Ama o, sizin bildiğiniz pompacılardan değil. Benim ve benim durumumdakilerin pompacısı. Adı Ebru Erkut Demir.
Kocasının tayini Washington’a çıkmasaydı, Ebru, muhtemelen kızı Lara Yağmur’u Amerika’da doğurmayacaktı. Ama doğurdu. Kötü mü oldu? Yoo hayır, kızının Amerikan pasaportu da oldu. Peki doğumun akabindeki üç gün hastanede ne oldu? İşte orası can sıkıcı. Ebru’nun o anda sütü yok ya da var ama gelmiyor, hastanedekiler loğusa anneye sormadan minik bebeğe dayıyorlar hazır mamayı. Ve... Ve... Ve o tarihten sonra mamayı biberondan içmek minik Yağmur’a daha kolay geliyor, ‘Kim uğraşacak şimdi anne sütüyle?’ diyor.
Peki Ebru ne yapıyor?
Önce hastanedekilere sıkı bir fırça atıyor: ‘Bana sormadan çocuğuma hangi akla hizmet hazır mama verirsiniz?’
‘Ama ben her şart altında kızıma anne sütü vereceğim’ diyor.
Kadın kararlı, kadın inatçı, müthiş bir direnç gösteriyor, 10 ay boyunca memelerinden süt pompalıyor ve kızına veriyor.
Bu çabalarından dolayı pompacıların pompacısı mertebesine yükseliyor.
Peki Ebru Erkut Demir şimdi ne yapıyor?
İnanmayacaksınız ama süt pompası kiralayan bir şirketin sahibi oluyor!
*
Durumdan vazife çıkarmak diye buna denir.
Bu süre hayatımda önemli rol oynayacak 2.5 kiloluk Medena Lactina süt pompamla işte böyle tanıştım. Ebru ve onun şirketi 2e sayesinde...
Daha önce kullandığım elektrikli makinede zorlandığımı itiraf etmeliyim. Bu, pek iyi geldi. Hastanelerde kullanılanlardan. Sizin anlayacağınız sanayi tipi! Daha doğrusu klinik tipi. Pompa aynen bebek gibi. Bebekler hangi yöntemi kullanıyorlarsa, bu da öyle çalışıyor. Ha Alya, ha Medena! Acıtmıyor, çekimi kolay oluyor. Bir de garanti. Dolduruyorsun poşetlere, atıyorsun buzluğa... Diyorum ama... Sütü stoklamak henüz anlattığım kadar kolay olmuyor. Ama yeni makineme diyecek yok. Ayrıca önümüzdeki aylar o makineyle geçecek, ona iyi davranmak zorundayım. Unutmadan, bu makineler satın alamayacağınız kadar pahalı, zaten siz de kiralıyorsunuz. Size Ebru’nun şirketi 2e’nin telefon numarasını veriyorum: 0212 243 48 50, 0212 243 28 97
Benden selam söyleyin.
Sütlerinizin de kıymetini bilin!
Hayatımıza renk kattın Chiba
Yukarıdaki, haberin birinci bölümüydü.
Devamı var, 32 kısım tekmili birden.
Şimdi 2. bölümünü sunuyorum.
Girişimcilik dediğiniz budur.
Ebru Erkut Demir ve Zerin Kültüral’a müteşebbis insan denir.
*
Onlar, yıllardır aralarından su sızmayan iki arkadaş.
O kadar yakınlar ki, çocukları bile aynı gün doğuyor:
4 Kasım.
En yakın arkadaşınızla iş yaptığınızı düşünün, o hesap.
Biri (Ebru) sağlık ürünleri pazarlıyor, diğeri (Zerin) ise bebekler için konsept fotoğraflar çekiyor.
Ama bu onları kesmiyor.
Birlikte yepyeni bir işe soyunuyorlar.
Altunizade’de 650 metrekarelik bir yer kiralıyorlar.
Hayalleri büyük! İşleri de! Korkuları da!
Henüz Türkiye’de olmayan bir şeyi gerçekleştirmeye soyunuyorlar.
Bir bebek-çocuk merkezi açacaklar.
Benzeri yok.
Adı Chiba...
Yani Children and Baby Club.
Anne ve bebeğin aradıkları bir çok şeyi birlikte bulabilecekleri bir mekan.
İkisi de aynı zamanda anne oldukları için bunun çok sıkıntısını çekmişler.
Chiba’da neler olacak?
Doğum öncesi eğitim. Bu mesele gündeme gelince, insanın aklına ilk jetonda Ayşe Öner düşüyor. Ayşe Öner bu alandaki en sıkı isimdir. Küçük Bebek’te kendi mekanında dersler verir. Chiba’da da ders vermeyi kabul etmiş, ilgililere duyurulur.
Brezilyalı Yara Ulcay da çocuk yogası dersleri veriyor.
Ayrıca biri Fransız, biri Türk eğitmen eşliğinde modern dans dersleri alınabiliyor.
Pedagog desteği de var. Anneyle birlikte kardeşe, yeni bebeğe hazırlık kursları veriliyor. Yok öyle son anda, ‘Biliyor musun senin bir kardeşin olacak!’ deyip çocuğu bunalıma sokmak. Amaç bütün aile fertlerini hazırlamak.
Bir de tabii mağaza bölümünden söz etmek gerekiyor. Envai çeşit bebek ürünleri. Bebeklerle ilgili bütün ihtiyaçlarınızı tek bir merkezden karşılayabileceksiniz. Ayrıca hamile, emzirme ve bebek yastıkları, ikiz bebek emzirme yastıkları, hamile ve doğum sonrası çamaşırları ve korseleri, bebek ve çocuklar için zeka geliştirici ahşap oyuncaklar da bulunabiliyor.
Doğum günleri için özel organizasyonlar yapılıyor. Şahane kostümler. Çocuğunuzun bütün arkadaşlarını orada ağırlayabiliyor.
Annelerin geceleri sinemaya filan giderken birkaç saatliğine çocuklarını bırakabilecekleri bir gece bakım merkezi var.
Bu arada Ebru pompa işine, Zerin de bebek konsept fotoğraflarını çekmeye devam ediyor.
Daha ne olsun?
Gelecek cumartesi ilk anneler gününü kutlayan anneleri buluşturan bir partiyle Chiba açılıyor. Orası yeni bir mekan olarak hamilelerin, loğusaların, çocukların ve bebeklerin hayatını kolaylaştıracak. Memlekete hayırlı uğurlu olsun. Böyle farklı fikirlerle ortaya çıkan ve uygulayan kadınların sayısı da lütfen çoğalsın...
Alya, İstanbul Modern’de
Nasıl mutlu hissettim kendimi anlatamam.
Sanki New York’ta MOMA’dayım, öylesine gururluyum.
Bizim de artık bir modern müzemiz var.
Üstelik tamamen yeni konseptlerde, değişen müzecilik anlayışına uygun...
Oldum olası insanların müzelerle uzak bir ilişkisi vardı. Bir değer olarak oralarda dururlardı. İnsanlar yanından geçer ama içine girmek istemezlerdi. Sıkıcı bir şeydi müze.
Oysa, İstanbul Modern öyle mi?
Değil, pür neşe!
Yemek yemek, yeni sergileri keşfetmek ve güzel vakit geçirmek istiyorsanız doğru İstanbul Modern’e...
*
Biz Alya’yla bir cumartesi öğlenden sonra gittik.
Çok hoşuma gitti 2.5 aylık kızımla birlikte gezdiğim Fikret Mualla sergisi.
Alya, bir renk manyağı şu aralar.
Resimlere bakmaya bayılıyor.
Pusetine bir güzel yayıldı.
Tombiş beyaz bacaklarını da bir güzel sarkıttı.
Etrafa gülücükler atmaya başladı.
Tek tek bütün resimlerin önünde durduk.
Başparmağı ağzında, hepsini pür dikkat inceledi.
Ne sonuca vardı artık bilmiyorum.
Ama İstanbul Modern’i sevdi.
Size de şiddetle çocuğunuzu bir pusete koyup oraya götürmenizi öneririm.
*
Ne var ki, iki şeye takıldık, söylemeden geçemeyeceğim...
Biri, ‘Aklın Esrarı’ diye bir sunuşun anlamı.
Hadi hep beraber okuyalım:
‘Bağlamsız ve karmaşık dünya olaylarının ötesinde, değişen doğal biçimlerin arkasında olduğu düşünülen realiteye ulaşmak isteyen zihnin gömüldüğü süreçtir aklın esrarı. Bilinmeyenin sunduğu deneyimsel ve dönüştürücü olanaklar aklın başka bir gerçeklikte buluşmasına neden olur. Bilimsel kesinlik değildir sanatçının aradığı, görünüşün çok anlamlılığına karşı ideal bir sığınak inşa etmek ister. Kelime ve kavramların ardındaki gizdir onu etkileyen. Vazgeçilmez bir duyumun peşinde olan sanatçı için akıl ve geometri, matematiksel düzen ve denge evrensel bir düşünceyle buluşmada temel bir ölçüt oluşturur....’
Böyle devam ediyor metin...
İnsanın ‘Ne diyon lan?!’ diyesi geliyor değil mi? Yoksa gelmiyor mu? Şimdi bu nedir? Türkçe midir? Bu metin ne anlama gelir? Acaba sorun bizde midir? Yani herkes anlıyor da bir biz mi anlamıyoruz! Bunu yazan bu metnin mizahi gücünün asla farkında değil. Olsa böyle yazamazdı. Şaşkın şaşkın Alya’ya dönüyorum. Başparmağını ağzından çekiyor, ‘Bu benim bittiğim andır ama yapabileceğim hiçbir şey yok’ der gibi yüzüme bakıyor.
Valla, biz ana-kız bu işin içinden çıkamadık.
Aklın Esrarı isimli bu sunuş, bizi bunalıma soktu bilesiniz...
İkinci takıldığımız şey de, audio aletinde verilen Fikret Mualla bilgilerinin biraz fazlaca geyik oluşuydu.
Zaten ya anlayamayacağımız kadar komplike, ya da snobe edeceğimiz kadar geyik.