Paylaş
Ben de sizin gibi zannediyordum ki vur ensesine al lokmasını! 71 yaşındaki Halis Toprak’ın 17 yaşındaki eşi Nazlıcan’dan söz ediyorum. Küçük, çaresiz bir kızcağız olarak hayal ediyordum. Öyle değilmiş. Bu yanda okuyacağınız konuşmayı gerçekleştirebilmek için bin dereden su getirdim. Bir sürü soru hazırladım, telefonun speaker’ını açtım, teybim hazırdı, dönüyordu. İşte olay kadın kulağımdaydı. Ama o da ne! Söylemek istediklerini söyledi ve birden hışımla, “Bu kadar” dedi, “Daha fazla konuşmak istemiyorum!” Bir daha da telefona gelmedi. Umarım başka bir gazeteci arkadaşım, yüz yüze konuşmayı becerir. Benden bu kadar!
Bütün Türkiye bir aydır sizin evliliğinizi tartışıyor. Siz 71 yaşında bir adama satıldınız mı?
Ne münasebet! O nasıl laf öyle. Tabii ki hayır. Benim satılmaya ihtiyacım yok. Bu çok büyük bir hakaret...
Yani kendi rızanızla evlendiniz?
Elbette. Bakın, benim aklım, fikrim var. Ne yaptığımın, ne ettiğimin gayet iyi farkındayım. Ben mutluyum. İstediğim bir şeyi yapmışım ve bunun arkasında duruyorum. Sadece insanların neyin çabasında olduğunu anlamıyorum. Ben Halis Bey’e kendi isteğimle geldim. Onunla da ben yaşıyorum, size ne oluyor?
Ama insan şöyle düşünüyor, 17 yaşında bir kız...
Bir kere baştan anlaşalım, 17 değil 18’im.
17 buçuk desek? Daha 11 ay var...
Hayır 18’im!
Peki 18 yaşındaki bir kız, 71 yaşındaki bir adamla nasıl evlenir? Biraz tuhaf değil mi?
Sonuçta gördük, demek ki evlenebiliyormuş! Yaş benim için fark etmiyor. Ben mutlu olayım, huzurlu olayım o bana yetiyor. Bunun hastabakıcılıkla filan da alakası yok. İhtiyacı olursa ona bakarım ayrı, ama o da bana bakar. Şimdilik böyle bir durum yok.
Sizin yaşınızdaki birinin okuldan, mahalleden ne bileyim aşık olduğu, sokaklarda özgürce el ele yürüyebileceği biriyle birlikte olması gerekmez mi?
Ben bu insanı yeterince seviyorum. O saydığınız şeyleri yapmaya da gerek duymuyorum. Sokaklarda el ele yürümesek de olur.
Farkında mısınız bilmiyorum aslında sizi korumaya çalışıyor insanlar...
Zahmet etmesinler, gerek yok!
Dedesi yaşında biriyle nasıl birlikte olabilir, nasıl onun karısı olabilir diye dertleniyorlar...
Ne onların ne sizin dertlenmenize gerek var! Benim bilinçli tercihim bu. Kurban filan da değilim. Benim kafamdaki soru şu: Bu medya, ne yapmaya çalışıyor? Her gün bizimle ilgili bir şeyler yazılıp çiziliyor, beni kararımdan vazgeçireceklerini filan mı zannediyorlar? Siz konuştukça, yazdıkça benim eşime karşı hevesim artıyor bilesiniz!
Siz mutluysanız kime ne de, akıl var mantık var! Yine de arada abartılı bir yaş farkı yok mu...
Olabilir.
Düşünsenize, siz doğmamıştınız eşiniz 54 yaşındaydı!
Olabilir ama bu sizi ilgilendirmez! Eşimle benim aramda bir mesele. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Söyleyeceğimi söyledim.
Ama bir dakika... Gitmeyin...
Yok teşekkür ederim, bu kadar.
Alo alo... Halis Bey?
Alo... Buradayım... Telefonu bana verdi, gitti...
Geri gelmesini söyleyin. Daha sormak istediğim bir sürü şey var...
Sen dalga mı geçiyorsun! Nasıl geri getireyim onu ben? O çok inatçı ve dediğim dedik. Zaten sabahtan beri bu röportaj yüzünden kızıyor bana. Nazlımla 2 saattir kavga ediyoruz. Şimdi kolaysa gönlünü al. Hadi güle güle, hadi selametle...
İkiliyi tanıştıran Sarıkamış Toprak Otel Genel Müdür Yardımcı Maksut Yıldız:
"Nazlıcan hükmetmeyi iyi bilir"
Nazlıcan otelinizde ne kadar çalıştı?
Bir buçuk ay kadar. Lisede okuyordu, yaz tatili için iş arıyordu. Başvurdu. Baktık kualifikasyonları uygun, işe aldık. Üstelik hemen müdür yaptık.
Ne başarı gösterdi ki küt diye müdür oldu?
Valla otelcilikte iyi olan, insanları iyi yönetebilen hemen göze çarpar. Dominant bir karakter. Becerikli ve otoriter. Restoran bölümünden sorumluydu.
Tek bir restoran mı?
Yok hayır, birkaç restoran ve bar. Bütün bölümler ona bağlandı. Onu ileriye yatırım olarak gördük. Hükmetmeyi iyi biliyor.
Ailesi hakkında bilginiz var mı?
Annesi ile babası ayrı yaşıyor. Babası huzurevindeymiş. Anne, Sarıkamış’ta bir fırında çalışmış. Bir de küçük kız kardeşi var. Nazlıcan annesine, “Sen merak etme ailemize ben bakarım” demiş.
Peki Halis Bey’le Nazlıcan’ı hangi gerekçeyle tanıştırdınız?
Halis Bey çok değerli ve akıllı bir insan. Nazlıcan’ı da öyle akıllı görünce, iki akıllı birbirini daha iyi tamamlar diye düşündüm. Sonrasını biliyorsunuz. İstanbul’a davet etti, sonra da Kuşadası’nda evlendiler...
Medyaya kızmıyorum, ben de olsam bu konuyu haber yaparım
İnsanlar niye kızıyorlar biliyorsunuz değil mi? Bu evlilikle siz, kadını satın alınabilen bir meta gibi sundunuz...
Tamamen yalan! Bak söylüyorum 50 kişiden fazla 18 ile 20 yaş arasında kız getirdiler bana. Üstelik anneleri-babaları, elleriyle kızlarını sundular. Reddettim. Bence bu hadisenin bu kadar çok işlenmesinin sebebi bu değil...
Ne peki?
Tamam hadise ilginç ama isim de ilginç. Tirajları patlıyor. Ben bunları bilen adamım. Herkesin trafiği artıyor. Ama kızmıyorum, ben de medya olsam yazarım.
Niye mi 10 evlat? O devirde doğum kontrolünden haberimiz yoktu da ondan!
Niye 10 evlat istediniz? Neden doğum kontrolüne başvurmadınız? Günah mıydı?
Ne günahı canım! O devirde doğum kontrolünü biz nereden bilelim! 40 yıl evvelden söz ediyoruz. Yaşadığımız yer Lice, sonra Diyabakır. Ne haberimiz olur doğum kontrolünden.
(Bu arada... Halis Toprak’ın ilk eşinden 10, ikinci eşinden 1 ve evlilik dışı bir çocuğu daha var. Toplam 12)
Delirmiş bir adama benziyor muyum?
Nazlıcan’ı alıp Çocuk Esirgeme Kurumu’na verseler...
Böyle şey olur mu? Burası bir hukuk ülkesi. Burhan Apaydın numaraları onlar. Kanun var, hukuk var. Yakında 18’ini dolduruyor.
Kızlarınız size vasi tayin ettirmek istiyor...
Bir kere mantıklı değil! Bunca şeyi yapmış adamım. Bu kadar fabrika, binlerce insana iş istihdamı... Anlattıklarım da ortada... Delirmiş bir adama benziyor muyum?
Sonradan delirmiş olabilir misiniz?
Hayır.
Peki 17 yaşında bir kızla evlenmek akıllı bir adamın yapacağı şey mi?
Bak hâlâ 17 diyorsun! Anlatamadım gitti, Nazlıcan 17 değil 18!
Haksızlığa uğradığı iddia eden Halis Toprak, bu anlattıklarını yayınlamazsam, öteki dünyada peşimi bırakmayacağını söylüyor:
Beni ekmeğe muhtaç hale getirmeye çalışıyorlar
TMSF, “Benim alacağım 132 milyon Amerikan dolarıdır” diyor ama bu gerçek değil. Tam tersi bizim TMSF’den alacağımız var. Böyle olduğu halde zorla 160 milyon dolar tahsilat yaparak kendi alacağına mahsup etmeyerek Türkiye İş Bankası’na bizim vadesi 2012 olan borcumuzun ödemesini yapıyor. Peşin iskontosu düşülünce bu alacak 70 milyon dolar idi. Bunlar yetmiyor, gene zoraki satışa başlıyor. Emlak Kredi Bankası’na, Garanti Bankası’na ödeme yapıyor. Birincisi, bizim TMSF’ye mektup yazarak namımıza ödemeler için bir istekte bulunmak söz konusu değildir. İkincisi ise TMSF bu bankaların kefili midir? TMSF kendi alacağını almıyor ve yukarıda ismi geçen bankalara ödemeler yapıyor. Eğer 132 milyon dolar alacağın varsa, neden bunlara ödeme yapıyorsun? Kanunen kendi parasını alması gerekir. Sonra da karşımıza geçerek İstinye’de bulunan çok kıymetli evimi 23 milyon TL gibi bir meblağa satıyor. Ayrıca Yıldız’da bulunan Toprak Center binamızı da 88 milyon TL.’ye sattı. Kendisi de beleş fiyatlara Kuşadası ve Paşabahçe’yi alıyor. Tüm bunları hesaba katmadan TMSF gene “132 milyon dolar alacağım var” diyor. Üstüne üstlük alacağım var diyerek 2008 kârı 394 milyon TL olan ve 54 trilyon TL de amortisman ayıran böyle bir müesseseye el koyuyor. Ayrıca tüm gayrimenkullerin bağlı olduğu Toprak İnşaat A.Ş.’ye el koyuyor. Maksat belli orada borç bırakarak ve söyledikleri gibi “Halis Toprak’ı ekmeğe muhtaç edeceğim” durumuna getirmek. Bunları gerçekleştirmek için renkli filmlerle kamuflaj oluşturuluyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle renkli bir film yoktur! TMSF iki büyük ve kârlı şirketimize el koydu ama diğer taraftan zararda olan şirketleri bize bıraktı. Ben TMSF’ye 10 milyar dolar ödesem gene TMSF “alacaklıyım” der. Ama şunu kesinlikle bilin ki, hukuk devletimiz kesinlikle ve mutlaka hesabını soracaktır!
Adamını bul işini gör
CELAL Şahin 1956’da her şey karaborsa iken, “Çay bulamam deme, adamını bul. Şeker bulamam deme adamını bul” demişti. Doğrudur. Bu ülkede “Adamını bul, bulan paçayı çok güzel kurtarıyor. Adamını bulana dert yok...” Ne var ki benim adamım yok, ben adalete güveniyorum.
YARIN: Halis Toprak, “Bir kızıma ‘Bunu alacaksın’ dedim, halbuki o istemiyordu, ben istiyorum diye aldı. Üzgünüm böyle davrandığım için. O pişman, ben daha pişmanım. Herkes kendi kaderini yaşar, karışmayacaksın...”
Paylaş