirim. Kalemim, kağıtlarım sağda solda durur, not alırım. Vehbi Koç demiş ya, ‘Beynin yorulacağına elin yorulsun’ o hesap. Bir de her işi tek başıma yapmıyorum ki. Ekip işi bizimki...

Pek dostunuz yokmuş gibi duruyor. Yanılıyor muyum?

- Azdır ama vardır iyi dostlarım. Ama geniş çevrelerden ve kalabalıklardan kaçındığım doğru. İnsanlarla çok oturup kalkmam. Onlarla ahbap-çavuş ilişkisi kurmak, benim günlük yaşamımdaki disiplinimi bozar. Günde bilmem kaç kez telefon etmek, ona buna gitmek, hal hatır sormak, buluşmak gibi kavramlarım yok. Kendime çizdiğim bu hayat akışında çok fazla geniş çevrelere ayıracak vaktim yok. Var olanlar da sebat etmişlerdir: ‘Bu, bizi iki ay aramaz, telefonlarımıza çıkmaz, tuhaf bir adamdır ama biz bununla dost kalacağız.’ Çünkü bilirler ki, bir şeyler üzerine çalışıyorumdur, başkalarıyla filan gezmiyorumdur.

Örnek aldığınız gazeteciler kim?

- Bir tane değil ki. Uğur Mumcu’nun titizliği, Mehmet Ali Birand’ın çalışma azmi, Emin Çölaşan’ın gazetecilik heyecanı, Ufuk Güldemir’in haber dehası. Pek çok insanın ayrı ayrı yönlerine hayranlık duyuyorum. Hepsinden bir şey öğreniyorum.

Sert işlere girdiniz hep. ‘Hard news’ adamısınız. Korkmuyor musunuz?

- İnsan korkan bir canlıdır. Korkmayan cahildir. Korkmaz olur muyum?

Evinizde silahınız var mı?

- Yok. Beni vurdurtmak mı istiyorsun? Böyle cevap verdiğim için ‘Bu adam zorttirikmiş gidip vuralım’ diyebilirler!
Yazarın Tüm Yazıları