Paylaş
Kahramanımız bir erkek.
Ne yazık ki isim veremiyorum, iş yeterince karışık, daha da fazla karıştırmak istemiyorum.
Benim, önümüzdeki günlerde okuyacağınız bir proje için bir araya geldiğim biri, bir hoca. Son derece çekici biri, yaptığı işte bu ülkede bir numara.
Emre Konuk röportajından sonra geldi ve bana “Her erkek bir gün aldatılmayı tadacak!” dedi.
“Nasıl yani?” dedim gülümseyerek, anlamadım ne demek istediğini. “Benim başıma gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmedi, bak dinle” dedi ve beni iyice meraklandırdı, tabii ben de sormadan edemedim...
- Sizin hikâyeniz nasıl başlıyor?
Öğrencimdi. 30 yaşında -ben 50’yim bu arada- iyi eğitimli, sosyoloji okumuş, güzel bir kadın. Adına Ela diyeyim. Tabii ki çok etkilendim. Boşanmak üzereymiş, kocasından ayrı yaşıyormuş. Çocukları olmamış. Özgür, modern bir kadın. Çılgınlar gibi aşk yaşıyoruz...
- Bugüne kadar hayatınıza giren diğer kadınlardan farkı...
Bana “Ömrüm” diye hitap ediyordu. “Mucizemsin” diyordu. İnanılmaz üzerime düşmeler, beni yeryüzündeki en özel adammışım gibi hissettirmeler. 50 yaşında, yeniyetmeler gibi aşık olacağıma hiç ihtimal vermezdim, oldum. Neredeyse 24 saat birlikteyiz, hiç kimseye ihtiyacımız yok...
- Akşamları sizde mi kalıyordu...
Bazen ama “Annem babam var” diyor, kendi evine gittiği de oluyor. Kapının önüne kadar götürüyorum, sokaklarda öpüşüyoruz, çekindiği bir şey yok, benim de aklıma hiçbir şekilde kurt düşmüyor. Bir buçuk yıl her yere birlikte gittik, asistanım gibi, işimi yaparken de yanımda. Bir de köpek aldım ona, Golden Retriever. Biz, muhteşem bir üçlü olduk!
- Peki siz “Ayrılmaya çalıştığın bu koca kimdir, neyin nesidir?” diye hiç sormuyor musunuz?
Sormaz mıyım? Beni yatıştırıyor: “O çok iyi bir insan. Bize sorun yaratmaz. Boşu boşuna kıskançlık yapıyorsun, onunla hiçbir ilgim yok” diyor. Bir buçuk yıl, rüya gibi geçti. Ve bir gün, sessiz sedasız hayatımdan çıkıp gitti...
- Nasıl yani gitti!
Yok, kayboldu. Sanki yer yarıldı içine girdi. Ulaşamıyorum, telefonlarıma çıkmıyor, şaka gibi, her yer kapı duvar. Sadece ikimizin bildiği bir hat almıştı, ben onu o hattan arıyordum, artık o telefon cevap vermiyordu. Bir de eski numarası vardı, annesinin babasının onu hep aradığı, o numaradan da aramaya başladım. Perişanım, niye gitti? Niye benimle görüşmüyor? Bir şey mi yaptım? Evine gidiyorum bulamıyorum. Ve günlerden bir gün, o diğer hat açıldı, bir adam çıktı -ben de onun telefonlarında “Aşkım” diye kayıtlıyım- gayri ihtiyari “Sen kimsin?” dedim, o da bana “Asıl sen kimsin?” dedi, “Ben Ela’nın sevgilisiyim” dedim, ses de, “Ben de kocasıyım” dedi. Derin bir sessizlik oldu. Anladım ki, Ela kocasına dönmüş, ya da kocasından hiç gitmemiş, beni araya sıkıştırmış...
- Sokaklarda ele ele nasıl dolaştınız o kadar zaman...
Bilmiyorum, hiç korkusu yoktu. Diyeceğim, tak diye bitti. Ben nasıl kendimi “kek” gibi hissediyorum anlatamam. Salak yerine konmuş bir adam. Diğer öğrencilerime arattım, Ela’ya bu ayrılığın sebebini sorsunlar diye. “O, hiçbir zaman düzelmeyecek” demiş.
- O ne demek?
Onunla Bodrum’a yerleşmemi, akademik hayatıma son vermemi istiyordu. Kimseyi görmeyeyim, işimi bile yapmayayım, en önemli o olsun. Ben de öyle kör kütük aşıktım ki, “Sadece benim ol” diyen bir kadının tehlikeli olduğunun farkındaydım ama hoşuma da gidiyordu. Evet, işimi de çok heyecan duyarak yapıyorum ama onunla evlenmek, aile kurmak filan da istiyordum. Bir gün sordum, “Nasıl bir koca olmamı istersin?” diye, “Gözümün görebildiği mesafede olmalısın hep” dedi. Köpek yani. Köpek gibi olmamı istiyordu. Olacaktım, razıydım.
- Eeeeee?
E’si deli divaneyim, beni kızımdan bile kıskanan, bir kadın uğruna perişanım, depresyondayım...
- Siz kaç kere evlendiniz bu arada?
İki. Ama ben yay burcuyum, direkt söylerim, “Olmuyor, bitti” derim, yani eski eşlerimin arkasından iş çevirmedim, hâlâ da ikisiyle arkadaşım. Bu anlamıyla sicilim temiz.
- Sonra...
Sonra bir tiyatrocu arkadaşım beni bir akşam Yakup’ta gördü, dedi ki: “Senin ailende ikiz var mı?” “Vaaaar” dedim. “Annem ikiz, babam ikiz, kardeşim ikiz, hatta kuzenlerim ikiz...” “Yapma ya!” dedi. “Niye soruyorsun?” dedim. “Ela, ikiz bebeklere hamileymiş” dedi. Şoke oldum tabii. Ağustosta doğuracakmış. Geri dönüp düşünüyorum, aralık ayı boyunca, ocak ayı boyunca biz hep sevişmişiz. Acaba diyorum çocuklar benden mi? Sonra baktım bir mesaj geldi telefonuma: “Hayırlı olsun, baba oluyorsun!”
- Kim gönderiyor?
Bilmiyorum. Bir başka mesaj: “İkizler sana bir şey hatırlatıyor mu? Senin ailen de ikiz dolu salak, babaları sensin!” Sonra başka bir mesaj: “Ela, bu çocukları kendi başına peydahlamadı, hesabını vereceksin! Çocukların bütün masraflarını da üstleneceksin!”
- Çok acayipmiş...
Evet, sadece bana değil, kızıma da mesajlar geliyordu: “Gözün aydın, iki kardeş geliyor sana!” gibi. Ben tabii savcılığa verdim, telefon kime aitmiş öğrenmeye çalışıyorum...
- Kim yolluyormuş bu mesajları?
Ela’nın tarafından biri ama kim bilmiyorum. Çocukların benden olduğunu söylüyor, “Bunun bir bedeli var, bu çocuklara harcadığımız paraları senden alacağız” diyor. “Ela ile yatarken düşünseydin, Ela ne kadar suçluysa, sen de o kadar suçlusun.” Benim kafam iyice karıştı. Çocuklar benim mi, değil mi? Ne yapılıyor? Bir tezgah var ama ne? Sonunda o kadar sinirlendim ki, babasını buraya davet ettim, geldi. Mesajları gösterdim, “Bunları size gönderen benim kızım değil” dedi. Ve ekledi: “Benim kızım sizden hamile olamaz, zaten o evli. Siz Ela ile görüştüğünüz dönemde aynı yatakta mı yatıyordunuz?” “E tabii dedim, biz aşıktık!” Adam hiçbir şey söylemeden gitti. Sonra kuzenine gittim, sonra aile avukatlarına gittim. Ama sonuç, elde var sıfır.
- Avukatlarına niye gittiniz?
“Git konuş” dediler, zannettiler ki gidemeyeceğim, gittim, benim hiçbir şeyden korkum yok ki, çözmeye çalışıyorum olayı. Avukat dedi ki: “Valla ben de anlayamıyorum bu kocası ne yapmaya çalışıyor. Siz hukuki haklarınızı tabii ki arayabilirsiniz...”
- Koca peki, o ne yapıyor bütün bunlar olurken...
O tepki filan koymadı. Ben muhatap bulamıyorum ki kendime. Belki de danışıklı dövüştü. Hep bir çocukları olsun istiyorlardı belki, 7 yıl evli kalmışlar, olmamış. Sonra ikizler dünyaya geldi, biri sadece 17 gün yaşamış, doğuştan kalp kapakçığı yokmuş, hayatını kaybetmiş, diğeri Allah’a şükür hayatta. Geçenlerde hepsini sokakta gördüm. Benim Ela’ya hediye aldığım köpek, Ela, kocası ve benden olan bebek. Birlikte maaile yürüyorlardı. Belli ki adam kadını çok seviyor, çocuğun benden olduğunu biliyor ama vazgeçemiyor. Bu sevgi midir, hastalıklı bir şey midir ben valla çözemedim. Tek bildiğim ben kullanıldım, bir damızlık gibi!
Paylaş